Sohbetler (Kasım 2013)

Aklını pîş-i Mustafâ’da kurban et ve bana Allah’ım yeter, de! Bunu diyen, Rabbim Allah’tır, deyip istikâmet etmekle korku ve kederden kurtulur. O halde sen kendini Hakk’a verirsen, elbet o da senin için olur.

Vâsıtalı olsun, vâsıtasız olsun, her yerde tecellî eden Allah’tır. Tekkeleri kapadılar, şöyle yaptılar, böyle ettiler, deme… yaptıran Al­lah’tır. Bunu sen anlamamakla böyle olmaması îcap etmez. Kimsede kabahat yoktur. Yapan, tertip ve tanzim eden hep Allah’tır. Bunu sen idrak etmemekle böyle olmaması îcap etmez. Sen çocuğunu ateşe yak­laşmaktan men edersin ama o, bunu takdir eder mi? Kızar ve ağlar.

Hakk’ın da her yaptığında bir hikmet vardır. Bunu görebilmek de tevhîddir. Bu tevhîdi elde edip Hakk’ı her yerde görürsen gıybet, riyâ, kibir, benlik, tefâhür edemezsin. Eğer bunları bilir ve yaparsan, mührü basar, pasaportunu eline verirler. Kalbin selâmeti de başka türlü ola­maz. Bu olmadıkça da o kalp dâima puthânedir. Sen, istediğin kadar Allah’a tapıyorum da desen bunun hiçbir faydası yoktur.

Bir derviş, her yerde Allah ile beraber olup her işittiğinin ondan olduğunu bilmedikçe Allah’ta fânî olamaz. Fenâfillah mertebesi işte bu­dur. Nasıl benim yanımda bir kimseyi gıybet etmeye utanıyorsan hâriçte de utanmalısın. Çünkü her yer huzurdur. Yemen’de de olsan Allah seninle beraberdir. İşin aslı bunu bilmektedir.

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Yayınevi, İstanbul 2000, s. 214)

***

Denizden, römorköre bağlı bir kayık geçiyordu:

– “Bakınız talebe üstâdına bağlı olduğu gibi, bu kayık da öyle. Fakat yine de dümen mevkiinde bir adam var. Bundan şu anlaşılıyor ki insan her ne kadar tarikat cihetiyle şeyhine bağlı ve mütevekkil olsa da yine akıl dümenini elinde tutup idâre etmesi, sağa sola çarparak üstâdına söz getirmemesi lâzımdır.”

Hüsniye Hanım:

Fakat kayıkların bâzısını, geminin tâ yanına bağlıyorlar. Böyle borda bordaya bağlanan kayıkların içinde dümencinin bulunmasına lüzum olmuyor.

“O başka mes’ele… O hâl müstesnâ ve enderdir. Ekseriyet ise kayığı motorun arkasına bağlar. O senin dediğin hâl, kendini Hakk’ın varlığında tamâmiyle fânî kılmış olanların mertebesidir ki, yakınlık ve beraberliklerinin kemâl derecesini bulmuş olmasından dolayı, idâ­recileri de Hak olmuştur. Onlar “Akıl Mustafâ’nın önünde kurbandır/ Hasbiyallah de ki Allah yeter” sırrına mazhar olanlardır.”

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Yayınevi, İstanbul 2000, s. 353-354)

 

***

 

“Aşk ve âşıkların indinde korku ve hüzün yoktur. Çünkü bunlar, aşkın din ve mezhebinde kurban olmuşlardır.

Bir kimseyi asrın allâmesi de görsen, onun zâhirde olan ilim ve mârifetine bakmayıp, Allah’la ve halk ile olan ahdine vefâ edip etmedi­ğine bak. Çünkü ilim, kabuk gibidir; ahde vefâ etmek de o ilmin özü­dür.

Ey âkil, sakın sûrete bakma! Çünkü cinsiyet yâni aynı mayada ol­ma sırrı, sûrette değildir. Sûret, taş ve toprak gibidir. Câmidin, cinsiyet­ten haberi yoktur. Cinsiyet, mânâ cihetiyle kalplerin birbirine benzemesi, ruhların ezelden bilişikli olması ve akılların yekdiğerine uygun bulunmasıyle olur. Yoksa, sûrette aynı cinsten olmanın faydası yok­tur.”

 

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Yayınevi, İstanbul 2000, s. 470)

 

The following two tabs change content below.

Ken'an Rifâî

Son Yazıları: Ken'an Rifâî (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın