Tasavvuf, insanın kendi içine yaptığı yolculuktur. Her Nefes Dergisi, bu yolculuğa bir yol göstericinin rehberliğinde çıkan ve aldıkları her nefesi yeni bir fırsat ve hizmet vesilesi olarak görmeye çalışan tâlihli yolcuların zevkli hayatından akisler sunuyor. Alıp verilen her nefesin, ömrün kısalmasının değil, bereketlenmesinin bir işâreti olabilmesi için, uluların ummânından alınan aşk, irfan ve hikmet suyuyla gönüllerimizi yıkıyor. Bu dünyayı idrak zevkiyle dolarak yaşamanın yollarını gösteriyor.

“Lucy” Filmini Neden Sevdim?

Sanırım bu sorumun cevabı yine başka bir soruda, “insan neden sever?” sorusunda gizli. İnsan herşeyi pek çok sebepten ötürü sevebilir ama en çok “Allah için sever”. Ben de bu filmi en çok bana Allah’ı hatırlattığı için sevdim. Filmi sizlere uzun uzadıya anlatacak değilim. Film bence “nereden geldik, nereye gidiyoruz?”u anlatan bir belgesel niteliğinde. Filmin başından […]

Mesnevî’den…

“Gâibin cüz’î aklı uyandırmak yolundaki ısrarları hattâ tazyikleri olmasaydı, bu akıl, küllî aklı nereden bilecek, nasıl bulacak, onun esrârını ne diye düşünüp çözmeye çalışacaktı? Bunun sebebi meydandadır: Deniz dalgaları nasıl birbirlerini iterek, üzerlerindeki batmaz bir cismi sâhile kadar iletirlerse; hakîkat deryasının dalgaları da, taşıdıkları büyük gerçeği, öylesine birbirlerini iterek bu âleme ulaştırır; cüz’î akıllarımıza bir […]

Ne Haber? Cemâlnur Sargut Yeniden Almanya’da…

Cemâlnur Sargut Hocamız 27 Kasım ile 30 Kasım 2014 tarihleri arasında Frankfurt’da iki, Aschaffenburg ve Essen’de birer olmak üzere verdiği dört konferans ile hem gurbetçilerimizle hem de diğer din mensubu kişilerle buluştu. Frankfurt’ta “Şefkat ve inancın aile içinde yaşanması” konulu iki konuşmasıyla Türk ve Almanlardan oluşan bir gruba hitâb eden hocamızın konuşmaları Türkçe’den Almanca’ya çevrildi. […]

İstanbul Günleri-1: Şehzâdebaşı

  Merhaba… Benim adım Elif; Elif Dinler. Buralarda yeniyim. Sizlere öncelikle selâm edeyim dedim. Hayatın akışı beni onbeş yıl sonra yurtdışından İstanbul’a döndürürken elime yol kitabı olarak Sâmiha Ayverdi’nin “İstanbul Geceleri”ni verdi. Hani dedim, uzun yıllardır uzak olduğum İstanbul’u kişisel bir merakla tekrar keşfetmek niyetindeyken bunu neden Sâmiha Ayverdi’nin izinden giderek yapmayayım? Ancak doğma büyüme […]

Editörden (Kasım 2014)

Merhaba sevgili dostlar,   Zaman hızla akıp geçiyor, dergimizin Kasım 2014 sayısına geldik. Bu sayıda da daha önceki sayılarımızda, aslında tüm sayılarımızda olduğu gibi, konumuz Allah sevgisi ve Allah’ın çok özel bir sevdiği Ebu’l Hasan El Harakânî Hazretleri…   16-18 Ekim 2014 tarihleri arasında Kars’ta yapılan II.Uluslararası Harakânî Sempozyumu sonrasında hem bu sempozyuma dair bazı […]

Sohbetler (Kasım 2014)

Zamân-ı Saadette birisi müslüman olmuş. Resûlullah Efendimiz sahâbeden birine bu adama Kur’ân-ı Kerîm hatmettirmesini emreylemiş. Fakat müslüman olan bu zat “Zerre miskal hayır işleyen hayır bulur, zerre miskal şer işleyen şer bulur” âyetine gelince “Bu bana yetti!” diyerek fazla okumak istememiş. Sahâbeden olan zat, Resûlullâh’ın emrini yerine getiremediğinden bu hâli Efendimiz’e bildirmiş. Kendile­ri de yeni […]

Sâmiha Ayverdi’nin Fütüvvet Anlayışı

Fütüvvet’in kelime kökeni yiğit anlamına gelen Arapça fetâ kelimesidir. Fetâ bir anlamda yiğit,  fütüvvet ise yiğitlik demektir.   İbnü’l-Arabî’ye göre fütüvvet, belirli bir gruba veya tasavvuf ve dindeki belirli bir bakış açısına delâlet etmez: Fütüvvet, kuvvet ve güç makamıdır, “fütüvvet, içinde zayıflık bulunmayan bir şeydir.”   Yine İbn Arabî, Fusûsu’l-Hikem’de “Ârif bütün parçalarıyla Allah’ı bilen […]

Perdeler

Seyyid, Şehid Ebu’l Hasan Harakânî der ki, “Dünyâ, peşinden koştuğun sürece senin pâdişâhındır. Ondan yüz çevirince, sen ona sultân olursun.” Cemâlnur Hocamız da, “Hürriyet, Allah’a kul olmakla mümkündür” der. Bu esâretten, emîrliğe geçiş acaba nasıl mümkün olabilir? Emîr olmayı istemek, sultânı olayım diye dünyâdan yüz çevirmek, gerçekten yüz çevirmek midir? Yoksa bu istek de bir […]

Sıla-i Rahim

Havadayım, uçuyorum. Çünkü Kars’tayım, Hazreti Harakânî’nin ve atalarımın toprağındayım. Sıla-i rahimdeyim. Atalarımın hepsi burada doğmuşlar, buranın suyunu içmişler, buranın balını yemişler. İsmail Dedem demirciymiş, demir dövermiş. Şahbaz olan baba dedem ise çiftçiymiş, toprağı ekermiş. Onları hiç görmedim ama hep dinledim, her ikisi de çok mertmiş. Şimdi düşünüyorum da birisini ateş, diğerini toprak o hâle getirmiş […]