“Nefsinle mücâdele etmiyorsan, kestiğin kurban, kurban değildir”
Röportaj: Müge Doğan
Bir kurban bayramını daha geride bıraktık ve bu ay bu bayramın mânâsı ve hikmetleri üzerine Cemâlnur Sargut Hocamızla konuşmak için biraraya geldik.
Müge Doğan:İbn Arabî Hazretleri diyor ki “Allah, İbrahim kendisine misafir olduğunda oğlunun kurban edilmesi ile onu ağırladı. Çünkü zevk, ancak keder ve üzüntü miktarıncadır” diyor. Bunun iç mânâsını, Hz. İbrahim’in gördüğü rüyâ ile ilişkilendirerek anlatabilir misiniz?
Cemâlnur Sargut: Aslında burada anlatılmak istenen, ilâhlarımızı kurban etmektir. Yani ilâhlarımızdan vazgeçmektir. Çünkü “lâ” demeden “illâ Allah” olmuyor. İllâ önce kurban edeceksin ama demek ki önce bir ilâh edinme devremiz var, sonra da bunları mutlaka vermek zorundayız ki Allah ben buradayım diyebilsin. Hz. İbrahim rüyâsında oğlunu kurban ettiğini gördü ve bunu emir olarak addetti ve bunu tevil etmedi. Aslında onun tevil etme hakkı vardı, çünkü o bir insân-ı kâmil idi ve hakiki bir peygamberdi. Dolayısıyle o anlamıştı ki, aslında kurban etmesi gereken şey, oğluna duyduğu aşırı sevgi ve koruma isteği idi. Ancak bunlardan vazgeçtiği zaman, Allah onu kabul edecekti. Bunun için de Allah’a karşı rüyâsını hiç tevil etmeden yaşamaya karar verdi. Yani duyduğu sevgiyi oğlunu öldürmekle yok edeceğini Allah’a ispatlamak istedi.
Tabiî bu, çok üst seviyede bir anlayıştır. Aslında burada evlâdımızı kesmek anlamına gelmez, çünkü evlâd kesmek sevgiyi yok etmez. Aslında evlâdı kestikten sonra daha büyük acı ile evlâda bağlanırsın. Dolayısıyle burada söylenmek istenen şey, aşırı istek ve arzularımızı bir bir yok etmek ve kesmek mânâsındadır. Fakat Hz. İbrahim’in, “olur” diyerek bu konuda gösterdiği çaba bile Allah’ın çok hoşuna gitti ve onu “lâ ilâhe illallah” addedip ona “illâ Allah” anlamında bir koyun yolladı. Yani koyun bize “çok şükür, nefsini kesme zarâfetinde bulundun”, bunun müjdesidir. Bu anlamda yollanır ve koyunu kesmek de aslında nefsin arzu ve isteklerini kesmeye hazırım, onun için de nefis koyunumu kesiyorum anlamındadır. Burada nefse çok büyük bir iyilik yapılır; çünkü nefsi tekâmülden engelleyen her türlü etken ortadan kalkınca nefis tekâmüle başlar. Koyuna da çok büyük bir iyilik yapılır çünkü koyun insan yediği zaman insana katılır ve insanın yaptığı bütün hayra eşlik ederek hayır ehli bir koyun olmuş olur. O bakımdan insan hayvana lûtfetmiş olur onu kesip yemekle.
Müge Doğan: Gene İbn Arabî Hazretleri “İnsanın kendisi en büyük tılsım, en saygın kurbandır. Onun vasıtası ile insan dışındaki yaratıklar Allah’a yaklaşır. Bunun sebebi, insanın, âlemin ve ilâhî mertebenin hakikatlerini kendinde toplamış olmasıdır” diyor. Aynı mânâ mıdır acaba?
Cemâlnur Sargut: Evet, insan kendi nefsini yok ederek kendine fayda bulur. Çünkü nefis tekâmülünü engelliyor arzu ve istekler. Bir yandan da bütün hayvanat, insana katıldığı ölçüde insanlık makamına yükselir.
Müge Doğan: Yani ancak o zaman mı artık gerçek anlamda hizmet etmeye ve faydalı olmaya başlıyor?
Cemâlnur Sargut: Evet bitki de böyledir. Bitki de insana katılınca insana verdiği güç ölçüsünde hizmet eder, çünkü bütün yaradılmışların en kıymetlisi insandır. Bunun sebebi de insanın emâneti kabul eden tek varlık oluşudur. Yani Allah’ın isimlerini kabul etmiştir insan. Bunu da hem zâlim hem câhil olduğu için kabul etmiştir. Câhildir, çünkü başına geleceklerden habersizdir. Zâlimdir, çünkü kendi nefsine zulmedecektir. Onun için kabul etmiştir. Dolayısıyle insan, bütün bunlardan habersiz olarak Allah’a olan aşkından dolayı her şeye evet der. Hani nasıl evlenirken önce her şeye evet deriz, sonra hâdiseler yavaş yavaş gelerek bizim sevgimizi sınar, bakalım hakikaten eşini seviyor mu diye… Sevmesen hiçbir şeye katlanamazsın normalde. Allah ile ilişkide de bu böyledir. Tekâmülün için önce Allah ile ilişkiyi aşkla kabul edersin, “belî” dersin, sonra yavaş yavaş hâdiseler gelir, seni zorlar, bakalım ahdinde haklı mı, vefâlı mı diye. O hâdiseleri aşabilen insan, kuvvetli gemi gibi artık her türlü fırtınaya çıkabilir. Bu hâdiseleri aşamayan insan ise limanda kalan gemi olup hiçbir fırtınaya korkusundan çıkamaz ve onun sonu limanda yok olmak olur.
“İnsanın insan olması için kendisine eziyet etmesi lâzım”
Müge Doğan: O hâlde kurban kesmek yerine bir yere bağış yapmak aynı şey olmuyor?
Cemâlnur Sargut: Bağış, hiçbir şekilde kurban yerine geçmez. Bağış, zaten vazifemiz; devamlı yapacağız. Kurban, Allah için yapılan bir ibâdettir ve Allah’ın emrettiği bir ibâdettir. Şekli de son derece önemlidir. Hattâ sana birşey söyleyeyim, Hz. Peygamber kurbanı Hz. Fatma’ya kendi eli ile kestirtmiştir. Demek ki kurbanı kesmek dahî, nefsi kesmekte ilk aşama oluyor. Çünkü kurban kesebilmek için önce hayvanı öldürmeyi göze alıyorsun, yani nefsini öldürmeyi göze almakla aynı şeydir.
Müge Doğan: Şekil önemli dediniz… Kurban kesilirken Allah’ın adının zikredilmesinin mânâsı nedir?
Cemâlnur Sargut: Allah’ın adını zikretmek bizde nasıl yumuşama, iyi huyluluk oluşturuyorsa bütün mahlûkat üzerinde aynı etkiyi yaratır. Bir kere kurban önce rahatlar, ondan sonra da acı çekmeden Allah’ına kavuşur. Çünkü onun bir usûlü vardır, hiç acı çektirmeden öldürmek gibi. Nedense kurbana itiraz eden insanların çoğu balık yerler, et yerler ve o etlerin de nasıl öldürüldüğünü hiç düşünmezler. Balığın olta ile çekilerek öldürüldüğünü düşünmezler. Ayrıca da haşlayarak yedikleri diri hayvanlar var, onları düşünmezler. Eğer hiçbir şey yemiyorlarsa bile mutlaka otlar bitkiler… onları da koparıp yediklerini unutmasınlar. Dolayısıyle bir şeyi insana katmak için mutlaka ona eziyet etmek lâzım. İnsanın da insan olması için kendisine eziyet etmesi lâzım.
Müge Doğan: Mâide Sûresi’nde de diyor ki “Allah ancak takvâ sahiplerinden kurban kabul eder.” Neden?
Cemâlnur Sargut: Evet, çünkü takvâ, Allah ile ilişki demektir. Allah ile ilişkide olmayan insan nefsi ile mücâdele edemez. İnsanın nefsi ile mücâdelesinde en büyük silâh, Allah aşkıdır. Allah ile beraberliktir ve ibâdettir. O zaman sen nefsinle mücâdele etmeyen bir insan isen kestiğin kurban, kurban olmuyor. Çünkü sen nefsinle ilgili isen, yediğin her türlü yiyecek ancak nefsine gidiyor. Nefsinin etrafa zarar veren hâline gidiyor. Onun için kurban olmuyor, anlatabildim mi? Kurban olabilmesi için o kurbanın sen yedikten sonra senin ruhuna hizmet etmesi lâzım. Yani başka insanlara ve hayra hizmet etmesi lâzım, ancak o zaman kurbanın hakikati ortaya çıkmış oluyor. Allah hepimize nasip etsin inşaallah. Ama en nefsânî adamın bile Allah için bir şey yapmış olması onda bir başlangıç ve takvâ oluşturabilir. Bu bakımdan da eğer başkalarına gösteriş için ya da sırf cennete gideyim mantığı ile yapmıyorsa o zaman kurban kabul olur.
Müge Doğan: “Her kim namazdan önce kurban keserse o ancak kendi nefsi için et kesmiş olur, namazdan sonra keserse o kurban kesme ibâdetini tam yapmış olur” diyor hadis-i serifte…
Cemâlnur Sargut: Namaz secde demektir. Secde yok olmak demektir, yok olduğun zaman vücûdun artık kendinde bir varlık kalmadığı için sen herkesi Allah’a götürme seviyesine ulaşırsın. Dolayısıyle, namazla tamamlan ve ondan sonra kurban kes. Hem Allah’ın emrettiği ibâdeti yaptın, hem yok oldun. Ondan sonra da aslında kurban kesmeye tam lâyık oldun. Kurban kesmeden önce namaz kıl diyor. Kılmadan kurbanı kesme diyor. Namaz kılmayanın kurbanı kesmesi de kabul görmez. Boşuna kesiyor demek.
