Kurban Olma Murâdıyla

Mürid olmak, Allah yolunda kurban olmak demektir. Mürid, bu yolda kurban olmayı  talep eden kişidir. Allah yolu kanlı bir yoldur. Nefsinin arzu ve isteklerini kesip kanını akıtmadan, gönlün vücuduna hâkim olamaz. Aklını bu yolda fedâ etmeden talebine erişemezsin. Dolayısıyle mürid de olamazsın.

 

***

 

Ankara’nın büyük sultanı Hacı Bayram Veli Hazretleri’ne padişah çok hürmet edermiş.  Padişah, sultanın müridlerinden vergi alınmasın diye bir fetva yayınlamış. Bunun üzerine hazretin  müridleri dolmuş taşmış. Herkesin mürid olmak yerine, vergi vermemek için hazretin müridi olduğu söylenir olmuş. Bir gün padişah, Hacı Bayram Veli Hazretleri’ne kaç tane müridi olduğunu sormuş. Hazret de “çok değil” demiş. Büyük bir çadır kurdurmuş ve “benim müridim olan içeri gelsin” demiş. Bu arada çadırdan dışarıya kan akıyormuş. Çadıra sadece birkaç kişi girmiş ve girenler de hakikati görmüşler. Dışarıdaki halk, Hazretin ne yaptığını bilmediği için kanı görünce korkup geri çekilmişler. Oysa sultanlar sultanı, içeride koç kesiyormuş. Sonunda Hazret, padişaha sadece bir iki müridi olduğunu bildirmiş.

 

Belki de her mürşidin sadece birkaç tane müridi vardır. Gerisi benim gibi sadece kuru kalabalıktır. Yine de mürşidin sohbetinde bulunmak, azgın nefislerimizi bir nebze de olsa  dizginliyor. Hazreti Ali’nin “Kırk gün sohbet dinlemiyenin gönlü kararır” sözüne istinâden en azından kalbimizde Allah’ın ışığını tutuşturma gayretinde olmak bile bizi haram yollara sapmaktan korur diye düşünüyorum.

 

Akıl ve nefis bizi Allah’dan uzak tutan iki unsurdur. Akıl ile felsefeci aklı kast edilir. Şüphe eden, kıyaslayan, kategorize eden bir akıldan bahsedilir. Bu bizi ancak ilmin kapısına getirir, ama bu akıl ile içeri giremeyiz. Peygamber Efendimiz, m’râca çıkarken, O’na rehberlik eden Cebrâil daha fazla gidemiyeceğini, yoksa yanacağını söylemişti. Cebrâil aklın en son noktasıydı, o meleklerin en akıllısı ve Peygamber’in mürşidiydi. Peygamber, Allah’a doğru yükselirken aklını bıraktı ve gözünü sadece Allah’a dikti. O’nda ne arzu ne istek kalmıştı. Yine de bizi unutmadı; “ümmetim ümmetim!” dedi. Biz   Peygamber Efendimiz gibi olamayacağımıza göre bize Allah’ı, Peygamber’i öğreten birinin önünde oturup onun rengine boyanma çabasında olursak, biz de küçücük aklımızı   derya olanınkine katarsak, biz de o deryanın içinde hiç olur gideriz. İşte o zaman kurban bayramı olur bizim için! İşte o zaman, ölmeden önce ölürüz!

The following two tabs change content below.

Banu Büyükcıngıl

Kendimi tanımak sevdasıyla yola çıktım. Sonra bu yolculukta parça parça olduğumu hissettim. Aramak, önce kendimi parçalara ayırmak mı demekti bilmiyordum. Sanki karanlıkta bir balçık çamurunun içinde yol almaya çalışıyor ve üşüyordum. Bir zaman sonra karşımda bir ışık gördüm, gayrı ihtiyari ışığa doğru yürüdüm. Işığın içinden geçerek cennet tasvirlerine benzeyen bir bahçenin içine aktığımı hissettim. Bu bahçenin içinden de cennette olduğu gibi dört nehir akıyordu; bal nehri, şarap nehri, süt nehri ve su nehri. Bu cennet bahçesi İnsan-ı Kamil'di. Onu farkettiğim günden beri, yaşadıklarımı ve hissettiklerimi Her Nefes Dergisi'nde paylaşmaya çalışıyorum.

Son Yazıları: Banu Büyükcıngıl (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın