Her Şeyin Başı Eğitim

Geçenlerde sevgili Cemâlnur Öğretmenimin Almanya’daki bir konferansına katılma şerefine nâil olduk. Her yurtdışı konferansı sonrasında hissettiğim gibi, bu konferans esnâsında da yine tasavvufta eğitimin yerini, tasavvuf eğitiminin insan gelişimindeki yeri ve önemini, ve hattâ tasavvufun kültürler arasında bir köprü oluşturmadaki gerekliliğini yeniden idrak etmiş oldum.

 

Farklı ülkelerde tasavvuf konuşmanın gereği nedir derseniz, bence tam yerinde bir soru sormuş olursunuz.

 

Öncelikle başka ülkelerde bizim din ve dil kardeşlerimiz var. Gerek akademik, gerek turistik amaçlı seyahatlerimiz esnâsında bu kardeşlerimizin mâneviyata çok ihtiyaç duyduklarını gözlemlemekteyiz. Ben kendilerine ‘uzaktaki kardeşlerimiz’ diyorum. Uzaktaki kardeşlerimiz çoğu zaman göçmen sıfatı altında, bazen kendilerini çok ait hissetmeyerek, bazen de entegre olmuş bir biçimde kendi doğup büyüdükleri şehirlerden, alışık oldukları kültürlerden uzak yaşamaktalar. Bu uzakta yaşama işi kulağa ilk çalındığında hissettirdiğinden çok daha zor bir iştir. Çünkü uzakta yaşamak için göç etmiş olmak gerekir. Lesley Hazleton’ın ‘İlk Müslüman’ adlı kitabında Hz. Muhammed’den (sav) bahsederken dile getirdiği gibi “göçmenler kendilerini hep bir yetimhanenin içinde hissederler.” Gerçekten de göçmen hissiyatı esâsen böyledir. O kişi ki, göçmeyi tercih etmiş olmak ile gittiği yerde ne yiyeceğini, ne giyeceğini, ne söyleyeceğini, toplum tarafından kabul görüp görmeyeceğini bilmeden yola çıkar. O kişi ki uzun süreler, belki ebediyen sıla hasreti duyar; her nefes alışverişinde evine ait izler arar. O kişi ki muhakkak zaman zaman kendinden büyük bir güce sığınma ihtiyacı duyar. Ne bulunduğu yere ait hisseder, ne de geldiği yere… Bizim göçmen kardeşlerimiz de evlerinden, ezan sesinden ve tanıdık sohbetlerden uzak olmanın sonucu olarak mâneviyata müthiş bir özlem duymaktadırlar. Onlara geçici olarak bile olsa ‘ev’de hissedecekleri, hemcinslerine eşit mesâfede olup korkularını, endişelerini, sevinç ve hüzünlerini dile getirebilecekleri bir ortam sağlayabilmek ne güzel bir hizmet şeklidir ki, çok şükür, bizler bu güzelliklerin kıyısından köşesinden bir parçası olabiliyoruz.

 

Ayrıca İslâm’ın, Batı ve Doğu ülkelerinde, çoğunlukla televizyonlarda, taraf medya kurumlarının yorumlarıyla bir şiddet dini olarak tanıtıldığına sık sık üzülerek şâhit oluyoruz. Oysa bizler Amerika’da, Çin’de kurduğumuz tasavvuf ve İslâm kürsüleri aracılığı ile, Avrupa’da katılmaya çalıştığımız sempozyumlar, konferanslar sayesinde, İslâm’ın, bir şiddet dini olmak bir yana bir barış dini olduğunu insanlara anlatmaya çalışıyoruz. Bu aktiviteler kültürler arası köprü kurmakta, var olan diyalogları yumuşatmakta ve dahi pekiştirmekte fevkalâde önemli bir rol oynamaktadır.

 

Yine geçen hafta, Cemâlnur Öğretmenim konferansın ilk gününde İslâm’ın kapsayıcılığını anlatırken çok hoş bir dileğini paylaştı ve  şöyle dedi: “Bizim dinimiz, yani İslâm, Hristiyanlığı, Museviliği ve gelmiş geçmiş bütün dinleri kabul eder. Bu yüzden Türkiye’de ve diğer İslâm ülkelerinde çokça ‘Musa’, ‘İsa’, ‘İshak’ isimleri duyarsanız. Bu isimlerin Müslüman aileler tarafından çocuklarına verildiğine tanıklık edersiniz.” Sonra devam etti: “Benim dileğim, bir gün Hristiyan ve Musevi ailelerin de çocuklarına ‘Ahmet’, ‘Muhammed’ gibi isimleri vermekten çekinmemeleri – ve hattâ o isimleri mânâları sebebiyle çocuklarına vermek istemeleri…”  O an etrafıma baktığımda onlarca Alman katılımcı dostumuzun başını öne arkaya salladığını gördüm. Sanırım ve inşaallah mesajı almışlardı. Üstelik yüzlerinde zarif de bir gülümseme vardı.

 

İşte bu gibi yapıcı sohbetler, düşünce alışverişleri kültürler arası diyalogların gelişmesinde çok önemli rol oynamaktadır. Sanırım, bu çerçevede bizlere düşen görev de kendi dinimizi yakından ve en iyi şekilde tanımaya çalışıp sohbetlerde sözkonusu olan konuların birer yaşayan örneği olmaya gayret etmektir.

 

Eklemeden geçemeyeceğim, Türkiye’de olan dostlarımız için hârika bir sertifika programı başlatıldı tasavvuf üzerine. Bence imkânı olan dostlar için kesinlikle kaçırılmaz bir fırsat! Bu programa yazılmalarını ve hattâ dostlarını yönlendirmelerini ısrarla tavsiye ederim.

 

Allah hepimize kendisine giden yolda kendimizi geliştirmek üzere eğitim ve öğretim imkânı sunmaya devam etsin inşaallah.

 

The following two tabs change content below.

Sesil Pir

İstanbul Türkiye doğumlu. İnsan Kaynakları ve Endüstriyel Psikoloji uzmanı. İnsan Kaynakları bölüm yöneticiliği ve kendi kurduğu danışmanlık şirketinin ortaklığını yaparken aktif olarak organizasyonların, bireyler, takımlar ve liderler üzerinden gelişimine çalışmakta. Aşk'a aşık, lütuf bildiği her nefesin borcunu ödeme derdinde. Yirmi senedir uzak yaşadığı ülkesine dair en çok ezan sesini ve pastane kokusunu özlemekte. Ara ara, deniz kenarında bir yerlerde, en sevdiği hayvanlar olan fillere yakın, bol bol bezelye yiyerek yaşamayı hayal etmekte. İsviçre'nin Basel şehrinde ikamet etmekte. Evli, henüz çocuk sahibi değil.

Son Yazıları: Sesil Pir (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın