Peygamber Efendimiz’in âlemlere rahmet olarak müjdelenmiş olan doğumunu kutlamak amacıyla, Altay Kültür ve San’at Eğitim Vakfı, Fetih Cemiyeti, Kerim Eğitim, Kültür ve Sağlık Vakfı, ve Türk Kadınları Kültür Derneği (TÜRKKAD) tarafından, Peygamber’e “Dost” olarak Peygamber ahlâkıyla yaşayıp eserlerinde de Peygamber’e hizmeti ön plâna almış olan kişilere verilmek üzere DOST İslâma Hizmet Ödülleri adı altında bir ödül ihdas edilmiştir. Peygamber’e hizmet edebilmek şüphesiz ancak O’nun tenezzülü ve dâveti ile gerçekleşebilecek bir lûtuftur. Biz kurumlar olarak böyle bir çalışmanın parçası olabilmenin şükründen âciz kalmaktayız. Ödüller 2005 yılı itibarı ile her sene Mevlid Kandili haftasında, özel olarak düzenlenen bir geceyle sahiplerini bulmaktadır. Şimdiye değin bu geceler kapsamında Ahlâk-ı Muhammedî, Hakîkat-i Muhammedî, Mi’rac, Ehl-i Beyt, Kâbe’nin Hakîkati, Osmanlı Padişahlarında Peygamber Sevgisi, Kur’ân-ı Kerîm, Dört Halife ve Sahâbe başlıkları konu edilmiştir. Her sene, gecenin ruhâniyeti ve ağırlığı ölçüsünde hazırlıklara bir sene öncesinden başlanmakta, İstanbul’un prestijli salonlarından birisinde gerçekleştirilmek üzere bu müstesnâ gecede âdeta hizmette yarışan yaklaşık yüz kişi görev almaktadır. Gece için hazırlanan dâvetiyeler, o sene için belirlenmiş temaya uygun bir içerikle yazılmış telif bir eserle birlikte ücretsiz olarak dağıtılmaktadır. Tüm sahne dekoru, koreografi, basılı materyal tasarımları, sunulan filmler ve müzikler o geceye özgü olarak hazırlanmaktadır. Bu sene dünyaca tanınan kompozitör Rahman Altın tarafından, bu yıl ki teması “Hicret” olan gecede, ‘Taleâl Bedru Aleynâ’ adı ile bilinen anonim eser yeniden düzenlenerek Peygamber Efendimizin Medine’ye girişlerini sembolize eden etkileyici bir koreografi eşliğinde sunulmuştur.
03 Ocak 2015’de Cemal Reşit Rey konser salonunda düzenlenen gecede Dost İslâm’a Hizmet Ödülü Türkiye’den Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. İsmail Kara’ya bugüne kadar yapmış olduğu çalışmalar vesilesiyle takdim edilmiş bulunmaktadır. Özellikle bilim çevrelerinin çalışmalarını yakından bildiği ve izlediği İsmail Kara, Türkiye’nin anlama ihtiyacı duyduğu, İslâmcılık ve modernleşme konularının ortaya çıkardığı temel meseleleri özünden ve değerinden kaybettirmeden güncel tartışmalara açmış, bu konuları eserlerinde yeni bir söylem ile gelecek nesillere aktarabilen usta bir yazar, tavizsiz bir bilim adamı olarak tanınmaktadır.
Gecede kendilerine 2015 yılı Dost İslâm’a Hizmet Ödülü, Mevlâna Hazretlerinin 22. kuşaktan torunları olan Esin Çelebi Hanımefendi tarafından takdim edilmiştir. İsmail Kara Hocamız ödül takdimini takiben, uygun şekilde yönlendirilmemiş olmalarından ötürü konuşmalarını yapamadan sahneden ayrılmak durumunda kalmışlardır. Organizasyonu gerçekleştiren ekip olarak ortaya çıkan bu aksaklık nedeniyle başta İsmail Kara Hocamızdan olmak üzere, Kıymetli Hocamızın konuşmalarını heyecanla beklemiş olan herkesten özür dilemeyi bir borç biliriz. Tevazuu ve nezaketi ile Peygamber Dostlarının dostlarını o geceye niyet edilmiş konuşmalarından mahrum bırakmayarak, dergimizin bu sayısında metin halinde yayınlanmasına müsaade eden İsmail Kara Hocamıza bir kez daha şükranlarımızı sunarız.
3 Ocak 2105 DOST İslâm’a Hizmet Ödülü takdimi için hazırlanan konuşma notu/ Prof. Dr. İsmail Kara
Pek muhterem misafirler,
Müsadelerinizle hem memnun hem de mahcup bir haletiruhiye içinde olduğumu belirterek söze başlamak isterim. Memnunum, çünkü mütevazi ölçülerde yaptığım çalışmaların benim dışımda takdire layık bulunmuş ve mükâfatlandırılmış olmasından memnuniyet duymamak elimden gelmez. Jüri üyesi hocalarıma, TÜRKKAD başta olmak üzere Kerim Vakfı ve Altay Vakfı yöneticilerine bu lutufkârlıkları dolayısıyla teşekkürlerimi, hürmetlerimi arzederim.
Aynı zamanda mahcubum, çünkü Efendimiz’in ve O’nun dostlarının mübarek isimlerinin de geçtiği “İslâma Hizmet Ödülü” benim naçiz omuzlarımın taşıyamayacağı ölçüde büyük ve şerefli bir mesuliyet olsa gerektir. Kendimce bir çıkış yolu buldum, bu ödülü hak edilmiş bir karşılık, bir mükâfat olarak değil bir dua olarak düşünecek ve öyle kabul edeceğim. İnşaallah gerçekten İslâma ve Müslümanlara, insanlığa hizmet olacak işler yapmak konusunda Yüce Allah hepimizi muvaffak kılar.
Erken denebilecek bir yaşta ilmî ve fikrî bir çabanın, bir yolculuğun hem bir iddia taşıması gerektiğini hem de tevazu hırkasına ihtiyaç gösterdiğini öğrendim. Çünkü kesin veya ihtimalli hükümler verecek, “dır”la biten cümleler kuracak, sert veya yumuşak tenkitlerde bulunacak, size kadar gelen ilmî bir hamuleyi içinde yaşadığınız zamanın şartlarında yeni bir süzgeçten geçirecek veya aynı şeyleri taze bir üslupla, canlı bir dille dillendireceksiniz. Bunlar iddiasız olmaz. Fakat ahkâm kesmeyecek, yolun âdâbına halel getirmeyecek, yol kesen olmayacaksınız. Bu da tevazusuz, selefe ve şecereye hürmetsiz olmaz. (Malumları olduğu üzere ahkâm hüküm kelimesinin çoğuludur fakat Türkçede hüküm vermek ayrı, ahkâm kesmek tamamen ayrıdır). İddia ve davanın/davetin bizim kültürümüzde aynı kökten olduğunu öğrendiğimde iddia ve tevazunun yanyana olabileceğini anlamaya biraz daha yakınlaştım diyebilirim. Çünkü aynı kökten bu iki kelime de bir düşünme ve yaşama biçiminin iki ayrı veçhesine işaret ediyordu.
Aslında Karadenizli olduğumuz için işin iddia kısmını halletmek herhalde kolay olmalıydı, onun için özel bir gayrete ihtiyaç yoktu. Fakat tevazuyu nasıl öğrenecektik, iddia bedenini tamir ve ıslah edecek, kabalıklarını örtecek bu hırkayı hangi pazardan alacak, nasıl kuşanacaktık? Bu meçhuldü ve kendisinden büyük kardeşlerinden biraz daha beni, belki kibri, beğenmezliği ilerde olan benim için zor bir işti.
Bu konuda rahmetli babam/ilk hocam ve ağabeyim Mustafa Kara söze pek ihtiyaç duymayan tavırlarıyla, yaşantılarıyla önümü açtılar, yolumun ana işaret taşlarını döşediler. Okuduğum okulların, kaderin sevkiyle karşılaştığım hocaların, hocalarımın doğrudan veya dolaylı yönlendirmelerinden, etkilerinden, işaretlerinden istifade ettim, hâlâ da ediyorum. Mühim bazı farkındalıklar için rahmetli Nurettin Topçu mektebini ve Hareket dergisi muhitini hususen zikretmeliyim. Kendilerine az sayılabilecek bir zaman kadar mülaki olabildim fakat eserlerinden, fikirlerinden, tavrından, üslubundan, çevresinden, talebelerinden istifade ettim, ediyorum. Aramızda bulunan Ezel Erverdi ağabeyi ve Mustafa Kutlu üstadımızı zikretmeden, bu çevrede tanıdığım İsmet Özel’i anmadan geçmek mürüvvete aykırı olur. Muhtemelen birçok bilgiyi, hissiyatı bu mektepte, onlar üzerinden ulaştığım bölgelerdeki insanlar ve mekânlar vasıtasıyla edindim, hiyerarşi fikrini tanıdım, belki bunlar kadar önemli dostluklara ve arkadaşlıklara sahip oldum, ilim ve fikir yolculuğu için refikler buldum, müzakere ve tartışma imkânları yakaladım. İstanbul’un kendisi, hususen çok hoyrat davrandığımız eski İstanbul başlıbaşına bir mektepti. Onun binbir tesadüflerle ve cilvelerle bana öğrettiklerini herhalde tam ifade edemem.
Her ciddi iş gibi ilim, fikir ve sanat sahası da kuma ve ortak kabul etmez. Fevkalâde alıngan ve kıskançtır. Kendisine yan gözle baktığınızı, kenarından tuttuğunuzu anlar ve hemen sizden uzaklaşır. Âşıklarını arar, âşıklarına koşar. Bir meseleye, bir kitaba, bir âlime, bir cümleye, bir fikre siz ne kadar önem atfediyor, üzerine ne kadar ciddiyetle eğiliyorsanız o da canlı bir varlık gibi (“gibi” yanlış, “olarak” demek lazım) size o ölçüde sırlarını açacak, himmet edecek, alımlı yüzünü gösterecektir. Farklı yönlerini anlamak için bakışaçınızı değiştirirseniz o da hemen duruşunu değiştirecek, size yeni ve güzel taraflarını gösterecek, size yakınlaşacaktır. Rüyanıza girmeye ve cilveler göstermeye başladı mı bu kesinlikle hayra alamettir. Onu daha çok sevin ve daha sıkı kucaklayın; bakışlarınızı keskinleştirin. Kafa patlattığınız, çalıştığınız konuya dair kâbus görüyorsanız bu şerre alamettir ve bilin ki sizden dolayıdır, kendinize hemen çekidüzen verin, ortakları, kumaları azaltın; bakışlarınızı sadece birine, bir yere, sadece ona teksif edin…
Bendenizin bütün hayatını ilme vakfedecek bir bahtı ve talihi olmadı malesef, hâlâ yok. Bugüne kadarki hayatım çalışmakla, arayışlarla, birkaç talebeye yol göstermekle geçti ama aynı zamanda koşuşturmakla, bir şeyleri yetiştirmekle boğuştum desem yeridir. Elbette elhamdülillah demem lazım. Yoğunlaştığım alanların hakkını verebilmek için epeyce çevre meselelerle, farklı konularla ilgilendim. Belki de layık olmadığım halde bugüne, bu eşiğe kadar bendenizi getiren takdir-i ilâhî ve anamın-babamın duası yanında herhalükârda yolda olmayı, çalışmayı, okuyup okutmayı, yazmayı, şikeste-beste eserler vermeyi ısrarla sürdürmem olmuştur.
Memleketimizin büyük problemlerinin olduğunda şüphe yok. Fakat aynı zamanda yeteri kadar devreye sokamadığımız büyük imkânlara, tarihî tecrübeye ve insan unsuruna sahibiz. Zaten her problem bilen ve anlayan için aynı zamanda bir imkândır. Meseleyi anlamak, çözmek ve çözüme süreklilik ve dayanıklılık kazandırmak bir ülkenin aydınlarının en büyük ve sürekli görevi olmalı. İlim, fikir ve sanat hayatımız, okullarımız, üniversitelerimiz, kültür ortamlarımız çok kötü olmamakla beraber memleketimizin problemleri ve Türkiye’yi taşıma kapasitesi üzerinden tartıya vurulduğunda çok yetersizdirler.
Benim çalışmalarım da bu problemler, kopukluklar ve yetersizlikler arasında vücut buldu. Onun için eksikleri, zaafları çoktur. Bir mazeretleri varsa, olacaksa o da arkalarındaki kişinin nihayete ulaşmayı değil de yolda olmayı benimsemiş ve sevmiş olmasıdır.
Bu vesile ile tahsilimde emeği geçen anamı, babamı, hocalarımı, kitaplarını ve işaretlerini hoca edindiğim yazarları, tahsilimiz sırasında bizi zevkle ve gözümüzün içine bakarak destekleyen yakınlarımızı, yardımlarına mazhar olmakla beraber tanımadığımız kişileri, bir şeyler öğretirken birçok şeyi farkettiğim talebelerimi, hususen yıllarca fahri dersler yaptığımız talebeleri hürmetle, minnetle, rahmetle, sevgi ile yad ediyorum. Yüce Allah uzun yolculuğa çıkanlarını rahmet ve lütuf deryalarında ağırlasın, yaşayanlarına uzun, bereketli, sıhhatli ömürler lutfetsin. Vefakâr eşim 35 yıldır sadece benim derdimi çekmekle kalmadı, kitapların tozlarıyla, masaların dağınıklığıyla, daktilo tıkırtılarıyla ve ihmallerimle de boğuştu. Eski kafalı bir insan olduğum için bugüne kadar ona yazılı teşekkürde bile bulunamadım, beceremedim, âdâba mugayir olur diye endişe ettim. Müsaadeniz olursa huzurunuzda ona ve evlatlarıma kazaya kalmış bütün teşekkürlerimi, ihmallerim için af niyazlarımı ifade edeyim.
Hürmetler, teşekkürler…
İsmail Kara
Bu sene, 2015 yılı Dost İslam’a Hizmet Ödülü yurt dışından da Prof. Tayep Chouiref’e “Spiritual Teaching of the Prophet” (Hz. Peygamber’in Mânevî Öğretileri) adlı kitabından dolayı takdim edilmiştir. Cezayir asıllı Fransız araştırmacı Roubaix, Shatibi Enstitüsü, Hadis Çalışmaları ve Arap Dili Bölümünde, tasavvuf ve tasavvuf edebiyatı konularında çalışmalar yapmaktadır.
3 Ocak 2105 DOST İslâm’a Hizmet Ödülü takdimi için hazırlanan konuşma notu/ Tayeb Chouiref
Hanımlar, beyler, sevgili kardeşlerim,
Umarım sizlere yeni dostlarım diye de hitab edebilirim…
Bu hakiki misafirperverliğiniz için hepinize en derin şükranlarımı ve en içten selâmlarımı iletiyorum.
Bu gece sizin aranızda olmaktan çok memnunum. Beni, sizlere “dost” olarak seçtiğiniz için çok müteşekkirim.
İlk olarak size şükranlarımı ilettikten sonra bana lûtfettiğiniz bu onuru tevazu ile kabul ettiğimi ifade etmek isterim. “Peygamberimizin Mânevî Öğretileri” adlı kitabıma bahşettiğiniz bu lûtuftan dolayı çok duygulandım.
Bu kitabın tohumu öğrencilik yıllarımda atıldı. Sevgili Peygamberimizin hadisleri ve bilhassa içerdiği mânevî öğretiler hakkında daha çok bilgi sahibi olmak istiyordum. Hadisleri okudukça daha da emin oldum ki onlar İslâm dünyasındaki mânevî krizlere önemli cevaplar içeriyorlar. Yıllar boyunca kendi mânevî arayışım için Peygamberimizin hadislerini ve İslâm evliyalarının şerhlerini yazdım. Fakat tüm dünyaya tesir eden 11 Eylül hadiselerinden sonra daha derin ve hakiki İslâm ahlâkı anlayışının gerekliliğini kuvvetle idrak ettim.
Bu yolculukta kendimi her zaman borçlu addettiğim insan Dr. Martin Lings yani Şeyh Ebu Bekir Siraceddin’ dir. Haziran 2002 yılındaki ilk buluşmamızdan bu yana kendilerinin himmetiyle lûtuflar içindeyim. Hakk’a yürüdükleri 2005 yılının Mayıs ayına kadar kendisini düzenli olarak ziyaret etmek nasip oldu. Hazreti Muhammed’in Hayatı adlı kitabı onun en önemli eseridir. Kendisi hadis çalışmam için beni teşvik etti. Nur-i Muhammedî’nin mânâsından kaynaklanan yakîn ilminden dolayı kendisi bu konuda eşsiz derinlikte bir ilme sahiptir.
Bu çağda birçok insan İslâm’ın sadece kanun koyan ve fıkıh anlatan bir din olduğunu düşünüyor. Ve maalesef çok az insan Sevgili Peygamberimizin mânevî mirası hakkında bilgi sahibi. Tüm samimiyetimle ümit ederim ki bu kitap çok sevgili yüce Peygamberimizin cemâlinin, hakikatinin ve irfanının kemalini ihlâsla arayanlara yardımcı olur.
Allah Kerim diyerek bir kez daha cömertliğiniz için en derin teşekkürlerimi sunarım.