Tanık Ol!

“Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.”

(İnşirah, 5-6)

Coğrafya bir kaderdir. İnsanların karakterleri, yaşayış tarzları, bulundukları coğrafyalara göre farklılaşır. Dümdüz ovada yetişen, büyüyen insanla, Karadeniz ve Güney Doğu’nun sert yamaçlarında yaşamını idâme ettirmeye çalışan insanlar arasında ciddi karakteristik farklılıklar görebilirsin. Zor coğrafyalarda yetişen insanlar doğaya karşı sert mukavemet gösterdikleri için karakterlerinde de o zorluğu, sertliği barındırırlar bir ihtimalle. Pratik zekâ, çözüm kabiliyeti coğrafyanın zorluklarıyla doğru orantılı olarak artar, azalır. Düz ovadan su mu getirmek evine kolaydır, yoksa türlü dağları aşarak, patikalardan evine ekmek götürmek mi?

Biz, Türkler… Yazılı tarihin başladığı devirden beri hep bir “yurt” peşindeyiz. Peşinde olduğumuz yurtlar hep zor coğrafyalar olmuş. Bu zorluklarla mütemâdiyen karşılaşmamız bize diğer kavimlerden çok daha fazla tecrübe katmış. Bir devletin ardından diğerini hemen kurmuşuz. Kurduğu devletler de öyle eften püften bir kale içinde olan şehir devletleri değil, o çok özendiğin batıda olduğu gibi. Ne zaman bir devlet kurmuşsan, dünyaya hükmetmiş. Coğrafya kadar bu da kader değil de ne peki?

Vakti gelmiş İslâm’la “şereflenmiş”, îlâ-yı kelimetullah uğrunda hiç bilmediği yerlere gözünü kırpmadan koşmuş, “menfaat” denilen şeytânî duygunun M’sini bilmemiş, dünyanın öbür köşesine yetişmiş, muhtâca yardım etmiş, Hakk yolunda bu dünyadan göçmeyi “şehâdet şerbetini içmek” diye tanımlamış ki şerbet tatlı ve güzel bir şeydir, içmeye doyamazsın. Başka bir millet var mı “literatür”ünde seve seve, doya doya, belki bir fırsat olsa yine yeniden “şehâdet”e ermek isteyecek? E o zaman sen de şimdi o göçenlerin ardından, üzülme. Cennetle müjdelenene sevin hatta ve kendine de dile. Bir sebebi olduğunu düşün.

“Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.” (Bakara, 154).

Bir sebebi olduğunu düşün.

Üzülme.

Evlâdının doğacağını bilmese bir ana çeker miydi o doğum sancısını?

Sen de bil.

Bir şey bilmediğini bil.

Teslimiyet ne güzel, ne mutlak.

Teslimiyette bil, bilinmeyeni.

İşte sana, bana, bize sesleniyor…

Duy da bul “Bilinmeyeni”.

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar, başlarına bir mûsibet gelince, ‘Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz’ derler. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.”  (Bakara, 155-157)

The following two tabs change content below.

Mehmet Can Taşçı

Son Yazıları: Mehmet Can Taşçı (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın