Hepimizin Hikâyesi

Bir varmış bir yokmuş… Ezel âleminden bir isim bir cisim giyip bu âleme gelmiş. Gelmiş de daha ilk andan itibaren arzularının ve isteklerinin esiri olmuş. Yemek yemek, oynamak istemiş, canı o an ne istiyorsa ağlayarak ve bağırarak arzularının gerçekleşmesi için uğraşmış. Gel zaman git zaman, bu cisim büyümüş, arzuları hiç bitmemiş, hep istemiş, aldıkça kendini özgür sanmış. Kaybettikçe kendini esir addetmiş. İşte bu hikâye aslında dünyanın hikayesi imiş. Bu hikâyenin bazı karakterleri şanslı imiş. Bu şanslılar, bu dünyada kaybolmuş olduğunu, maksadını unuttuğunu hatırlatacak olan bir bilge ile karşılaşanlarmış.

Bilge, tıpkı bir rehber gibi kaybolmuşlara yol gösterirmiş. Bilge, yol gösterir ve bu yolun inceliklerini anlatırmış. Kaybolmuşların asıl maksadı, önündeki yolları en kısa yoldan geçip geldiği yere gitmekmiş.  Bilge dermiş ki, “Bu âlemde mutlu ve huzurlu mu olmak istiyorsun? O zaman hâdiselerden memnun olma sanatına eriş ve hizmet et.”

Sadece iki şey mi? Başına gelenden memnun ol, kabullen ve hizmet et! Aslında çok kolay gibi görünen bu iki şey, uygulamaya çalıştıkça pek de kolay değil sanki.  

Bilge, “Bazen hizmet birine gülümsemektir. Öyle ya, Peygamberimiz gülümsemek sadakadır der.” demişti.

Bilge ile karşılaşan bazıları bu sözü kāle almamış, bazıları biraz uygulamış ve bir işe yarayıp yaramadığını göremeden çekip gitmiş, kimileri kendinde bir fark görünce “ben oldum” deyip kendi yoluna gitmiş. Son kalanlar da, öğrettiklerini tam uygulayamasa bile onun gösterdiği yoldan gayret ile gitmiş. Nice vadiler geçmiş, nice dağlar aşmışlar… Yolun sonunda maksat hâsıl olmuş, geldikleri yere sağ sâlim kavuşmuşlar. Ama bu sırra ancak onunla sonuna kadar gidenler erişmiş.

Bu kıssadan bize düşen hisse, hâlinden memnun ol, kabullen, affet. Affetmenin en güzel yolu başkaları için bir şey yapmakmış. Henüz yapamıyorsan bile vıdıvıdı yapma, gayret et, bilgeyi dinle, çünkü o, bu yolu kimbilir kaç kere aştı ve kaç cismi hakikatine kavuşturdu.  

The following two tabs change content below.

Banu Büyükcıngıl

Kendimi tanımak sevdasıyla yola çıktım. Sonra bu yolculukta parça parça olduğumu hissettim. Aramak, önce kendimi parçalara ayırmak mı demekti bilmiyordum. Sanki karanlıkta bir balçık çamurunun içinde yol almaya çalışıyor ve üşüyordum. Bir zaman sonra karşımda bir ışık gördüm, gayrı ihtiyari ışığa doğru yürüdüm. Işığın içinden geçerek cennet tasvirlerine benzeyen bir bahçenin içine aktığımı hissettim. Bu bahçenin içinden de cennette olduğu gibi dört nehir akıyordu; bal nehri, şarap nehri, süt nehri ve su nehri. Bu cennet bahçesi İnsan-ı Kamil'di. Onu farkettiğim günden beri, yaşadıklarımı ve hissettiklerimi Her Nefes Dergisi'nde paylaşmaya çalışıyorum.

Son Yazıları: Banu Büyükcıngıl (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın