Girdi yapan Ken'an Rifâî

Na’t-ı Hazret-i Nebevî

Rûh u cism ü bâtın u zâhirsin elhak yâ Resûl Hey’et-i kevn ü mekâne şems-i nûrsun yâ Resûl   Nûr-ı vechinden alır feyz encüm ü şems ü kamer Zâde-i rûhundur insanlar cihanda yâ Resûl   Çâresizler dest-gîri dertliler dermânısın Gâfilin imdâd-resi, bîçârenin âmânısın   Bildiren sensin Hudâ-yı Zü’l-Celâl’i kullara Enbiyâ’nın, asfiyânın, şahların sultânısın   Hil‘at-i […]

Sohbetler (Aralık 2013)

“Bir gün Hz. Hüseyin, evlâtlariyle yemek yerken, köle elindeki sıcak çorbayı Hazret’in üstüne döktü. Kaynar çorbadan vücûdu müteessir olmuştu. Köleye bir şey söylemedi; fakat yüzüne sertçe baktı. Köle suçlu ise de hem ârif, hem de lûtuf ile muamele görmeye alışık olduğundan hemen ‘Allah öfkesini yenenleri sever’, âyetini okudu. Hz. Hüseyin derhal ‘Gayzımı yendim’ buyurdu. Bundan […]

Sohbetler (Kasım 2013)

Aklını pîş-i Mustafâ’da kurban et ve bana Allah’ım yeter, de! Bunu diyen, Rabbim Allah’tır, deyip istikâmet etmekle korku ve kederden kurtulur. O halde sen kendini Hakk’a verirsen, elbet o da senin için olur. Vâsıtalı olsun, vâsıtasız olsun, her yerde tecellî eden Allah’tır. Tekkeleri kapadılar, şöyle yaptılar, böyle ettiler, deme… yaptıran Al­lah’tır. Bunu sen anlamamakla böyle […]

Sohbetler (Ekim 2013)

  – Her şeyin sonu başlangıca dönüştür, dendiğine göre nihâyet ne­dir? – “Nihâyet, iptidâya yâni başlangıca rücûdur. Görmez misin, bir dâire çizdiğimiz zaman dönüp tekrar başladığımız noktaya varırız. De­mek oluyor ki âyân-ı sâbite âleminde hangi noktadan zuhur etmişsek, yine o noktaya dönmek, nihâyete ve kemâle erişmemiz demektir. Şâyet oraya varmadan evvel yolda kalacak olursak, aslımıza […]

Sohbetler (Eylül 2013)

“Medine’nin hoş bir edebi ve terbiyesi vardır. Ora­da Nât-ı Nebevî’den başka bir şey söylenmez. Halbuki Mekke’de sazı da, şarkısı, raksı da hep tamamdır. Medine’nin edebi, zâta mazhariyetinden dolayıdır. Mekke ise esmâ ve sıfata mazhardır.” (Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Yayınevi, İstanbul 2000, s. 39) *** “Şam’da bir kadın vardı. Otuz küsur defa Şam’dan Mekke’ye yaya olarak […]

Îfâ-yı Hac

Kâbetü’l-uşşâk için ben yollara düştüm bugün Hem bevâdî-i hevâ-yı nefsi hep geçtim bugün Gıll ü gış, benlik libâsından çıkıp oldum revân Tâat ihrâmiyle irfân-ı Arafât’a bugün   Taşlayıp Minâ-yı aşkta nefs ü şeytan varlığım Beyt-i rûy-i yâri tavf etmek bana oldu nasîb Hâl-i ruhsârı Hacerü’l-esved’e sürdüm yüzüm Sa’y ile oldum safâ-yı vahdete el-hak karîb   […]

Sohbetler (Ağustos 2013)

Bayramın irfânî mânâsı sorulması üzerine: –  “Mücâhede ve riyâzat günlerinin neticesi visal bayramıdır” de­dikten sonra Hocamız şu fıkrayı anlattı: –  “Bir Bektaşî babası, dervişleriyle beraber bir köye giderlerken yolda top sesleri işitmişler. Baba ‘Bu nedir?’ diye sormuş. Ramazan to­pu! demişler. Hemen dervişlerinden birine dönerek ‘Öyle ise demiş, al şu merkebi hana götür, biz de Ramazan […]

Sohbetler (Temmuz 2013)

Semîha Hanım: – Mecnun, Leylâ’ya giderken, zevk ve istiğrakının ziyâdeliğinden, devesinin yularını bırakır, deve de yavrusunun bulunduğu şehre dö­nermiş. Mecnun bu ters gidişle kendine gelince bir daha dalmamak için karar verirse deyine ihtiyar sız olarak kendinden geçince, deve tek­rar geri dönermiş. Nihayet Mecnun, başka çâre olmadığını anlayarak deveden atlayıp Leylâ’nın tarafına yaya olarak gitmiş: – […]