Sevmek ve Vermek
Şiir sever bir evde büyüdüm. Annemle babam bize her fırsatta edebiyat, özellikle şiir sevgisi vermeye çalıştılar. Annemin bir şiir defteri vardı. İçine yıllar boyunca sevdiği şiirleri yazdığı… Bu defterde kısa bir şiir vardı sürekli okuduğum ancak anlayamadığım:
“Kim o deme, benim ben
Öyle bir ben ki kapına gelen
Baştan aşağı sen”
Nasıl sevmek bu, diyordum kendi kendime. Baştan aşağı sen… Kapıdakinde artık kendisine ait hiçbir şey olmayan…Bir insan bir insanı nasıl bu kadar sever diye düşünürdüm. Biraz da âcizce yazılmış satırlar gibi gelirdi bu sözler. Öte yandan defteri her elime aldığımda gözüm bu şiire takılırdı ister istemez.
Bana iyiliğin, doğruluğun faziletinden bahsederdi ailem. Paylaşmanın, vermenin öneminden. Zaman zaman da hatırlatırlardı;öyle fütursuzca değil -kendi haklarını koruyarak, kendini kullandırmadan vermenin öneminden. Babamın sürekli tekrar ettiği bir söz vardı, bana söylediği: “Kızım” derdi, “atalarımız ne güzel söylemiş: ‘Yiğit der candan, cömert der maldan ederler.’ Denge, herşeyde denge önemli” derdi. Benim kendi aklımca doğru bularak yaptıklarım, aile çevremde genellikle saflığıma verilirdi. Aklı olanın yapacağı işler değildi, oysa bana bir yandan da okulda herkes akıllı derdi. Kafamın karıştığı dönemlerdi.
Sonra hayatımın bir aşamasında tasavvuf ile tanıştım; vermekten ve vermenin güzelliğinden bahseden… Kötü huyları vermekten, kendinden hesapsızca vermekten dem vuran. Yardımlaşmaktan ve halka hizmetin Hakk’a hizmet olduğundan… En güzel hizmetin karşılıksız, bir menfaat gözetmeden yapılan hizmet olduğunu söyleyen…Kendinden geçmekten, benliği bırakmaktan, yok olmaktan ve bu yokluğun güzelliğinden söz eden… Yapamadığım,tam olarak kavrayamadığım, ancak bana ilminin bile zevk verdiği şeylerden bahseden…
Günler, aylar ve yıllar sonra çocukluğumda okuduğum şiirin mânâsınıkavradım: Başka birinde yok olmanın, benliğin kalmamasının, öfke, üzüntü, sevinç ve mutluluğun ölçüsünün sadece bir kişide olmasının nasıl birşey olduğunu,kapısına gittiğiniz kişinin artık karşısında pürüzsüz bir şekilde kendi güzelliğini seyretmesinin nasıl birşey olabileceğini kavradım. Bunun sadece vermek ile mümkün olduğunu, vermeden olmayacağını, bu süreçte vermenin haz olduğunu anladım. Haz olunca vermenin vermek gibi algılanmadığını, nasıl damarlarımızda akan kanı hissetmiyorsak, bu aşk ile verilenlerin vermek gibi gelmediğini ve varlığın doğal bir parçası olduğunu kavradım. Kavradım derken yapabiliyorum demek istemiyorum, sümme hâşâ! Ben böylesine verici bir sultanda, kar, kış, sıcak, hastalık demeden Allah diyip istikamet eden hocamda bu güzelliği seyrederken anlattıklarının mânâsınıkavradım. Hâl etmek de nasip olur inşaallah.
Yeşim
Son Yazıları: Yeşim (Profiline git)
- TASAVVUFTA VAKİT KAVRAMI - 2 Ağustos 2018
- Sırat Üstünde Şükür - 6 Mayıs 2017
- Kurbiyetten Nasibimiz - 19 Mart 2017
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!