Küçük Ulaklar

Yaşları iki ilâ on arasında değişen yaklaşık yirmi kadar çocuk pürdikkat Cemâlnur Hocalarının Mîraç Kandili hakkında söylediklerini dinliyordu. Kimi henüz konuşmayı beceremediği için etrafındakilere bakarak dinleyenleri taklit ediyor, kimi heyecan içinde parmak kaldırarak soru sormak istiyor, kimi de Hocamın birazdan dağıtacağı hediyeler içinde peygamberinin kendisi için ne seçtiğini merak ediyordu. Çocukların biraz gerisinde oturan anabalar gülümseyerek çocuklarına bakıyor, arasıra taşkınlık yapan olursa etrafı rahatsız etmesinler diye îkaz ediyorlardı. Hocamın en sevdiğim âdetlerinden biri olan çocuk kandilleşmesindeydik. Amaç yavrularımıza peygamberlerini biraz daha iyi tanıtabilmek, tertemiz kalplerine Allah sevgisini, peygamber sevgisini zamanında yerleştirebilmekti.

Bir ara çocuklara dikkatle baktım. Bu çocukların arasında kimi Server Hilmi Bey, kimi Sâmihâ Ayverdi, kimi Cemâlnur Sargut, kimi de küçükken çok haşarı olduğu söylenen Hz. Ken’an Rifâî idi. Biraz daha dikkatle baktım. Aralarında Hz. Hasan ve Hüseyin, Hz. Ali, ve hattâ Hz. Fatma vardı. Dikkatle dinliyorlardı. Hocam çocukların içinde saklanmış zevâtın farkındaydı. Bu sebeple sohbetini büyük bir ihtimamla yapıyordu. Daha düne kadar kendisi de onların arasında değil miydi? Oysa şimdi sohbeti veren o oluvermişti.

Hani Hz. Peygamber “Kim benim yardımcım olmak ister?” diye sorduğunda henüz on yaşında bile olmayan küçük Ali “Ben senin yardımcın olmak isterim Yâ Resûlallah!” demişti. Bunun üzerine orada Hz. Ali’yi ciddiye alan ancak Hz. Peygamber olmuştu ve ona sarılarak “Aranızda benim kardeşim, vasîm ve hâlifem odur. Ona uyun” diye buyurmuşlardı. O zaman söylediklerinin hakîkatini daha sonraları herkes çok iyi anlayacaktı.

Sohbeti dinleyen çocuklara tekrar baktım. Gördüğüm şey, gelecekle olan yegâne irtibatımızdı. Gün gelecek bu mecliste bulunan anababaların ve diğer büyüklerin tamamı “Rahmetli…” diye anılacak ve yerde bağdaş kurmuş çocuklar kandil geleneğini ve öğrendikleri diğer tüm ilimleri şimdi yapıldığı gibi bir sonraki nesle aktaracaklardı. Binlerce yıllık insanlık silsilesi sadece ve sadece bu esas üzerinden çoğalmış ve birikimini bugüne kadar aktarabilmişti. Çocuk kandilleşmesinde cereyân eden hâdise de bundan başka bir şey değildi.

Geleceğe böylesine ince bir pamuk ipliği ile bağlı olmak beni bir an endişelendirdi. Sonra aklıma Hz. İbrahim geldi. Aldığı emir üzerine çölün orta yerinde Kâbe’yi inşa etmişti. Allah’ın evini daha merkezî, daha ulaşılabilir, daha uygun bir yere yapmak daha iyi olmaz mı diye düşünmedi bile. Dâvetin Allah’a ait olduğunu çok iyi biliyordu. O, sâdece aldığı emri yerine getirmeye gayret etti ve Kâbe-i Muazzama ortaya çıktı. İnsanları oraya toplamayı Allah’a bıraktı.

Cemâlnur Hocam da tıpkı Hz. İbrahim gibi gayretini ortaya koyuyor. Karşısında oturan küçücük çocuklar, peygamber sevgisini yüzlerce yıl ötelere taşıyacak koca küçük ulaklar. Rabbim yollarını açık etsin!

The following two tabs change content below.

Hüseyin Gökhan

1976'da İstanbul'da doğmuşum. Kimya mühendisliğinden mezun olduktan sonra doktora öğrenimimi görmek üzere Amerika'ya gittim. Tasavvufla ilk tanışmam, New York'ta yaşayan hocam Ferihe Cerrahi Hanımefendi sayesinde oldu. Türkiye'ye döndükten sonra kendileri beni Cemalnur Sargut Hanımefendi'ye teslim ettiler. Bu değerli hanımefendilerin öğrencisi olabilmeyi hayatımdaki en büyük kazanç olarak görüyorum. İslam'ı doğru anlamanın yolunun Hz. Muhammed'i tanımaya çalışmak olduğunu, bunun için de bir mürşidin sohbetinde olmanın gerektiğini düşünüyorum. Talebe olmaktan aldığım zevki Her Nefes dergisinde yazdığım yazılarımla paylaşmaya gayret ediyorum.

Son Yazıları: Hüseyin Gökhan (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın