Şükrün Misk Kokusu

Dünyaya geldiğimiz ilk andan itibaren nefes alıp vermeye başlıyoruz. Sûfîler, her nefes verişimizle ölüp aldığımız her nefesle de yeniden dirilmekte olduğumuzu söylerler. Bunu Rahman Suresi’nin 29. ayetinde anlatılan Allah’ın her an yeni bir şe’nde (yaratmada) oluşu ile irtibatlandırırlar. Rahman ve Rahim olan Allah, her nefeste bizi tekrar ve tekrar var etmektedir. Tâ ki son nefesimize kadar… Dünyada takdir edilen vaktimiz dolunca son nefesimizi veriyor ve hakikatimize dönüyoruz.

İnsanın Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğu düşünülürse insan olarak dünyaya gelmekten daha büyük bir lutuf düşünülemez. Eşref-i Mahlûkat olan “insan”ız, çok şükür! Görüp duyuyor, konuşabiliyoruz. Koklayıp tadabiliyoruz. Akıl sahibiyiz, düşünebiliyoruz. Kalbe sahibiz. Seviyor, seviliyoruz. Ve en önemlisi de Allah’ı tanıyabilme, ona kul olabilme kabiliyetimiz var. Ne var ki; Allah Teâlâ’nın ihsan ettiği tüm bu hazineleri hoyratça harcıyoruz. Bir mirasyedi vurdumduymazlığında ömür tüketiyor, o kerem sahibi tarafından her birimize ihsan edilen onca nimetin kadrini, kıymetini bilmiyor, şükretmiyoruz. İnsan olmanın, o yüce mâbûda kul olmanın hakkını veremiyoruz. Cenab-ı Hakk göz ihsan etmiş. O’nun âlemde içkin sonsuz sanatını, güzelliklerini görebiliyor muyuz? Rabbimiz kulak vermiş. Herkesten, her şeyden konuşan O’nun sesini duyuyor muyuz? Hz. Mevlânâ ‘Dinle!’ der, Mesnevî’nin ilk beytinde. Gerçekten dinliyor muyuz? Yaratan, dil lütfetmiş. Dilimizle yara açmaktan sakınabiliyor muyuz? Hakk’a dair, hakikate dair bir-iki kelâm edebiliyor muyuz? Yiyelim, içelim diye sayısız nimetler yaratılmış. Bu nimetleri muhtaçlarla paylaşıyor muyuz? Allah, akıl ihsan etmiş de ilim tahsil ederek farklı mesleklere sahip olmuşuz. İlmimize ihtiyacı olanların işini de görüyor muyuz para beklemeden? İlmimizi, meslekî bilgilerimizi aktarıyor muyuz yeni başlayanlara? Bunca dert sahibi varken kaç tanesinin derdine derman olduk? Kaç kez selâm vererek gülümsedik birine? İyilik düşünüp iyilikler yapıyor muyuz insanlara sırf Allah için? Hayır. Yeterince yapmıyoruz. O zaman hakikaten şükreden kullar olduğumuzdan bahsedemeyiz.

Sûfîler şükrün hakikati, Allah’ın verdiği nimetleri yine onun istediği yerlerde kullanmaktır, derler. Kalbin şükrünün tüm yaratılmışlara iyilik düşünmek, dilin şükrünün Allah’a minnettarlığı belirtmek, organların şükrünün ise Allah’a itaat etmek olduğunu ifade ederler. Gazzalî, şükrün hakikatini anlayabilmek için öncelikle var olan her şeyin nimet olduğunu ve bütün nimetlerin Allah’tan geldiğini bilmek gerektiğini söyler. Modern hayatın bize sahip olduklarımızdan çok, olmadıklarımıza odaklanmamızı telkin ettiği hayatlarımızda, Cenab-ı Hakk’ın bize ihsan ettiği sayısız lutuf ve nimetlerin farkında bile değiliz. Mesleğimizde kariyer yapmak ve para kazanmak, bu para ile malımızı mülkümüzü arttırmak, harika çocuklar, ideal bir eş sahibi olduğumuzdan dolayı beğenilmek, takdir edilen bir insan olmak için planlar yapıyoruz ve bunları titizlikle uyguluyoruz. Ancak bütün bunlar için gereken sağlığı, ilmi,  parayı, eşi dostu ihsan eden yüceler yücesini hatırlamıyoruz bile. Sahip olduklarımızın ‘hakkımız’ olduğunu düşünüyor, bunları kendi istek ve çabamızla kazandığımızı zannediyoruz. Bu isteği ve isteğe ulaşmak için gereken işleri yapma gücünü vereni görmüyoruz.

Sûfîler şükür ile şükredilecek nimetler artaacağını vurgularlar. Bunun için Hz. Mevlânâ, “Şükretmek, nimet memesini emmektir. Meme dolu olsa bile emmezsen süt gelmez. buyurmaktadır. Abdülkadir Geylânî Hazretleri de “O’na şükretmenin misk kokusu, ancak ruh elbiselerinin ceplerinde kokar’ buyurur.

Ruh elbiselerimizin misk kokması niyâzıyla…

 

The following two tabs change content below.
0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın