Âşıkın Şükrü

Şükür, sözlükte iyiliği anmak, övmek, işine karşılık birini mükâfatlandırmak, minnettarlık, yapılan iyiliği bilmek ve onu yaymak anlamında kullanılır. Şükür, bir başka mânâda ise nimetin farkında olmak demektir.  Sahip olunan güzelliklerin farkına varmak ve bu güzellikleri vereni bilmek de şükürdür.

Şükrün zıddı küfürdür, nimeti inkâr etme nankörlüktür. Küfür Arapça, “kefere” kökünden gelir ve örtülü demektir. Nankör kelimesi Farsça bir kelimedir. Farsça “nan” ekmek manasındadır ve “ekmeğe kör” olan mânâsına gelir. Yani nankör kişi nimeti görmeyen demektir. Nimeti verenin farkında olmama, hatta elindekilerin nimet olduğunu bilmeme halidir.

Herkes çeşitli sıkıntılar yaşar ve bu imtihanların sonucunda farklı farklı tepkiler verir. Kimi insan hayata küser ve elinde kalanların kıymetini bilmez. Böylece kendisini karamsar ve karanlık bir dünyaya hapseder. Elindekilerin de kıymeti kalmayınca Allah’ın mükâfatından da mahrum kalır. Karanlıklar içinde derdinden sızlanır durur, böylece  farkında olmadığı, kanıksadığı güzelliklerin de bereketi kalmaz.  İşte bu örtülü hal, nankörlük ve küfür halidir. Allah’ın verdiği nimetlerden örtülü olma durumudur. Beşer her dâim bu hale düşebilir, ama mühim olan bu kör kuyulardan tekrar şükür ile çıkmaktır. Karanlıkta kandilin yanması için şükür ipine sarılmak lazımdır.  

Bu mânâda 20. asrın en büyük ozanlarından olan Âşık Veysel’in hayatı ve şiirleri, kendi karanlık gibi görünen dünyasını şükür ile nasıl renkli bir hale getirdiğinin adeta bir örneğidir. Aşık Veysel çiçek hastalığından yedi yaşında kör olmuştur. Yaşamı boyunca birçok kayıp yaşamış ve çeşitli acılar çekmiştir, fakat yine de O “küçük dünyam” diye adlandırdığı aydınlık dünyasında Allah’a giden yolu sabır ve şükür ile kat etmiştir.

“Bir küçük dünyam var içimde benim
Mihnetim ziynetim bana kâfidir
Görenler dar görür  geniştir bana
Sohbetim ülfetim bana kâfidir”

Dünyada yedi ana renk ve bunların sonsuz tonları görülür, fakat Veysel, bu renklerden sadece iki tanesini hatırlar. Küçük dünyasında mihnet ve zenginlikleri ile mutlu olduğunu söyler. Dışarıdan dar gibi görünen dünyası onun için geniş ve kâfidir. Gözünü içine yöneltip dışarıdaki sıkıntılara katlanma ve hatta bunları kabullenme seviyesine erişmiştir. Âşık aslında herkese şunu hatırlatır: Dışarıdaki sıkıntı ve zevkler insanı kendine çeker ve savurur. Oysa insan kendi içine döner ve yüzünü tek olan Allah’a çevirirse sıkıntı ve zevklere takılmadan Allah’la irtibat kurabilir. Ve gönlüne ilhamlar gelebilir. Aslında her şey âlem içinde uyumu yakalamaksa bu uyum içe dönerek yakalanabilir. Bu uyumu yakalamak da Allah’ın bir lûtfudur. Kerem sahibi olan ise ancak şükredenlere lûtuf ile muamele edecek ve mükâfatlandıracaktır.

 

The following two tabs change content below.

Banu Büyükcıngıl

Kendimi tanımak sevdasıyla yola çıktım. Sonra bu yolculukta parça parça olduğumu hissettim. Aramak, önce kendimi parçalara ayırmak mı demekti bilmiyordum. Sanki karanlıkta bir balçık çamurunun içinde yol almaya çalışıyor ve üşüyordum. Bir zaman sonra karşımda bir ışık gördüm, gayrı ihtiyari ışığa doğru yürüdüm. Işığın içinden geçerek cennet tasvirlerine benzeyen bir bahçenin içine aktığımı hissettim. Bu bahçenin içinden de cennette olduğu gibi dört nehir akıyordu; bal nehri, şarap nehri, süt nehri ve su nehri. Bu cennet bahçesi İnsan-ı Kamil'di. Onu farkettiğim günden beri, yaşadıklarımı ve hissettiklerimi Her Nefes Dergisi'nde paylaşmaya çalışıyorum.

Son Yazıları: Banu Büyükcıngıl (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın