Editörden (Kasım 2016)
Merhaba Her Nefes’in sâdık ve vefâlı dostları,
Kasım 2016 sayımızda konumuz “Sıdk ve Vefâ”. Konumuzdan da anlaşılacağı üzere bu son sayılarımızda günlük hayatımızda sık kullandığımız bazı kelimeleri, değerleri ve bunların mânevî anlamlarını hatırlamaya ve hatırlatmaya çalışıyoruz. Bu iki-üç kelimenin, kullanılan günlük anlamlarının ötesindeki mânâlarını anlamak dileği ile bunları kimi zaman akıl eleğimizden ve kimi zaman gönül süzgecimizden geçirip mütevâzı ve eksik damlalar hâlinde satırlarımıza düşenleri sizlerle paylaşmaya çalışıyoruz.
“Sıdk ve vefâ” da hakkıyla yaşanmaya, bilinmeye çalışıldığında şüphesiz bizleri çok aşan derin bir konu; bizler yine topal karınca misali “yolundayız” diyerek yazılarımızı derlemeye çalıştık.
Günümüz insanına bir anlık da olsa vefânın sadece İstanbul’da bir semt adı olmadığını, sıddıklığın da “sadakat” kelimesinin çok fevkinde-ötesinde bir anlamı olduğunu hatırlayalım istedik. Hoş, “sadakat” kelimesinin hakkını verebilsek, o bile bizi bambaşka bir hâle getiriyor. Kurtuluş Savaşı’nda güzel vatanımız, tam da “sıdk ve vefânın” hakkını verenlerce korunmadı mı? Yine güzel ülkemizde yaşanan her zorlukta vatanımıza gösterilen “sadakat ve vefâ” bizi bugünlere kavuşturmadı mı? İnsanlığa ve İslâm’a milletçe gösterdiğimiz “sıdk ve vefâ”, ihtiyacı olana el uzatmamızı sağlamadı mı? İşte tam bu sebeplerle nedeniyle konumuz “sıdk ve vefâ”.
Bir fen bilimci olarak söyleyebilirim ki, bence bizim genlerimizde yer alan değerler “sıdk ve vefâ”. Sadece biraz varlıklarını hatırlamak, açığa çıkarmak ve aktif hale geçirmek için gayret etmemiz gerekiyor. Sıdk kelimesinin bunun ötesindeki anlamını ise herhalde en iyi Hz. Peygamber’e Hz. Ebû Bekir’in gösterdiği sadakat ile algılayabiliriz.
“Sıdk ve vefâ”nın en mükemmel hâli de, Hz Peygamber’in hâlidir. Ebû’l Kasım el-Bağavî’den alınan hadîsin son kısmında* Hz. Resûl (s.a.s) “Ölmeden evvel bir dost edinseydim, Ebû Bekir’i edinirdim, fakat o arkadaşımdır” buyurmuş. O’nun sıdk ve vefâsı dâimâ ve her nefes bihakkın rabbine olmuştur. Bana göre bu hali, bu şekilde Hz. Ahmed Muhammed Mustafa’dan (s.a.s.) başkası yaşayamaz ve taşıyamaz.
Velhâsıl, kelâmı balla kesersek, Kasım 2016 sayımıza hoşgeldiniz diyoruz. İnşaallah rabbimiz bizlere de bu güzellikleri, hakkıyla yaşamayı ve anlamayı nasip etsin. Güzelliği her şeyin sahibi âlemler sultanına, eksiklikleri bizlere ait olmak üzere, hoşgörünüzü niyaz ediyoruz.
*Celaleddin Süyûtî. Tarihü’l Hülefâ, (ter. Lütfi Doğan ve İsmail Ezherli). Diyanet İşleri Reisliği Yayınları, Ankara 1957, s.73.