“İnsan hayatındaki en önemli gün arefe günüdür”
Müge Doğan: “Kurbanlarınız semiz olsun, onlar sıratta bineklerinizdir” hadis-i şerifinin mânâsı nedir?
Cemâlnur Sargut: Yani bol ve çok faydalanacak şekilde nefsinizden verin. Çünkü verdiğiniz her kötü huy, sizi Allah’a taşıyacaktır demektir. Semiz olsun, yani toplu olsun, şişman olsun, güçlü olsun. Bir de verdiğin kötü huy, senin için çok önemli ise o semizdir. Zor verdiğin her şey, senin için Allah’a daha götürücü ve daha faydalı.
Müge Doğan: Peki hocam arefe gününün mânâsı nedir?
Cemâlnur Sargut: İnsan hayatındaki en önemli iki gündür arefe günleri. Çünkü muhâsebenin yapıldığı günlerdir. Meselâ şeker bayramından önce gerçekten orucumu tuttum mu, lâyık mıyım bayrama, hazır mıyım diye bir muhâsebenin yapıldığı, kurban bayramından önce ise artık nefsimin arzu ve isteklerinden geçtim mi ki ben hakikaten kurbana lâyık mıyım, takvâ ehli miyim diye düşündüğü zamandır.
Müge Doğan: Ramazandan sonra şeker bayramı, sonra da kurban bayramı var. Üçü arasındaki ilişki nedir?
Cemâlnur Sargut: Ramazan, biliyorsun nefsinle mücâdele ettiğin aydır. Son üçte biri çok önemlidir, çünkü Kur’an iner. Nefsinle mücâdelede eğer kalp kırmamış, gönül yıkmamış, insanları sevmiş, kucaklamış, bol iftar vermiş, fakire yardım etmiş, yani tamamen Allah ile ilişki kurduracak vazifeleri yapmışsan, sonuçta gerçekten sen şeker bayramına erişiyorsun. Ona eriştiğin zaman Allah seni bayramla kutsuyor ve vücûdunu tatlı kılıyor. Ondan sonra eğer iki ay boyunca onu devam ettirirsen o mânâyı, o birliği ve beraberliği, bu sefer Allah sana kurban kesme iznini veriyor. Bu izinle sen yeni bir bayrama çıkıyorsun, yani nefsimi kurban ettim, ramazanda başlayan edebimi muhâfaza ettim Allah’ım diyebiliyorsun. İşte bu bakış açısında kurban bayramı çok büyük önem taşır ve tamamlanma bayramıdır, kurban bayramı.
“Allah’a yakınlık, kula yakınlıkla olur”
Müge Doğan: Peki hacdaki kurban kesme ile nasıl ilişkilendiriyorsunuz hocam?
Cemâlnur Sargut: Gerçekten hac yaparsan, hac arafat demektir. Arafat, ârif olma seviyesine ulaşmak demektir, yoksa gidip de taşların üstüne bir gece beklemek değildir. Âriflik, Havvâ ile Âdem’in birleşmesi demektir. Havvâ, hevâ ve heveslerimizin ruhumuz önünde terbiye olması demektir. Âdem, ruh seviyesi… Dolayısıyle bu birlik oluşursa vücud içerisinde, sen âriflik seviyesine yükselirsin. Âriflik seviyesine yükselen insan hac yapmış sayılır. Hac yapmışsa o zaman mutlaka Allah ona hac yaptığı için ve ârif olduğu için kurban hakkı tanır. Bayramın da hakikatinde bu vardır. Hac Sûresi’nde kurbanı üçe bölmemiz, üçte birini kendimiz yememiz, üçte birini kurbiyet için komşularımızla ya da arkadaşlarımızla paylaşmamız, üçte biri ile de fakirleri faydalandırmamız gerektiğini söyler. Bu çok önemlidir. Zirâ sen güzelleştiğin zaman önce kendin bundan faydalanırsın, huzur ve mutluluk bulursun. Sonra o kadar güzelleşirsin ki akraban, ev çevren seninle yakınlık kurar, çünkü senin güzelliğinden yararlanmak ve huzur bulmak isterler. Sonra mânevî fakirler senden bereket bulur, beslenir. Bu bakımdan senin kurban oluşun üç bölümde insanlık âlemine faydalıdır. Ayrıca kurban etinin yenmesi de çok önemli, çünkü bu bayram herkesin birbiriyle yakınlaştığı bayramdır. Adı zaten kurban ve kurbiyetten geliyor. Allah’a yakınlık, kula yakınlıkla olur, dolayısıyle sen ikram edeceksin, yemek vereceksin, ağırlayacaksın, gidip el öpeceksin. Bunların hepsi akrabalar, komşular, sevdiklerin, büyükler, dargınlar hepsinin birbiri ile yakınlaşıp Allah’ın hoşuna gittiği bir şeyleri yaşamaya başladığı zamandır.
Müge Doğan: Çok teşekkürler.