Tasavvuf, insanın kendi içine yaptığı yolculuktur. Her Nefes Dergisi, bu yolculuğa bir yol göstericinin rehberliğinde çıkan ve aldıkları her nefesi yeni bir fırsat ve hizmet vesilesi olarak görmeye çalışan tâlihli yolcuların zevkli hayatından akisler sunuyor. Alıp verilen her nefesin, ömrün kısalmasının değil, bereketlenmesinin bir işâreti olabilmesi için, uluların ummânından alınan aşk, irfan ve hikmet suyuyla gönüllerimizi yıkıyor. Bu dünyayı idrak zevkiyle dolarak yaşamanın yollarını gösteriyor.
“İnsan Allah’ı Sevdikçe Kulu Sevmeyi De Öğreniyor”
/0 Yorumlar/tarafından Cemâlnur SargutÖncelikle bize kendinizden bahseder misiniz? Çok şükür büyük bir lûtuf olarak ben mutasavvıf bir ailenin içine doğdum. Kendimden çok ailemi anlatabilirim çünkü bana çok örnek oldular. Hayatta hiçbir şeyin problem olmadığı bir ailede büyüdüm. Çok büyük felâketler, sıkıntılar geldi başımıza fakat bizim evde düğün bayram gibi geçti. Annem hâdiselerin hep negatif taraflarını silip pozitif […]
Elif’ten Yâ’ye
/1 Yorum/tarafından Elif Hilal Doğan“Ey beni kapıda görüp de geriye dönen; sonra da başka taraftan gizlice bana nergis kokulu yüzünü gösteren sevgili! Sen bu tavrınla: Evvelce bir an için gördüğün sevgilinin burada olduğunu anla, demek istiyorsun ve benim bu hâle hayretle bakışıma da, ara sıra şeker gibi gülüyorsun…” Divân-ı Kebîr’i uykusuz bir gecede ilk olarak kurcalarken okuduğum […]
Koşarak Gelen Adam
/0 Yorumlar/tarafından Hüseyin GökhanBu aralar Yâ Sîn Sûresi’ni çok okuyorum. İnsanı kendisine çeken gizemli bir enerjisi var. Bazen bir oturuşta defalarca okumak istiyorsunuz. Kimi ayetleri o kadar hoşuma gidiyor ki, tekrar üstüne tekrara doyamıyorum. “Selâmün kavlen min Rabbi’r-Rahiym!”… Karya halkıyla ilgili bir bölüm var. O bölüm kafamı çok meşgûl ediyor. Bu halka önce iki resûl gönderiliyor. Sonra onları […]
Hz. Mevlânâ ve Şems
/0 Yorumlar/tarafından YeşimHz. Mevlânâ, devrinin önde gelen, belki de aristokrat olarak tanımlanabilecek, hem varlıklı hem de eğitimli ailelerinden birinde yetişmişti. Devrinin ve şehrinin önde gelen isimlerindendi. Böyle iken kimi kimsesi olmayan, üstü başı pek makbul görünmeyen, dahası çevresinde pek de sevilmeyen Şems ile karşılaştığında neden bu kadar etkilenmişti? Neden o güne kadar olan çevresinden uzaklaşıp insanların öfkesini […]
Ne mutlu benim yüzümü göreni görene…
/0 Yorumlar/tarafından Nefes ArşivNe mutlu benim yüzümü göreni görene… Bilirsin ki Allah kendi isimlerini kendi sıfatlarını onların bütün kudret ve mânâlariyle Âdem Peygamber’e göstermiştir. Âdem’den sonra gelenlere ise aynı isim ve sıfatları ya Âdem vâsıtasıyle yâhut Âdem neslinden gelen velîler ve nebîler delâletiyle bildirmiştir. Sen bir nûru, ister Hakk’ın bir âyinesi olan insandan, ister bizzat […]
Neden Hz. Mevlânâ?
/1 Yorum/tarafından Sesil PirBen Hz. Mevlânâ ile yirmili yaşlarımın başında Türkiye’den çok uzak bir ülkede soğuk bir kış mevsimi, akılları durduracak güzellikte bir kütüphanede tanıştım. O ilk tanışmadan sonra, her ne kadar içimde bir uyanma olduysa da, Mesnevî’yi evime ve elime alabilmem ve tasavvufa baş koyabilmem birçok seneler aldı. Ben bir filozof değilim ama var oluş soruları […]
Kapıyı Çalan Benim
/0 Yorumlar/tarafından Banu BüyükcıngılHerkesin hayattan beklediği ve istediği şeyler vardır. Acaba bu isteklerimiz bizim için en iyisi midir? Peki ya her çaldığımız kapının yüzümüze kapanmasında ne gibi bir hayır vardır? Hepimiz mutlu olmak ve dilediğimiz hayatı yaşamak için gelmişizdir bu dünyaya. Yani en azından böyle sanmaktayız. Şöyle bir düşünelim, kim kötü bir hayat ister ki? Güzel eş, […]
Cemâlnur Sargut, Frankfurt ve Dortmund’daydı
/0 Yorumlar/tarafından Banu YılmazCemâlnur Sargut, geçtiğimiz ay Almanya’nın Frankfurt ve Dortmund şehirlerinde verdiği konferanslarla bu yılki Almanya programlarını tamamladı. 19 Kasım ve 21 Kasım tarihlerinde Frankfurt’taki Kutsal Kadın Kilisesi’nde ve Haus am Dom’da “İslâm ve Hristiyan Tasavvufunda ‘Dişilik’ Kavramı” başlıklı konferanslar verdi. Ardından 21 Kasım’da yine Frankfurt’ta Haus am Dom’da da aynı konuyu ele aldı. 22 Kasım […]
Öldükçe Dirilen
/0 Yorumlar/tarafından Umut Alihan DikelKalemi, kıpırdamıyor. Gözleri, görmüyor. Kalbi, atmıyor. Günü batmış. Gafletin gölgesine bürünmüş. Kendini kendinden kurtaramamış. Âlem, içine doğmuşken… Gün doğuşuna hasret, Tekrar kavuşmaya çalışıyor. Unutuyor ki Kendi kendine değil, Kendinden kendine kavuşulur ancak… Günün en karanlık vaktinde Az kala ümidini yitirecek. Ümitsizlik olmaz! Geri tekâmül olsa da duruyor. Hareketsiz kalıyor. Rahmet dolu dünyasında […]