Akış Deneyiminin Aşamaları

Geçen ayki yazıda “akış” deneyiminden en genel hatlarıyla bahsetmeye çalışmış ve insan potansiyelini gerçekleştirme sürecinde ne kadar etkili olduğuna değinmeye gayret etmiştim. En genel ve kısa anlatımıyla hatırlatmak gerekirse, “akış”, insan potansiyelinin, bilincin kontrolü dışında, olağanüstü şekilde ortaya çıktığı deneyim anları olarak tarif edilebilir. Şahsen son derece ilgimi çeken bu konu, yazma aşamasında üzerinde daha derin düşündükçe daha da genişledi zihnimde. Buradan hareketle “akış” deneyiminin üzerine birkaç yazı vesilesiyle biraz daha fazla düşünmek istedim. Bu yazıda ise daha özel olarak “akış”ın aşamaları hakkında öğrenmeye ve öğrendiklerimin bazılarını sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Steven Kotler’in  “Süperman’in Yükselişi” kitabında akış deneyiminin dört aşamasından söz edilmektedir. Bunlar sırasıyla,

  1. Mücadele
  2. Rahatlama
  3. Akış
  4. Bütünleştirme

olarak ifade edilmektedir.

Mücadele aşaması ilk bakışta “akış” deneyiminin tersi gibi görünmektedir çünkü bu aşama çok çalışmayı, binlerce saat süren pratikleri, derinlemesine araştırmaları yani konu üzerinde uzmanlaşmayı gerektiren bir aşamadır. Daha önceki yazıda da söz ettiğim gibi belli bir konuda akış deneyiminin yaşanabilmesi için kişinin o konuyu çok iyi biliyor olması, üzerine yıllarca okumuş, araştırmış ve pratik yapmış olması gerekmektedir. Başka bir deyişle “emeksiz yemek olmaz” sözü bu konuda da geçerliliğini koruyor. Uzmanlaşma olmadan akış deneyimi gerçek anlamda yaşanmadığı gibi uzmanı olmadıkları konuda bunu deneyimlemeye çalışan kişiler de hazin sonuçlarla karşı karşıya kalabiliyorlar.

Kişi mücadele aşamasının hakkını verdikten sonra ikinci olarak “Rahatlama”  aşaması geliyor. Bu aşama kişinin zihnini konudan tamamen çektiği ve bambaşka şeylerle meşgul olduğu sırada başlıyor. Pek çoğumuz çok zor problemlerin çözümlerine nerede ve ne yaparken ulaştığımızı düşünebiliriz. Bazen aylarca çözemediğimiz soruların cevapları bir yürüyüş sırasında, banyoda duş alırken ya da bir arkadaşla kahve içip havadan sudan konuştuğumuz anlarda bir anda dank ediverir kafamıza. Hepimizin deneyimlediği “evreka” (buldum!) anları vardır mutlaka. Beyin görüntüleme teknikleri ile yapılan çalışmalarda tesadüfî olarak fark edilmiş olan bir durumdur bu. Çalışmaya katılan kişilerin beyinleri belli düşünsel aktiviteler sırasında gözlemlenip zihindeki aktivite seviyeleri ölçülürken, bilim insanları hiç beklemedikleri şekilde insan beyninin en yoğun aktivite gösterdiği anı iki egzersizin ortasındaki boş geçen zaman olarak tespit etmişlerdir. Katılımcılardan herhangi bir şey düşünmelerinin istenmediği o aralıkta hepsinin beyninde aktivite düzeyi çok üst seviyelerde gözlenmiştir. Sinirbilimciler buna “Default Mode” adını veriyorlar ve bunu fabrika ayarlarına dönme olarak tarif ediyorlar. Bir başka ifadesi ise “aylaklık”. Hiçbir şey yapmadan ve düşünmeden sahilde güneşlenip gökyüzüne bakıp ânın tadını çıkartırken yani tam anlamıyla “aylaklık” yaparken beyindeki aktivite düzeyi ciddi anlamda yüksek oluyor. Tabii burada söz konusu olan aylaklık kronik bir şekilde var olan tam zamanlı bir aylaklık değil. Uzmanlaşmış, çalışkan ve araştırmacı zihnin aylaklığından söz ediyorum. Her konuda olduğu gibi burada da aslında bir denge söz konusu. Sıkı çalışmak ile aylaklık yapabilmek arasındaki denge insan zihninin çok daha yüksek seviyede performans göstermesini sağlıyor. Bu konuda dengeyi oluşturmanın önemini aslında biz büyüklerimizin hallerinde gördük. Bir kaç yıl önce hep beraber ziyaret ettiğimiz bir mânevî büyüğün bir saat mânevî konularda sohbet ettikten sonra bir saat de tamamen dünyevî konularda fıkralar anlatıp bizleri güldürmesi artık çok daha mantıklı geliyor bana zira öğrenme bu şekilde çok daha üst düzeye çıkıyor.

Rahatlamayı takip eken “Akış” aşamasında ise artık Steven Kotler’in ifadesiyle “süperman” ortaya çıkıyor ve yılların çalışması, emeği, araştırması ve alın teri büyülü bir şekilde zahmetsizce ürün veriyor. Bu aşamada üstün bir performans sanki sizin bile seyircisi olduğunuz bir sahnede kendi kendine dile geliveriyor. Bu hâli deneyimleyenlerin anlattığına göre kişi tam anlamıyla kendisini o performansı sergilerken hayret içinde izliyor ve bunun nasıl olduğuna kendisi dahî bir anlam veremiyor. Bir piyano sanatçısı böyle bir ânı konser sırasında parmaklarına bakıp hayret etmekten başka hiçbir şey yapmadığı şeklinde anlatıyordu. O sırada notaları görmediğini, müziği düşünmediğini ve bilinçli olarak hiçbir şey yapmadığı halde parmaklarının kusursuz bir şekilde bir sonatı baştan sona çalışını nasıl izlediğini anlatıyordu. Kelimenin tam anlamıyla “beden dışı” bir deneyim yaşadığını, sandalyede oturan kendisinin âdeta sahnede piyanoyu çalan kendisini seyrettiğini ifade ediyordu.

Dördüncü aşamada öğrenme ve hâfıza olağanüstü seviyede yükseldiği akış deneyiminin ardından beyin kimyasalları yeniden eski düzeylerine dönmeye başlıyor ve deneyim sonlanıyor. Bu aşama genellikle az önce doğaüstü bir ânı deneyimlemiş olan kişi için biraz kızgınlık ve hayâlkırıklığı getirebiliyor çünkü hâliyle böylesi bir ânın bitmesi ve “süperman”in yeniden normal, sıradan insana dönmesi istenmiyor. İşte tam da bu noktada yaşanılan stresin öğrenmeyi bloke etmemesi gerektiğini söylüyor uzmanlar; aksi takdirde akış deneyiminin kazancı boşa gidebilir. Onun yerine yaşanılan deneyimden dolayı minnet hissedip tekrar birinci aşamaya geri dönerek bir başka akış deneyimine şükran ve heyecan ile yelken açmanın doğru olacağını söylüyorlar. İlk aşamaları atlayıp kısa yoldan bu hâle ulaşmak isteyen kişilerin bazılarında  “adrenalin bağımlılığı” adı verilen bir durum ortaya çıkıyor ki aslında ekstrem sporlarla uğraşan kişilerin bağımlı oldukları şeyin adrenalin değil “akış hâli” olduğunu söylüyor araştırmacılar. Bu nedenle de kendilerini sabote edebilecek oldukça tehlikeli aktivitelere yönelebiliyorlar. Peki bu insanlar akış halini neden biyolojik sınırlarını zorlayabilecek, son derece tehlikeli aktivitelerde arıyorlar? Bu sorunun cevabını akış deneyimini başlatan tetikleyici unsurların arasında, bir sonraki yazıda arıyor olacağım.

 

The following two tabs change content below.
0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın