Kahrın da, Lütfun da Hoş

Sûfîler dünyaya gelmekten maksad Allah’ı bulmaktır derler. Ne var ki âleme gelir gelmez bu vazîfemizi unutup dünyanın sefâsının peşinden koşup cefâsından da kaçıyoruz. Dünya hayâtını bir imtihan yeri olarak gören kişi, bu âlemin en iyi eğitim sistemi olan tasavvuf müfredâtı ile yol alırsa Allah’a ulaşmak için doğru bir yol seçmiş olur.

Tasavvuf eğitim sistemi için önce iyi bir öğretmen lâzımdır. Bu sistemde kitaplardan öğrenilecek bir şeyler olsa bile asıl olan, hocadır. Hoca, talebesini seviyesine göre kişisel bir müfredâta ve eğitim sürecine tâbi tutar. Bu arada her bir talebenin öğreneceği şey ve öğrenme süresi farklı olabilir. Talebenin ezelî nasibi ve kapasitesi önemlidir.

Tasavvuf eğitiminde hakikat birdir; bu dünyada iki gibi görünen her şey aslında birdir. Yani iyi ve kötü, acı ve tatlı, güzel ve çirkin halinde görünen şeyler aslında birdir. Mevlânâ’nın bir hikâyesinde bahsettiği gibi aslında beşer şaşıdır. Şaşı iki tane şişe olduğunu ne kadar iddia ederse etsin, aslında bir tane şişe vardır. Hikâyede şaşı, şişelerden birini kırar ve başka şişe olmadığını görür. Yani aslında şişe birdir, ama şaşı diğer şişenin de var olduğunu sanmaktadır.

Bunun farkına varmak bile insana büyük bir rahatlık verir. En azından cefâ gibi görünen şeylerin aslında birer imtihan olduğu ortaya çıkar ve ne zaman ki cefâ ve sefâ kişi için bir olur, işte o zaman bu eğitimin meyveleri de dâimî huzur ve kesin bir îman olur. Yunus Emre Hazretleri’nin şiirinde de dediği gibi Allah’ın kahrı da lutfu da hoş gelir.

 

Hoştur bana senden gelen,

Ya hil’at ü yahut kefen,

Ya taze gül, yahut diken..

Kahrın da hoş, lütfun da hoş.

 

Gelse celâlinden cefâ,

Yâhut cemâlinden vefâ,

İkisi de cânâ safâ:

Kahrın da hoş, lütfun da hoş.

 

The following two tabs change content below.

Banu Büyükcıngıl

Kendimi tanımak sevdasıyla yola çıktım. Sonra bu yolculukta parça parça olduğumu hissettim. Aramak, önce kendimi parçalara ayırmak mı demekti bilmiyordum. Sanki karanlıkta bir balçık çamurunun içinde yol almaya çalışıyor ve üşüyordum. Bir zaman sonra karşımda bir ışık gördüm, gayrı ihtiyari ışığa doğru yürüdüm. Işığın içinden geçerek cennet tasvirlerine benzeyen bir bahçenin içine aktığımı hissettim. Bu bahçenin içinden de cennette olduğu gibi dört nehir akıyordu; bal nehri, şarap nehri, süt nehri ve su nehri. Bu cennet bahçesi İnsan-ı Kamil'di. Onu farkettiğim günden beri, yaşadıklarımı ve hissettiklerimi Her Nefes Dergisi'nde paylaşmaya çalışıyorum.

Son Yazıları: Banu Büyükcıngıl (Profiline git)

1 cevap

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın