Girdi yapan Ken'an Rifâî

Sohbetler (Ekim-Kasım-Aralık 2018)

SOHBETLER   Dünya ehlinin vefâsızlığından bahsediliyordu: “Elbet Allah’tan başka kimsede vefâ yoktur. Bir de Allah yolunun yolcularından başka.. Dünya ehlinin dostluğu, büyük bir balona benzer. Küçük bir iğne batırılınca hemen sönüp gider. Onun için bu dünyâda cefâ görmek istemeyenler, dünyâdan ve dünyâ ehlinden vefâ beklememelidirler.”   (Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul, 2000, s. 15) […]

Sohbetler (Temmuz-Ağustos-Eylül 2018)

  – “Bütün bu görünen kesret, hakikatte vahdettir. Harem-i Şerif’te binlerce insan bulunur, kimi namaz kılar, kimi zikreder, kimi Kur’an okur, kimi salât ü selâm getirir, kimi yâ Resûlallah! diye nida eder. Fakat bu seslerin bir araya gelmesinden hâsıl olan sadâ, bir Hû sesidir. Hep Hû duyulan cümlesi bir hoşça sadadır. Amma ne nevadır. Bütün […]

Sohbetler (Nisan-Mayıs-Haziran 2018)

Esâsen insanın kıymeti, bu dünyâda gördüğü, bulunduğu ve meşgul olduğu şeylerle ölçülür ve o kimse bunlar ile haşrolur. Binâenaleyh ne ile uğraşıyorsan, gerek fikrin gerek meşgalen her ne ise, neticede karşına çıkacak da odur. Sonunda hüsrâna mı uğrayacaksın, cânâna mı kavuşacaksın bunlar ilim ve amel cihetiyle tutumuna bağlıdır. Çünkü azap ve ateşin şiddeti, Allah’tan gafletin […]

Sohbetler (Ocak-Şubat-Mart 2018)

Gece, Kandilli dağlarının arkasından ay doğuyordu.   – “Baksanıza çocuklar, ay doğuyor. İşte, şu ilk görünen parçacık, Âdem. Biraz daha yükselince Nûh, İbrahim, Mûsâ, Îsâ, nihayet bedir hâli, zuhûr-ı Muhammed gibidir. Şimdi bunların nur cihetiyle, yâni ay olmaları îtibâriyle asılları hep birdir. Aralarında fark yoktur. Lâkin ayın henüz doğarken neşrettiği hafif ve zayıf ziya ile […]

Sohbetler (Kasım-Aralık 2017)

Ehl-i Beyt sevgisinden konuşulurken, Hocamız, o saâdetli devrin şu vak’asını anlattı: – “Bir gün Hazret-i Hüseyin evlâtlariyle yemek yerken, köle elindeki sıcak çorbayı Hazret’in üstüne döktü. Kaynar çorbadan vücûdu müteessir olmuştu. Köleye bir şey söylemedi; fakat yüzüne sertçe baktı. Köle suçlu ise de hem ârif, hem de lutuf ile muâmele görmeye alışık olduğundan hemen “Allah […]

Sohbetler (Eylül-Ekim 2017)

Victore Pauchet’nin tekâmül nazariyesine âit bir makalesini okuyorduk. Bilhassa şu sözler dikkatimizi çekmiş bulunuyordu: Muvaffak ve mes’ut olmak isterseniz her hafta, her ay, her sene temin ettiğiniz terakkiyi hesap etmelisiniz. Siz kendiniz hem terbiye eden, hem de terbiye olan bir varlık bulunduğunuzdan tekâmülünüz hayvanların ve nebatlarınkinden farklıdır: – “Muharrir demek istiyor ki, herkes behemehal nefsini […]

Sohbetler (Temmuz-Ağustos 2017)

– Derman aradım derdime, derdim bana derman imiş diyor Hazret-i Niyâzî… –“Dert olarak kabul edilecek şey, bâtın derdi yâni mânevî dertlerdir. Burada Niyâzî Hazretleri: Ben derdime derman aradım, yâni aslıma, cânânıma kavuşmaya ve kopup geldiğim vatanıma ulaşmaya yol aradım, dediler ki, derman kendindedir. Mâdemki cânânının derdini kendine dert edinmişsin, şu halde ona yana yakıla kavuşursun, […]

Sohbetler (Nisan-Mayıs-Haziran 2017)

Ramazanın ilk günü idi: “Bir Ramazan daha geldi ve bizi bıraktığı gibi buldu. Belki de daha beter. Daha beter dememizin sebebi, Resûlullah Efendimiz’in ‘Bugünü dünkü güne müsâvî geçirene yazıktır’ buyurmalarıdır. Elinde fırsat varken, bugünü dünden, hele yarını bugünden aşağı geçiren kimseye yazıktır.”   *** Ramazan münâsebetiyle: “Bazen Ramazan’da, sokakta sigara içenleri görürüm de hâl dili […]

Sohbetler (Mart 2017)

–  Cenâb-ı Hakk’ın iki âşıktan birine zâtıyla, diğerine ise sıfatiyle tecellî etmesinin sebebi nedir? –  “Tecellî, herkesin istidat ve kabiliyetine, yâni kabına göredir. Bu kaplardan meselâ bir fincanın, bir bardağın üstünden deryayı da geçirsen, istiabı kadar alır ve dolunca da, hal diliyle ‘doldum’ diyerek geri kalan akıp gider. Kezâ bir kazan, bir havuz ve ilh… […]

Sohbetler (Şubat 2017)

Şükrün mânâsından söz açılması üzerine: – “Yalnız dil ile şükreylemek, tam şükür demek değildir. Şükür, çalışmaktır. Hakk’n hoşlandığı her yerde ibretle Allah’ın azametini seyreylemektir. Şükür ailesinin hizmetinde bulunmaktır. Kulağınla, fena ve harama müteallik bir şey dinlememek; elinle, Allah’ın rızâsının hâricinde bir şey tutmamak; ayağınla, yine o rızânın olmadığı bir yere teveccüh etmemek; hâsılı bütün varlığını […]