Mutluluğun Reçetesi Var mıdır?

İki kardeş hayâl edin; aynı anda annelerinin rahmine düşmüş, dokuz ayı birbirlerine sarılarak annelerinin karnında geçirmiş ve aynı anda dünyaya gözlerini açmış iki kardeş… Aynı ortamda, aynı ekonomik, sosyal ve kültürel yapıda, aynı zaman diliminde doğmuş ikizler: Ali ve Fatma, benim canımın güzel canları…

Tamamen aynı ekosistemin içinde büyüyen bu bir elmanın iki yarısı olan yeğenlerimle geçen bayram, bayram alışverişine beraberce gittik. Güzel insanlardan hep duyageldiğim “okunacak en güzel kitap, hayattır” sözü sanki bir kere daha can buldu, ete kemiğe büründü. O gün ikisinin de istedikleri bayram hediyelerini alırken içinde bulundukları ruhsal durum, bana “mutluluğun kaynağı nedir?” sorusu üzerine tefekkür etmek için çok güzel bir fırsat yarattı. Neredeyse tüm dış değişkenlerin sabit olduğu bir ortamda (zaman, mekân, ebeveyn, ekosistem… vs.) bu ikiz kardeşlerin sahip oldukları mutluluk seviyeleri arasındaki gözlemlenebilir bu fark “Mutluluğun kaynağı nedir?” sorusunu bir daha düşünmeme neden oldu.

Kendileri dışında tüm değişkenlerin aynı olduğu bir ortamda birinin sahip olduğu mutluluk ve diğerinin ise aradığı mutluluk acaba neydi? Bu konu üzerine farklı birçok kaynaktan okumalar yaptıktan ve bazı görselleri izledikten sonra kendi çıkarımlarımı sizlerle paylaşmaya karar verdim. Bugün sizlere kısaca mutluluk hakkında yapılan çalışmalar sonucunda ispatlanan iki olgudan bahsedeceğim. Bunlardan biri mutluluğun dış etkilere bağlı olmadığı, diğeri ise insanların aslında neyin kendilerini mutlu ettiğini bilememeleri.

Prof. Dr. Dan Gilbert, psikoloji ve sosyoloji referanslı olmak üzere uzun yıllar boyunca interdisipliner birçok çalışma yapmış bir bilim adamıdır. Çalışmalarının en can alıcı noktalarını içeren “the surprising science of happiness” başlıklı TED-Talks konuşmasında, yapılan tüm çalışmalarının neticesinde, mutluluğun sentezlenen bir durum olduğunu ve hiçbir dış faktöre bağlı olmadığını deneysel çalışmaların sonunda elde edilen ölçümler ile tüm dünyaya ispatlamaktadır. Öyle ki, Amerika’da büyük ikramiyeyi kazanan bir insan ile bir uzvunu kaybeden bir insanın bir yıl sonra nasıl başlangıçtaki mutluluk seviyelerine döndüğünü anlattığı bölüm, insanın dış etkilerden kısa bir dönem için etkilendiğini fakat bir müddet sonra -tâbir-i câizse- özüne geri döndüğünü anlatmakta. Ayrıca bazen bizim “özgürlük” diye yorumladığımız bazı durumların (örneğin seçme özgürlüğü ve bunun getirdiği çok sayıda seçenek arasında kalmışlık hâli gibi), aslında düşündüğümüzün aksine bize mutluluk değil, daha çok karmaşa ve huzursuzluk getirdiğini ve dolayısıyla da aslında insanların neyin kendisini mutlu ettiği konusunda gerçekte çok fazla da fikri olmadığını uzun yıllar süren bilimsel araştırmalarına dayalı olarak anlattığı bir konuşma.

İnsanların kendilerini neyin mutlu ettiği konusunda aslında çok da fazla bilgiye sahip olmadıkları, Ekonomi dalında Nobel kazanan tek psikolog unvanını taşıyan Daniel Kahneman’ın da “Beklenti Teorisi” teorisinin de temel noktasını oluşturmaktadır. Kahneman, insanların mutluluk için şart olarak kendilerine bir çok maddî kriter koyduklarını, ancak belirli bir yaşam standardına ulaşıldıktan sonra mutluluk ile madde arasındaki korelasyonun (ilişkinin) gittikçe zayıflayarak azaldığını insanların verdikleri binlerce karar üzerinden yapılan çalışmaların sonucunda ispatlamıştır. Bundan sonrası için mutluluğu salt madde üzerinden tarif etmek ise insanı, daha tatminsiz, daha huzursuz ve daha mutsuz bir noktaya sürüklemekten başka bir işe yaramamaktadır. Kendi kişisel tecrübelerimiz üzerinden konuya yaklaştığımızda da anneannelerimizden ve dedelerimizden çok daha konforlu bir hayat sürdüğümüz halde, olaylar karşısında onlardan daha fazla şikâyet eden bireyler olmamız da bu farkındalığı kendi özel tecrübemizden çıkarımlamamıza yetecektir.

Görünen o ki, bizler mutluluğunun dış değişkenlere bağlı olmadığını ve kendini gerçekte neyin mutlu edeceğini bilmeyen Âdem oğlu ve Havva kızlarından oluşmuş bir dönemin parçalarıyız ve bizden öncekiler gibi bizler de hayatlarımızda mutluluğu aramaktayız, istemekteyiz. Bir mâbede çekilip bütün gün izole bir ortamda, -adına her ne dersek diyelim- “O”nu düşünerek vaktimizi geçiremediğimize ya da çok az uyaranın olduğu izole bir yaşantıda tam konsantrasyonla her an büyük bir farkındalık içinde bir dağ evinde ya da bir ovada yaşayamadığımıza göre, günümüzün şartları ve mevcut ekosistem içinde nasıl mutlu olunabileceğine dair yapılan bilimsel araştırmalar ve sonuçları üzerine konuşmak için bir sonraki sayımızda buluşmak üzere…

Sevgiyle, mutlulukla kalın.

Hoşçakalın.

The following two tabs change content below.

Simitçi

Sıcak bir yaz günü güzel bir Ege kasabasında sabırsızlığının ilk işareti olarak erken dünyaya gelmiş bir bebekmişim. Hatırladığım bütün çocukluk hatıralarım ailemle beraber mutluluk ve neş’e içinde geçirdiğim gıpta edilesi güzel yıllar. Derken ilk aşkının ani ölümü ile gerçek sevgiliyle küs geçen gençlik yılları, çocukluk yıllarını takip eden hatıramın temel taşları. İnancını kaybetmiş, imanını ise kaybedip kaybetmemeyi artık hiç de umursamayan yıllar. Ben ilk ne zaman O'nu duydum, ya da O ilk benimle ne zaman konuştu hiç hatırlamıyorum. Ben ne kadar uyudum, O beni nasıl uyandırdı bunlara hafızamın içinde cevap bulmam zor. Küstüğüm sevgiliyle aramızı nasıl yaptı, vallahi ben de bilmiyorum. Ben kim miyim? Simitçi. Simit satarım, tekkenin önünde gelenlere, gidenlere, sabit kadem olanlara olmayanlara, içeri girenlere kapısından dönenlere simit satarım…

Son Yazıları: Simitçi (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın