RABBİM ALLAH’TIR!

Akl kurban kün be-pîş-i Mustafâ
Hasbiyallah gû ki Allâhem kefâ

Aklını pîş-i Mustafâ’da kurban et ve bana Allah’ım yeter, de! Bunu diyen, Rabbim Allah’tır, deyip istikâmet etmekle korku ve kederden kurtulur. O halde sen kendini Hakk’a verirsen, elbet o da senin için olur. (…)

Hakk’ın da her yaptığında bir hikmet vardır. Bunu görebilmek de tevhîddir. Bu tevhîdi elde edip Hakk’ı her yerde görürsen gıybet, riya, kibir, benlik, tefâhür edemezsin. Eğer bunları bilir ve yaparsan, mührü basar, pasaportunu eline verirler. Kalbin selâmeti de başka türlü olamaz. Bu olmadıkça da o kalp dâima puthânedir. Sen, istediğin kadar Allah’a tapıyorum da desen bunun hiçbir faydası yoktur. (…)

Şimdi şu konuştuklarımızı hulâsa edelim:

Kalb-i selîm, ilim ve amelle hâsıl olur. Bu ilim de tevhîd ilmidir: Allâhümme yessir lenâ ilme lâ ilahe illallah yâni, Allah’ım bana bu lâ ilâhe illallah ilmini müyesser kıl, demek ve bu ilme sahip olmayı istemektir. (…)
(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul, 2000, s. 214)

MÂNEVÎ HAZİNENİN ANAHTARI

İnsan oğlunu ters yoldan doğru yola çekmek, galiba, Allah’ın kullarına vermiş olduğu en mübârek imtiyaz ve imkân. Zîra herkes iyilik yapamaz. Hayra vesîle ve âlet olmak bir müstesnâ Hak vergisidir. Hattâ ve hattâ ibâdettir.
Sokrat’ın pek hoşlandığım bir sözü vardır: “Kimse, hakîkatin güzel yüzünü görüp de çirkinliklere tâlip olamaz.” der.
Dikkat edecek olursak, yanlışlar, kötülükler, fenâlıklar, hep güzeli, iyi ve doğruyu tanımamaktan ileri gelmiyor mu?
Hakîkatin tadını alan kimsede, dalâlet ve kötülük bataklığının câzibesine yer olur mu?

(Sâmiha Ayverdi, Mektuplardan Gelen Ses, Hülbe Yayınları, 1985, s. 116)

***

Hâdiseleri zorlamak bizim işimiz olmamalı. Hâline râzı ol… Sabır, her zorluğun anahtarıdır.
Dûrendiş ol, basiretli ol, teennî göster.
Çileler ve ıztıraplar, onları iyi karşıladığımız takdirde birer mânevî hazîne demektir. Karı, yağmuru, fırtınayı yemeden gül fidanı çiçek açar mı?

(Sâmiha Ayverdi, Mektuplardan Gelen Ses, Hülbe Yayınları, s. 47)

İLİM DEMEK…

 

Ezelde ruhlara “Ben senin Rabbin değil miyim?” dendiği vakit “Evet, sen benim Rabbimsin!” cevâbını verdikleri için, onlara “Şu halde gidin, bu dâvayı dünya mahkemesinde ilim ve amel şâhitleriyle isbat edin” denilmiş.

İlim, sahibini bilmek ve bulmak demektir. Yoksa maksat, zâhir ilmi yâni kıyl ü kal değildir.

Amel ise, onu gerek bedenen gerek kalben işlemeye çalışmak, fiil ve hareketlerini ona uydurmaya gayret eylemektir. İşte bu iki şâhidi mürşidinin önüne getirip, mukaveleyi burada tasdik ettirirsen ne mutlu sana! O zaman âhirete gittiğin vakit de rahat edersin!

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul, 2000, s. 297)

ONLARI ÖLÜ ZANNETME…

Şehit demek, Allah yolunda can veren demektir.

Sen Allah yolunda can verenleri ölü zannetme, diyor Allah…

Kezâ, Hak yolunda nefsiyle mücâhede eden âşıkların gözyaşları da şehit kanlarıyle beraberdir.
(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul, 2000, s. 439)

Ken’an Rifâî Hazretleri’nden…

Bunca zamandır şâhit oldunuz. Biliyor görüyorsunuz. Hiç kimse ile münâzaa ettiğime rastladınız mı? Değil tatsız çekişme ve mücâdeleler, bana kötülük etmek isteyenlerin dahî dostu ve hayır dileyicisi değil miyim?

Hele bir düşünün… Dünya boş söz ve mâlâyânî ile geçirilecek bir yer midir? Bunu biliyorsanız vaktinizi lüzumsuz işler ve sözlerle ne çalın ne çaldırın. Asıl mârifet, dünyanın sonu gelmez dedikodu çalılığından eteğini kurtarmaktır.

Zaman sermâyedir. Onu israf edip hebâ etmeyin.

Lüzumsuz didişmelere girmenin kimseye faydası yoktur. Hakkınızı talep etmekte dâhi haksızlığa başvurmayın. Dâimâ, münâkaşa ve kavga yerine, tatlı dilli, güzelliği tercih edin. Hakîkati meydana çıkarmak vazifeniz olduğu zamanda da, dürüst olun ve diliniz, haktan ayrılmasın.

Doğruluk şiârınız olsun. Bu yüzden âlem halkı size aptal desin. Onların alayları ve dudak bükmeleri, sizi kıracak yerde sizi zevklendirsin. Bir gerçeği ortaya vururken, alaya alınmak şereftir. Şunu bilin ki, insan ne kötülenmekle küçülür ne de medhedilmekle büyür.

Size düşmanlık etmek isteyenlerin dahî hayır isteyicileri olun. Hücum dâimâ dalgadan gelir. Sâhil ona hiç mukabele eder mi? Bu kayıtsız mukavemetten, gün olur deniz de bıkar hücumdan vazgeçip durulur.

Vazife îcâbı îkaz veya itap etmek mecburiyetinde olduğum kimselerin duydukları teessürden müteessirimdir. Belki bu iş, onlardan fazla bana üzüntü verir.

 

(Samihâ Ayverdi, Dost, Hülbe Yayınları, 1986, s. 64-65)

 

BİZ NE İSTERİZ DE SEN VERMEZSİN…

Senin için güçlük yok. Nur ve zulmet, akşam ve sabah da yok…

Yâ Rabbî, bizden murâdın ne ise bize onu müyesser eyle…

O murâdın ki kullarında ihlâs ve safâ ve ahidlerinde sıdk ve vefâdır, ondan ayırma!

Bizi senin benliğine benliksiz eriştir ki sıfatınla sıfatlanalım. Bizi bizsiz senden sana ulaştır ve şükrün yolunu bize müyesser et ki tâat ve hizmette seninle olalım.

İlâhî, yüzümüzü îman ve İslâm kıblesinden, ayağımızı tevhîd ve îkan yolundan ayırma.

Yâ Rabbî, bizi senin murat ettiğin doğru yolda eyle.

İlâhî, hıfzınla iffet, aşkınla gınâ ve devlet ihsan et ve hidâyete erdirdikten sonra dâllîn ve mağdûbînden eyleme.

 

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul, 2000, s. 173)

Editörden (Mayıs-Haziran 2016)

Merhaba Dostlar,

Hepimize Ramazan ayının maddî ve mânevî bereketini dileyerek Her Nefes Mayıs-Haziran 2016 sayımıza hoşgeldiniz diyoruz. Bu sayıdaki konumuz, karşılıksız hizmet, fedakârlık ve vefâ üzerine, yani Türk Kadınları Kültür Derneğimizi anlatmaya çalışalım istedik.

Diğer bir deyişle konumuzu, Türk Kadınları Kültür Derneği’nin 50 yıllık dolu dolu hizmet hayatı ve 51. yaşına da aynı hizmet aşkı ve gayreti ile başlaması olarak belirledik. Yarım asırdır karşılıksız hizmet eden derneğimiz hakkında düşüncelerimizi ve hissettiklerimizi siz gönül dostlarımızla paylaşalım istedik.

Türk Kadınları Kültür Derneği’nin -kısa adı ile TÜRKKAD’ın- başkentimizdeki Genel Merkezimizin organize ettiği 51. yaş günü yemeğinde, bütün şube başkanlarımız vardı. Tüm şube başkanlarımız ve büyüklerimiz, TÜRKKAD üyesi olmanın mutluluğunu ve karşılıksız hizmetin ne olduğunu bizlere halleriyle anlattılar. Onlardan gördüklerimiz ve öğrenmeye çalıştıklarımızla bizler de kendi elimizden geldiği kadar bu geniş, büyük ve sevgi dolu ailenin parçası olmaya çalışıyoruz. Allah lâyık etsin inşallah. Her Nefes ekibimizin büyük çoğunluğu gerek sempozyumlarda, gerek kermeslerde, gerek burslara katkıları ile derneğimize hizmet etmeye çalışıyor ve inşallah bu gayretimiz büyüklerimiz gibi son nefese kadar fîsebillullah devam edecek.

İşte tam da bu nedenle istedik ki derneğimizin düzenlediği tüm faaliyetlerde çalışırken veya bu faaliyetlere katılırken yaşadıklarımızı, hissettiklerimizi anlatalım, paylaşalım. Bu sâyede ülkemizin, insanımızın fikrî ve mânevî hayatının nasıl değiştiğini, nereden nereye geldiğini, Türkiye’de kadının nereden nereye geldiğini ve insanımızın 50 yılda aldığı yolu gözden geçirelim, annelerimizi, eşlerimizi, evlâtlarımızı, vatan aşkını, vefâyı yeniden ve dâimâ hatırlayalım istedik.

İstedik ki 50 yıldır Türk kadınının ve insanının merhametini, karşılıksız hizmetini, cinsiyet ve milliyet ayırmadan her insana aynı zenginlikte akıtan, insanlığı, vericiliği Türk ismine yakışan ve en seçkin şekilde sergileyen derneğimizi bu vesile ile daha iyi tanıyalım, tarihini anlatalım, daha önemlisi bu 50 yıllık emeği tüm okurlarımız ile paylaşalım istedik.

Dolayısıyla bu sayıda dileğimiz, geniş TÜRKKAD ailesini, karşılıksız hizmet anlayışıyla sadece hayır için gönüllü olarak çalışan derneğimizi, kadın-erkek tüm üyelerini, bu işe gönül verenleri anmak, anlamak ve anlatmaya çalışmaktır. Elbette böyle yarım asırlık bir hizmet hikâyesini anlatmak çok kolay olmadı. Eksikleri hoşgörmenizi ve bizim acemiliğimize vermenizi rica ediyoruz. Kusurları bizlere, güzelliği her şeyin sahibine ait olmak üzere tekrar hoşgeldiniz, safâlar getirdiniz.

 

Sohbetler (Mayıs-Haziran 2016)

“Hazret-i Mevlânâ öyle buyuruyor: Kadınlara muhabbet etmeyen ve mağlûp olmayanlar, akılsız câhillerdir. Muhabbet eden ve mağlûp olan ise âkillerdir. Onun için, hayvan dişisine muhabbet etmez ve mağlûp olmaz. Bu, insana verilmiş bir haslettir.

Resûlullah Efendimiz’e bir gün zevcelerinden birinin canı sıkılarak mübârek göğüslerinden itmiş. Valdesi de orada imiş. Kızına canı sıkılarak azarlayınca, Efendimiz ‘Bırak, bırak… onlar bundan fazlasını yaparlar da ben yine hoşgörürüm. Sizin içinizde hayırlı olanınız, ehline hayırlı olandır’ buyurmuşlar.

Bir gün de Hazret-i Ömer’in, zevcesine canı sıkılmış, bağırıp çağırıyormuş. Zevcesi ‘Kuzum sana da ne oluyor? Resûlullah, zevcelerinden ne ağır muameleler görüyor da yine tahammül ediyor…’ deyince Hazret-i Ömer, Resûlullâh’ın zevcâtından olan kızı Hafsa’yı düşünerek ‘Eyvah, o da böyle yapıyorsa yazık ona…’ demiş ve sonradan kızına ‘Sakın sen Ayşe’ye bakıp onun yaptıklarını Resûlullâh’a yapmaya kalkışma… çünkü o hepinizden makbuldür’ demiş.

Evet, zâhir cihetiyle erkek kadına galiptir. Fakat mânâ cihetiyle kadın erkeğe galiptir. Kadına hürmet, onun mantosunu tutmak, arkasından yürümek demek değildir. Kadına hürmet, ona her zaman için incelikle muâmeledir.

Ârif kişinin kadına hürmeti, Allah’a muhabbetidir. Çünkü onda Hakk’ın pertevini, nurunu görür. Kur’an-ı Kerîm’de de ‘Biz her şeyi tek bir nefisten halk ettik ve eşini de ondan halk eyledik buyurulur. Eğer erkek kadınla sâkin olmasaydı, yalnız ilâhî tecelliyâta dalıp ondan başka hiçbir şeyle sâkin olamazdı. Cenâb-ı Hak ‘Ey mutmainne olan nefis, sen Rabbine, o senden sen ondan râzı olduğun halde dön’ diyerek müennes olan nefse hitap ediyor.

Her şeyin olduğu gibi nefsin hakikati de Allah’tır. Ondaki nefislik, kötü ahlâktır. Bunlardan sıyrılınca, ruh, eziyet etmiş olduğu bu nefse acır ve ettiklerine üzülür. Hâsılı insan, kâmil olursa, elbette dişisine hürmet eder. Ama câhil olursa onun hâkimi ve galibi olur. Kadın, esas itibariyle erkeğin yoldaşı, hâldaşı, sırdaşı, kendidir.”

 

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, 2000, s. 179-180)

 

TÜRKKAD, Aşk ve Şevkle Hizmette!

Muhterem annemiz Sâmiha Ayverdi’nin fikrî ve mânevî önderliğinde 6 Mayıs 1966 tarihinde kurulmuş ve bu sene 50. hizmet yılını tamamlamanın idraki içinde olan Türk Kadınları Kültür Derneği Genel Merkezi bütün şubelerinin başkanları, değerli üyeleri ve misafirleriyle birlikte 51. yılına girişini kutlamak üzere toplanmış bulunuyor. Bu beraberlik için ne kadar şükretsek az. Allah birliğimizi dâim etsin efendim.

Aziz Sâmiha Annemizin işaret ettikleri üzere, hizmeti Allah’ın kendisine bir tebessümü olarak gören, insanlara ve cemiyete hiçbir karşılık beklemeden faydalı olma anlayışına sahip bir hizmet kapısındayız. Gâyemiz, millî varlığımızı oluşturan kültürümüze, mânevî değerlerimize ve kıymet hükümlerine sahip çıkmak, cemiyete aktarılmasına yardımcı olmaktır.

Allaha şükür ki bu gâyeler doğrultusunda İstanbul, Kütahya, Isparta, Konya, Manisa, Gaziantep, Adana ve Bursa şubelerimizle birlikte hizmetlerimize aşk ve şevkle devam etmekteyiz.

Genel merkez olarak bugün genel kurulumuzu yaptık. Aramıza artık Antalya Şubemiz de katılıyor. Böylece şube sayımız dokuz olmakta. Hayırlı olması temennisiyle daha da çoğalarak hizmetlerimize devâm etmek nasib olur inşallah.

Burada özellikle İstanbul Şubesi Başkanımız Cemâlnur Sargut Hanımefendi’ye huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Kendileri derneğimizin adını dünyaya tanıtmıştır. Amerika, Çin ve nihayet Japonya’da Hz. Kenan Rifâî İslâmî Araştırma Merkezlerinin açılmasında Türk Kadınları Kültür Derneği’nin imzasının yer almasına vesile olmuşlardır. Uluslararası toplantılarla gerçek İslâm’ın, muhterem büyüklerimizin ülke çapında ve dünyada tanıtılmasında çok büyük gayretleri olmuştur. Allah kendisinden râzı olsun efendim. Ne kadar teşekkür etsek azdır.

Daha nice seneler hizmette bulunmamız dileğiyle hepinizi saygılarımızla selâmlıyor, derneğimizin âhirete intikal etmiş üyelerini başta annemiz Sâmiha Ayverdi Hanımefendi olmak üzere aziz ruhlarına Fâtihalar göndererek yâd ediyoruz efendim.

Efendim, hep beraber ülkemizin içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtulması, vatanımızın ve milletimizin huzur ve sükûnu, birlik ve beraberliğimizin sağlanması, millî bütünlüğümüzün korunması için duâlar ediyor, aziz şehitlerimizi minnet ve rahmetle anıyor, duâlarımızla yakınlarına ve Türk milletine sabırlar diliyoruz.

Emine Bağlı

TÜRKKAD Genel Başkanı

 

(Türk Kadınları Kültür Derneği’nin kuruluşunun 50. yılı dolayısıyla 14 Mayıs 2016 akşamı Ankara’da düzenlenen akşam yemeğinde yapılan konuşma)

“Biz O Mürşid Sayesinde Buraya Toplandık”

Efendim, geçen gün Gülşenî Hazretleri’nin sempozyumunda bir dostumuz bize şunu hatırlattı: Peygamber Efendimiz vefat etmeden önce tam son anında salâvat getirmemiş, “eşhedü enlâ ilâhe illallah” dememiş, sadece bir kelime söylemiş: “Refikim ne güzeldir.” Yani mürşidim ne güzel, demiş.

Şimdi biz o mürşid sayesinde buraya toplandık. O mürşid sayesinde, onun verdiği enerjiyle devam ediyoruz. (Emine Bağlı) Ablam bir sürü güzel söz söylediler. Ama o, ablamın büyük lûtfu. Kendisinin çok büyük desteği var arkamızda. Ama yani hepimizin adı unutulacak, ama Kenan Rifâî Hazretleri’nin adı üniversiteler durdukça bâkî kalacak. Sâmiha Annenin adı hiç unutulmayacak. İşte bize bu şeref nâil oldu. Yani “refikim ne güzel” diyerek vefat eden bir peygamberin bize öğrettiği mürşid sevgisini yaşamak, yaşatmak, paylaşmak nasip oldu.

(…) Ve her zaman Allah bizlere hizmetçi olmayı, hizmet etmeyi ve bu şekilde Allah’la irtibatımızı artırmayı nasip etsin. Bize öğretilen şey, “gelmeyen git, sana kötülük edene iyilik et, herkesle dostluk et, gözünü sadece odağa dik, -merkeze-, geri kalan hiçbir şeyle meşgul olma”ydı.

Bize öyle bir enerji ve hedef aşıladılar ki işte bugün görüyorsunuz bütün bunlar onların sayesine oldu. Allah nasip etsin daha büyük işler yapabilmeyi…    
(Türk Kadınları Kültür Derneği’nin kuruluşunun 50. yılı dolayısıyla 14 Mayıs 2016 akşamı Ankara’da düzenlenen akşam yemeğinde yapılan konuşma)