Sohbetler (Aralık 2013)

“Bir gün Hz. Hüseyin, evlâtlariyle yemek yerken, köle elindeki sıcak çorbayı Hazret’in üstüne döktü. Kaynar çorbadan vücûdu müteessir olmuştu. Köleye bir şey söylemedi; fakat yüzüne sertçe baktı. Köle suçlu ise de hem ârif, hem de lûtuf ile muamele görmeye alışık olduğundan hemen ‘Allah öfkesini yenenleri sever’, âyetini okudu. Hz. Hüseyin derhal ‘Gayzımı yendim’ buyurdu. Bundan cesaret alan köle, bu defa da ‘Allah affedenleri sever’ âyeti ile sözüne devam edince, Hz. Hüseyin yine tereddütsüz ‘Seni affettim’ cevâbını verdi. Köle iyice yüz bulmuştu ‘Allah ihsan edenleri sever’ âyetini de okuyunca Hz. Hüseyin büyük bir cömertlik ve anlayışla ‘Seni azat ettim yâ köle!’ buyurdu.

İşte Ehl-i Beyt’i sevmek, onların yoluna gitmek demektir. Yoksa kuru kuruya muhabbet iddiasında bulunmanın hiçbir faydası olmaz. Düşünün ki kölelik müessesesinin hüküm sürdüğü bir devirde, hizmetkârına karşı geniş haklara sahip olan bir efendi, karşısında o hizmetkâr, sevabı dolayısiyle değil, günâhı sebebiyle hem affa mazhar oluyor, hem de hürriyetine kavuşuyor.”
(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, 2000, s. 11)

 

***

“Hz. Hasan, bir gün Harem-i Şerif’te iken koşa koşa gelmiş, Efendimizin kucaklarına oturmuş. Başlamış mübârek saç ve sakallarıyle oynamaya… Resûlullah Efendimiz ‘Allahım, ben bunu seviyorum. Seveni de severim!’ buyurmuş.”

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, 2000, s. 382-383)

 

***

“Resûlullah buyuruyor: ‘Ben ilmin şehriyim, Ali de kapısıdır.’ Oraya erişmek istiyorsan bu kapıyı seç. Ali, aşka mazhardır. Ali’den aşk tecellî etmiştir. Hakk’a giden başka yollar da vardır. Fakat aşk yolu bambaşkadır. Onda mekânlar aşmak, merhaleler geçmek vardır. Âbidin yüz yıllık yolunu âşık bir âhiyle geçer.”

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, 2000, s. 561)

 

***

Fuzûlî’nin adı Mehmed imiş, 900 târihinde Hille’de doğmuş. 963’de Kerbelâ’da vefat etmiş… Kitabında bir duâsı vardı, ‘Yâ Rabbî, beni dünyâda da Ehli Beyt’in gölgesinden ayırma!’ diye… Şimdi Kerbelâ’da, Ehli Beyt’in Kubbe-i Saadetinin dışarısına gömmüşler. Güneş, Türbe-i Saadete vur­dukça sabah ve akşam, gölgesi mezarına düşer.”

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, 2000, s. 165)

 

 

The following two tabs change content below.

Ken'an Rifâî

Son Yazıları: Ken'an Rifâî (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın