İsviçre’de Ramazan

Bizde Ramazan bu sene çok farklı geçti.

Seyahatten döndüğümüz için bir gün gecikmeli başladık Ramazan’a; sonra ay içinde yine kısa seyahatler olduğu için düzenli oruç tutamayacağımızı biliyorduk. Bu halde biz de karı-koca farklı oruçlara niyet ettik bu sene…

Ben dil, mide ve “hareketsiz gün geçirmeme” orucuna; eşim bazı alışkanlıklarından uzak durmaya…

Aslında her Ramazan aynı şeyi fark ediyorum. Az ve öz yemek, az uyku, bol hareket ve suskunluk beni bana inanılmaz yaklaştırıyor. Bütün hatalarımın, gevezeliklerimin, aşırılıklarımın, sağlıksız davranışlarımın altını çizmeme yardımcı oluyor. Ve ben her Ramazan bayramında aynı soruyu soruyorum kendime: Niye bu hali bir yaşam şekli haline getirmiyorum? Niye daha ‘sakin’, ‘az ve öz’ yaşamayı prensip edinemiyorum?

Bu ay üç farklı orucumla neler fark ettim bunları paylaşmak isterim.

Önce dil orucu…

Dil orucunda dört şey fark ettim: 1. Epey boş konuştuğumu – yani ihtiyaç olunan bilgilerin yanında kelime kalabalığı yaptığımı, 2. Ara ara abarttığımı – bir hocam der ki “abartmak yalanın hallicesidir”, artık abartmadan konuşmayı içselleştirmek şart oldu, 3. Söz kestiğimi – bireye sonsuz saygı duyan biri olarak en çok da buna üzüldüm. Beynim dilimden hızlı çalışıyor ve dili tetikliyor maalesef, istemeden söz kestiğimi fark ettim ki bundan sonra çok daha dikkatli olmaya çalışacağım, 4. Dinlerken her zaman empati kurmadığımı. Bu da aslında “ben” odaklılığın bir türü. Karşımdaki insanı dinlerken her zaman iyi zan üzere olmaya ve karşı tarafın bana ne anlatmaya çalıştığına çok da dikkat etmediğimi fark ettim.

Mide orucunda üç şey dikkatimi çekti: 1. İnsan yememekten acıkmıyor, yemekten acıkıyormuş, 2. Bazı sık yediğim şeyleri sevdiğimi sanıyordum; oysa canım hiç çekmiyor, hatta aklıma bile gelmiyor, tamamen alışkanlıktan yiyormuşum, 3. Yediğim yemekler nefes alışımı epey kısıtlıyormuş. Bazı gıdaları tamamen hayatımdan çıkarmaya karar verdim bu deneyim sonrasında – mesela un mamûlleri… Resmen bir dilim ekmek bile mideyi şişiriyor ve nefesi göğse itiyor.

Hareketsiz gün geçirmeme orucunda da en çok şunu fark ettim; Vücud hareketi çok takdir ediyor. Bir birim çabaya karşı üç birim ödül veriyor. Günde 20-30 dakikalık bir hareket benim seyahat etmekten sopa gibi olmuş vücuduma boyundan ayağa esneklik kazandırdı. Her gün hareket anlayışını da hayatıma sürekli uyarlamaya karar verdim.

Sanırım bu sene Ramazan’ın en eksik yanı, iftar sofraları oldu… Biz her sene iftar daveti verip, iftar daveti alırdık, bu sene sessiz ve yalnız iftarlar oldu ki bunların da öğretisi ayrıca büyük.

İnşaallah bu ay öğrendiklerimizi hal etmek nasip olsun hepimize. Hayırlı bayramlar diliyorum herkese!

The following two tabs change content below.

Sesil Pir

İstanbul Türkiye doğumlu. İnsan Kaynakları ve Endüstriyel Psikoloji uzmanı. İnsan Kaynakları bölüm yöneticiliği ve kendi kurduğu danışmanlık şirketinin ortaklığını yaparken aktif olarak organizasyonların, bireyler, takımlar ve liderler üzerinden gelişimine çalışmakta. Aşk'a aşık, lütuf bildiği her nefesin borcunu ödeme derdinde. Yirmi senedir uzak yaşadığı ülkesine dair en çok ezan sesini ve pastane kokusunu özlemekte. Ara ara, deniz kenarında bir yerlerde, en sevdiği hayvanlar olan fillere yakın, bol bol bezelye yiyerek yaşamayı hayal etmekte. İsviçre'nin Basel şehrinde ikamet etmekte. Evli, henüz çocuk sahibi değil.

Son Yazıları: Sesil Pir (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın