Kapıyı Çalan Benim

 

Herkesin hayattan beklediği ve istediği şeyler vardır. Acaba bu isteklerimiz bizim için en iyisi midir? Peki ya her çaldığımız kapının yüzümüze kapanmasında ne gibi bir hayır vardır?

Hepimiz mutlu olmak ve dilediğimiz hayatı yaşamak için gelmişizdir bu dünyaya. Yani en azından böyle sanmaktayız. Şöyle bir düşünelim, kim kötü bir hayat ister ki? Güzel eş, sağlıklı ve akıllı çocuklar, iyi bir kariyer ve bol para birçoğumuzun arzuladığı şeylerden bazılarıdır sadece. İstekler hiç bitmez. İçimizdeki arsız nefis hep ister, hiç doymaz. Nefis ister, lâkin Allah dur der. Nefis koşar, ama Allah kapıları kapatır. Nefis ağlar, Allah sabır der. Nefis depresyona girer, Allah ümidini kaybetme der. Böyle böyle ağlaya zırlaya, düşe kalka akıl kalbe dönüp boyun eğerse, nefis de pes eder, artık ruhun bu hâkimiyetini kabul eder.

Elbette nefis kolay kolay pes etmez, lâkin Allah da pes etmez, bizden kolay kolay vazgeçmez. Allah’ın bizim için bir istediği vardır. O’nun arzusu bizim nefsânî arzularımızdan kat kat üstündür. Biz buraya, ezelde bildiğimizi tekrar hatırlamak için geldik. Ne var ki bu öyle kolay bir hatırlama  değil. Ezelde ne bildiğimiz bir yerde yazmıyor, onu Allah’ın bizim için hazırladığı hâdiseler ışığında hatırlamayı ummuyoruz. O bize hatırlatmak için bir dizi ortam yaratıyor, fakat biz kendi istediklerimiz olsun diye çırpınırken buraya gelme ve hatırlama amacımızı unutuyoruz. Şâyet amacımız Allah’a ait mânâyı hatırlamak, yani ismimiz doğrultusunda Allah’a ulaşmaksa, kapıların kapanması ve nefsânî isteklerimiz bizi durdurmamalıdır. Hz. Mevlânâ’nın da dediği gibi çalınan her kapı hemen açılsaydı, ümidin, sabrın ve isteğin derecesi anlaşılmazdı.

Ben hayatım boyunca çeşitli kapıları çaldım. Kimini çalıp biraz bekledim, kiminin önünde günler geçirdim. Sonunda her bir nefsânî arzu ya bir hayalkırıklığı ile sonlandı ya da kendiliğinden soldu gitti. Bir zaman sonra öyle bir kapıya geldim ki, ondan hiç duymadığım gül kokuları geliyordu. Önünde kalıverdim. Çaldım kapıyı, birileri araladı… İçeri bakınca âşık oldum, lâkin giremedim içeri. Hâlâ o kapının önünde bekler dururum. Zaman zaman kapıyı yumruklarım, bazen de ümitsizliğe kapılırım hiç açılmayacak diye. Sonra korkarım, ya bu halimi görünce benden vazgeçerlerse diye korkarım. Gayreti elden bırakmadan sabrımı, isteğimi ve ümidimi perçinlerim. Arada nefsânî kapıların ışıltısına kapılsam da bilirim ki bu kapı benim kapımdır. Bilirim ki bu kapı benim unuttuğumu hatırlayacağım yerdir.

The following two tabs change content below.

Banu Büyükcıngıl

Kendimi tanımak sevdasıyla yola çıktım. Sonra bu yolculukta parça parça olduğumu hissettim. Aramak, önce kendimi parçalara ayırmak mı demekti bilmiyordum. Sanki karanlıkta bir balçık çamurunun içinde yol almaya çalışıyor ve üşüyordum. Bir zaman sonra karşımda bir ışık gördüm, gayrı ihtiyari ışığa doğru yürüdüm. Işığın içinden geçerek cennet tasvirlerine benzeyen bir bahçenin içine aktığımı hissettim. Bu bahçenin içinden de cennette olduğu gibi dört nehir akıyordu; bal nehri, şarap nehri, süt nehri ve su nehri. Bu cennet bahçesi İnsan-ı Kamil'di. Onu farkettiğim günden beri, yaşadıklarımı ve hissettiklerimi Her Nefes Dergisi'nde paylaşmaya çalışıyorum.

Son Yazıları: Banu Büyükcıngıl (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın