Japonya’yı Gördüm

Mart ayında Kyoto Üniversitesi’nde bir tasavvuf araştırmaları merkezi kuruldu. İmza törenine katılma ve bu muhteşem olaya şâhitlik etme şansım oldu. Doğrusunu söylemek gerekirse böyle bir başlangıcın ne kadar önemli olduğunu bu yazıda anlatmak niyetinde değilim. Tezahürü pek çok yeniliğe önayak olacak böyle bir girişimin etkilerini ancak yıllar içinde idrak edebileceğimiz inancındayım. Şu andaki hislerimizin umut ve heyecan olduğunu, ancak bu açılışın mânâsını tam olarak idrak edilmesinin sadece birkaç şanslıya nasip olduğunu düşünüyorum.

Japonya’ya ayak bastığımız andan İstanbul’a kadar geçen süre daha çok bir hayal âlemi gibiydi. Kyoto ve Tokyo’da bulunmak, alıştığım ve bildiğim pek çok gündelik detaydan farklı bir tecrübeydi. Bu yazıda sizlere bu gezideki birkaç gözlemimi ve tecrübemi aktarmak istiyorum.

Japonya’da hayat sâkin, düzenli ve yumuşak akıyor. Gündelik yaşam, sonu gelmez bir koşturmacadan ziyade ânı idrak etme prensibine göre işliyor. Yemek yediğimiz pek çok restoranda bu sükûneti hissettim. Servis yapan kişiler gayet zarif ve harmoni içinde hareket ediyorlardı. İnsanlar sohbetlerini sessizce yapıyor, yemekler uğultu olmadan yeniyordu. İnsanların hareketleri yavaş, sessiz ancak serî idi. Temizlikleri ise her hallerinden belli idi. Kötü koku ya da tavır kesinlikle yoktu.

Yolda tanımadığım birine herhangi bir şey sorduğumda, karşımdakinin çok samimi yardım etme istediğini gördüm. Baştan savarak ya da acele ile değil, gerçekten yardım etmeye çalışan çok zarif insanlarla karşılaştım.

Japon geleneğinde birini araba ile uğurlarken arkasından el sallamak âdetmiş. Biz her seferinde otobüse binerken tüm güler yüzleri ile bize dakikalarca candan el sallayan kişileri tanıma fırsatım oldu.

Bir Japon ile konuşurken, yüz ifadesinin, beden dilinin ve mimiklerinin edep içinde olduğunu ve karşısındakine karşı çok saygılı ve sabırlı davrandığını gözlemledim. Güleryüz hepsinin ortak özelliği gibiydi.

Kyoto’dan Tokyo’ya geçerken hızlı trenlerin vakte ne kadar riâyet ettiklerini ve sadece 1 dakika istasyonda kalıp hareket ettiklerini gördüm. Alışık olduğumuzun aksine bu 1 dakika içinde trene inenler ve binenler arasında herhangi bir karışıklık ya da kaos olmadı.

Tokyo’ya vardığımızda bir otobüs ile otelimize doğru giderken dünyanın en büyük metropollerinden birinde değil de sanki Maşukiye’de gibiydik. Trafikteki sessizlik gözlerimizi kapattığımızda bir sayfiye yerinde olduğumuzu düşündürebilirdi bize.

Orada insanların genellikle çok küçük porsiyonlarda ve yavaş yemek yediklerine şâhit oldum. Şimdi düşünüyorum da bir haftalık seyahat boyunca kilolu bir Japon’a rastladığımı hatırlamıyorum.

Bir bahçeyi gezmek için otobüsten indiğimde, elimdeki kahve bardağını atmak için çöp kutusu aradım. Ancak göremedim. Rehberimize sorduğumda terör olaylarına karşı çöp kovalarının toplatıldığını söyledi. Gayri ihtiyârî çevreme baktım. Cadde benim evimin salonu kadar temizdi. Rehberimiz gülümsedi. “Bizler çantamızda bir poşet taşırız, gün içinde çöplerimiz için bu poşeti kullanırız ve akşam eve gidince atarız” dedi. Bizim durumumuzu düşününce ben de gülümsedim.

Elektronik marketleri gezerken, her ihtiyacın nasıl titizlikle düşünüldüğünü ve buna uygun çözüm geliştirildiğini gördüm. İlimde ve teknolojide bu kadar ileri olmalarının bir tesadüf olmadığını ben seyahatte öğrendim.

Teknolojik gelişmenin ve çağa ayak uydurmanın geleneği bırakmayı şart koşmadığını, bilâkis her ikisinin de var olduğu bir toplumda insanların daha huzurlu olduğunu, birinin diğerinin yerine geçmesine gerek olmadığını canlı bir örnek ile yaşamış oldum.

*****

Japonya’dan ve Japonlardan her birimiz ayrı ayrı etkilenmiş olarak döndük. Bu güzel anı hâlâ çok tazeyken dün televizyonda bir habere takıldı gözüm. Japonya’da geceleri içinde uyunabilecek kütüphaneler açılmaya başlanmış. Geç saatlere kadar kütüphanede çalışanların eve dönmeden uyuyabilmeleri ve çalışmaya ertesi sabah devam edebilmeleri için… Kyoto sokakları, târihî tapınaklar, kimono ile gezen genç kızlar, Tokyo’daki gökdelenler, metro sistemi, zarif sunumlu yemekler, Fuji Dağı, birbirinin üstüne köprü gibi inşaa edilmiş yollar geçti gözümün önünden.

Gülümsedim.

The following two tabs change content below.

Yeşim

Allah istedi bir gün doğdum, kader ne icap ettirdiyse yaşadım ve Allah'ın takdir ettiği vade gelinceye kadar da onu yaşayacağım. Gerisi teferruat. Allah kendisinden razı olanlardan ve kendisinin razı olduklarından kılsın.

Son Yazıları: Yeşim (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın