Sende Ara Sende Bul

Geçenlerde katıldığım bir eğitimde eğitmen,  Amerikalı bir sosyal psikolog profesörün pozitivite oranları adlı teorisinden söz etti. En yalın ifadesiyle profesör, insanın bir sistem olduğundan ve her negatif düşünce ve his yoluyla bu sistemin dengesinin bozulduğundan söz etmekteydi. Sistemin yeniden dengeye gelebilmesi ise ancak üç pozitif düşünce ya da his yoluyla mümkün olmaktaydı. Bunu duyduğum anda hemen aklıma Muhyiddin Ibn-i Arabî’nin yaklaşık 8 yüzyıl önce dile getirdikleri geldi. Kendisi bizlere, bir elbise ile olumsuz bir durum ya da tavır oluşturduğumuzda yine aynı elbise ile olumlu bir durum ve tavır oluşturmamızı ya da belli bir mekânda olumsuz bir davranış ya da duygu oluşturduğumuzda yine aynı mekânda olumlu bir davranış veya duygu oluşturmamızı söylüyor ve 8 yüzyıl önceden ancak bu şekilde kendimizle beraber içinde bulunduğumuz çevreyi de temizleyebileceğimize dikkat çekiyordu.

Bizler son 50-60 yılda artık sistemik bir düşünce yapısıyla evreni bir sistemler bütünü olarak düşünmeye ve bu sistemlerin kendi iç dengelerinin diğer tüm sistemlerle olan ilgisini ve etkileşimini anlamaya başladık. Öte yandan bu bağ ve etkileşim, bizlere asırlardır mutasavvıflar tarafından çeşitli şekillerde, çeşitli metaforlarla anlatılmaya çalışılmıştır. Mutasavvıflar, asırlar öncesinden insan denilen sistemin ekolojisi (çevresi) üzerine olan etkisine dikkat çekerek bu karşılıklı alışverişin tabiatını açıklamaya çalışmışlardır. Bugün bizlerin enerji dediğimiz ve varlığı moleküler seviyede dönüştürebildiğine türlü kanıtlar getirdiğimiz unsura “eser halinde ruh” demişler ve bu ruhun tüm eşyada bulunduğuna, lâtif olan ruhların birbirinin halinden etkileneceğine dikkat çekmişlerdir. İnsanı içinde bulunduğu çevrenin bir parçası olarak anlamış ve onun çevresini etkilediği ölçüde çevrenin de onun üzerindeki dönüştürücü etkisine işaret etmişlerdir.

Günümüzde özellikle disiplinlerarası bir uzmanlık alanı olan nörobilim alanındaki çalışmalar, insanın düşünce yoluyla nasıl çevresini dönüştürdüğünü bize gösterirken dönüştürdüğü bu çevrenin de yine insanın kendisi üzerindeki etkilerini ortaya koymaktadır. Bu minvalde yüzyıllar öncesinden Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin, evimizin bahçesine diken ekmeyeceğimiz gibi gönül bahçelerimize de dikenler ekmememizi bizlere öğütlemesi, yine aynı etkiyi bizlere anlatmak için olsa gerektir. Gönül bahçesine ekilen endişe, kin, öfke, korku, şüphe dikenleri, zaman içerisinde bizleri kaçınılmaz olarak dönüştürecek, bugün bizim şekillendirdiğimiz bahçe yarın bizi yeniden şekillendirecek ve bu böylece sürüp gidecektir. Bizler ise kehânetlerimizin kendi kendini gerçekleştirme gücünden bîhaber olarak “ben dememiş miydim” diye bir de haklılığımızı ya da ileri görüşlülüğümüzü etrafımızdakilere ispatlamaya çalışırız. Elini kaldırmış olan adamı gördüğünde eşleri “aman vuracak!” derken, “hayır, sevecek” diyen Kenan er-Rifâî’ den ya da “söz vücut bulur” diyen âriflerden daha mı ileri görüşlü, daha mı iz’an sahibiyizdir acaba? Öte yandan bugünün bilimi de, yeni görüntüleme teknikleri sayesinde, 21 gün boyunca tekrar eden düşünme tarzının, fikrin ya da davranışın beyinde o doğrultuda yeni bir nörolojik yol oluşturduğunu bizlere kanıtlamaktadır.

İnsanın aradığı her dermanın kendi içinde olduğunu “sende ara sende bul” diyerek hatırlatmak isteyen mutasavvıflar -bizler çok farkında olmasak da- asırlardır bilime ve sanata dünyanın dört bir yanında, ışık tutmuşlardır. Yazının başında sözünü ettiğim Amerikalı profesör, hakkında biraz araştırma yaptığımda ise karşıma çıkanlar hem şaşırtıcı ama bir o kadar da “tabii ya” dedirtecek türdendi. Prof. Barbara Fredrickson, bugün Kenan Rifâî İslâm Araştırmaları Kürsüsü’nün de bulunduğu Kuzey Carolina Üniversitesi bünyesinde çalışmalar yapan -ince bir nükteyi işaret edercesine- “Kenan” Distinguished profesörlerindendir. Yaptığı sunumlarda ve çalışmalarında İslâm mutasavvıflarından alıntılar yapıyor olması da çalışmalarında onlardan ne kadar etkilendiğini gözler önüne sermektedir.

The following two tabs change content below.
0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın