Editörden (Eylül 2015)
Merhaba Dostlar,
Bu ay Her Nefes Dergisi’nin konusu “Sonbahar”. Bu konuyu okuyunca bir grup dostumuz “Yaşanabilir tasavvufu anlatmaya çalışan bir dergide nasıl böyle bir konu olabilir?” diye düşünebilir. Olur canlar, hem de pek güzel olur. Nasıl mı? Açıklamaya çalışayım efendim… Biz her zaman yüce Rabbimizin bizimle hâdiseler vâsıtasıyla konuştuğunu duyduk, okuduk. Şahsen ben bu kelâmı ilk duyduğumda pek anlamamıştım. Sonrasında bir hâdise ile biraz hissetim diyebilirim. Yıllar once, Ankara’da yaşayan Azize Teyzemiz, bana “Dikkat bir mertebedir kızım” demişti. Anlamadığımı ve şaşkınlığımı görünce de durumu yine kendisinin hâtıralarından Ken’an Rifâî Hazretleri’yle karşılaştığında yaşadığı birkaç hâdise ile anlatmıştı. Ben çok etkilenmiş ve bu konuda oldukça düşünmüştüm.
Şimdi “Sonbahardan buraya nereden, nasıl geldin?” derseniz hemen söyleyeyim. Sonbahar denildiğinde hepimizin aklına ilk gelen şey sararıp dökülen yapraklar, belki biraz hüzündür. Adı üstünde, sona eren bir bahar, sona eren canlılık gelir. Halbuki insan-ı kâmiller sararan bir yaprağa bakıp Kur’ân-ı Kerim’den âyetler tefsir ederler. Çünkü duruma başka türlü bakarlar. Hâdiselerin dili dediğim de tam olarak budur işte ve bu dilden nasiplenmek her kulun harcı değildir. Örneğin, baharı vücudundan çekilen Zekeriya Peygamber Allah’a dua etmiş, O’nun daim Hay adına sığınarak YAHYA emânetine sahip olmuştur. Hâdise dili ile “İste ki vereyim” sırrını okumuş ve böylece Hz. Allah’ın dâim diri adına şâhitlik etmiştir.
Hz. Allah sonbahar mevsimini de belki böyle ağaçların yaprak dökmesi, budanma, kayıplar, hatta kışın gelmesi ve ölüm olarak algılayanlara inat, ilkbahar ile tamamlar ve bizlere yaşatır. Belki tabiattan fışkıracak olan hayatı bize göstermek için, hiç ümit kesmemiz gerektiğini hatırlamak için yaratmıştır. Belki böylece sapla-samanı, ümidi ve ümitsizliği birbirinden ayırır. Belki Yüce Yaratan dâim diri adını zuhura getirmek ve âlemi berekete doyurmak için tabiatı yeniden düzenler. Her dem, her nefes, her an, hem de hiç bıkmadan, vazgeçmeden, her dâim yeni bir şe’nle ve asla bir önceki anda kalmayan ve önceki âna benzemeyen sonsuz bir rahmetle bütün âlemi ve yaratılmış olan eşyayı diriltir.
İşte tam da bu yüzden aslında “son-bahar” muhteşem bir şekilde yeni ve “güzel-bahar”a başlama hazırlığıdır. Aynı ölüm diye kabul ettiğimiz hâdisenin yeni bir başlangıçın habercisi olması gibidir. Belki yüce Allah yine hâdiselerin diliyle Habîr ismini bizlere gösteriverir. Bir görebilsek, bir okuyabilsek o dili diyeceğim ama âlemlere rahmet Hz. Peygamberimiz bile “Bana eşyanın hakikatini göster Allahım” diye dua ederken, edepsizlik etmekten korkarım.
Velhâsıl yüce Rabbimiz, her şeyin dilinden konuşur ve her şeyi kullanır. Böylece bütün isimlerini âşikâr eder de biz pek anlayamıyoruz sanırım. Nasip; belki bir gün, inşaallah bir gün, büyüklerimizin duâsı ve Rabbimizin himmeti ile bu dili bir parça anlamayı da öğreniriz.
Evet dostlar, adı “sonbahar” olan ama bir nefes de olsa Hakk’ı temâşâ etmenin keyfine vardığımız bu mevsim vesilesiyle ve inşaallah yeni ve münbit (bereketli) baharlara vuslat nasip olsun duası ile kusurları ve eksikleri bize, güzellikleri ve rahmeti, diriliği sonsuz Rabbimize ait olan, yeni sayımıza hoşgeldiniz, safâlar getirdiniz.
Yosun MATER