GÜLHANE’DE BİR GİZLİ HAZİNE: ÜNSÎ HASAN ŞA’BÂNÎ

Gülhane Parkı’nın karşısındaki tramvay durağının hemen arkasında Sirkeci’ye kıvrılan köşede, her gün önünden onbinlerce insanın gelip geçtiği -ama belki de hiç farkında olmadığı- kırmızı tuğlaların arkasında medfûn bir gizli hazine: Ünsî Hasan Hazretleri.

1645 yılında Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde doğan Ünsî Hasan Efendi; ilk öğrenimini memleketi Kastamonu’da yaptı. Daha sonra İstanbul’a gelerek medrese öğrenimi gördü ve yirmi yaşında müderris oldu. Genç müderris, 1665’li yıllarda Ayasofya Camii’nde Beyzavî Tefsiri ile Mesnevî-i Şerîf okutmaya, meclisine gelenlerin soruların cevaplayıp müşkillerini halletmeye başladı.

Ünsî Hasan Efendi, tasavvufa intisabından önce zühd ve takvâ sahibi, ilmiyle âmil ve medrese tahsili ile meşgul olan bir şahsiyetti. Babasının bir Bayramî olması münasebetiyle sûfîyane hayata yabancı değilse de, böyle bir yaşantının içinde de değildi.

Bir arkadaşı vasıtasıyla Üsküdar’daki Eski Vâlide Tekkesi’nde Karabâş-ı Velî Hazretleri’yle tanışan Ünsî Hasan Efendi, intisabından sonra çetin bir mücâhedeye girdi. Onun bu mücâhede azmi hakkında şeyhi Karabâş-ı Velî’nin, “Otuz iki bin âdem elime yapışıp bey’at etmişdir ve altı yüz seksen beş halifem vardır, içlerinde Ünsî Hasan Efendi gibi ârif-i billâh, sâhib-i sır ve vâkıfü’l-hakâyık bir başkası yoktur.” dediği rivayet edilmiştir.

Hasan Ünsî Efendi, mânevî mertebelerden tevhîd-i zâta gelip Hû esmâsını sürmeye başlayınca şeyhi Karabâş-ı Velî tarafından siyah tâc-ı şerif giydirilerek, kendisine kisvenin ta’zim, tekrîm ve hıfzında aşırı özen göstermesi tembih edildi. Ünsî, kendisine bu makamın telkin edilmesinden kısa bir süre sonra da hilâfete mazhar oldu (1664).

Aydınoğlu Tekkesi’ne nakledilinceye kadar evlenmemiş olan Hasan Ünsî, daha sonra dostlarının ısrarı ile saliha bir hanım ile evlendirildi. Ünsî’nin bu eşinden Fâtıma isminde bir kız çocuğu oldu. Ancak Fâtıma büyüyüp bulûğa erdikten sonra babasını terk ederek Tophane’de Firûz Ağa Hamamı’nda dellâke oldu ve ömrünü bu meslekte geçirdi. Ünsî Hazretleri cemâl yönü ağır basan bir şeyh olmakla birlikte, kızının zâviyeyi terk etmesinden pek mahzûn oldu ve bundan sonra celâl üzere yaşadı.

Seksen bir yıl gibi uzun bir ömür sürmüş olan Hasan Ünsî, 10 Safer 1136/1723 Pazartesi akşamı saat 6:00’da dünyasını değiştirdi. Gülhane Parkı’nın karşısında Aydınoğlu Tekkesi adıyla bilinen üzeri kurşun kaplı kârgir taş türbede medfûndur.

Hasan Ünsî, aynı zamanda kendi vefatına tarih düşüren veya konuşmalarında vefat tarihini ima eden ender sûfîlerden birisidir. Vefatına düşürdüğü tarihlerden birisi şudur:

“Bildi ömri târihin oldı Hasan gamdan esen
Bih ni’am dâr muttakîn-i evc zihî cay-ı hasen.” (1136/1723)

Ünsî, bir rubâîsinde de yaşını bildirmiş ve hangi yılda vefat edeceğini lâfzen beyan etmiştir:
“Bin yüz otuz altı senesi vifâk
Erişdim seksen bire bi’l-ittifâk
Çün ömür bunda tamâm oldu hemân
Hicret etdim dosta bundan bi’r-rifâk.”

Devrinde İstanbul şeyhlerinin en saygınlarından olan Hasan Ünsî, zühd ve takvâ ehli bir sûfîdir. Münzevî yaşamayı seven, duâsı makbul hâl sahibi kişilerdendi. Aydınoğlu Tekkesi’ne geçtikten sonra kırk bir sene içinde sadece üç kez dışarıya çıkmıştı.

İslâmiyet’in emirlerine uymakta çok titiz davranan Ünsî Hazretleri, sevdikleriyle sohbet ederken ezan okunsa hemen; “Önce namazı kılalım, sonra sohbetimize devâm ederiz.” derdi. İkindinin ve yatsının sünnetlerini terk ettirmez; öğle ve yatsının son sünnetlerinin de dörder rek’ât kılınmasını tembih ederdi. Teheccüdü asla terk etmez, talebelerinden biri kalkmasa onu îkâz ederdi. Nefsiyle mücâdelede önde giden talebelerini kıymetli tutardı.

Ömrünü sürekli riyâzet ve mücâhede ile geçiren Ünsî, kendi ifadesiyle, “altmış sene ayaklarını uzatıp yatmamış”, geceleri kâim, gündüzleri sâim bir kâmildir. Dervişlerine, “Ben riyâzet ve mücâhede üzere ömür geçirdim, nice günler aç kaldım ve yirmi yaşımdan beri bir yanım üzere yatmadım ve ayaklarımı uzatmadım, bunlardan maada nice meşakkat ve mihnetler çektim ki, söylesem inanılmaya.” derdi.” Gerek sülûkunda ve gerekse sülûkundan sonra aç ve susuz çok büyük emekler çektiğini anlatmaktadır.

Mâneviyat yolunda büyük bir mücâhede potasından geçen ve nefsini güzel ahlâk ile bezeyen Ünsî’nin kapısı, sadece gönül hastalarına değil, beden hastalarına da açıktı. Öyle ki, nefesi hastalara şifâ ve bakışları sulûk ehline kimya idi. Dile getirdiği husus sûrete bürünür, ağzından çıkan her söz vücûda gelir; tasarruf ehli, sûri ve mânevî keşif sahibi bir kâmildi.

Sohbetlerini şeriat makamı üzere yapar, ahadiyyet ve vahdet-i vücûd sırlarını dile getirmez, sadece îmâ ile yetinirdi. Meclisinde tevhîd sırlarıyla ilgili olarak kimseye bir söz söyletmezlerdi. Başına Halvetî-Şa’bânî erkânı üzere siyah tâc sarınır, üzerinden de beyaz risâle sarkıtırdı. Eski, fakat temiz bir elbise ve ayağında eski bir pabuçla dolaşırdı. Gösterişli ve kıymetli nesnelere itibar etmezdi. Dervişlerine alaca kaftan, süslü ve pahalı giyecek giymemelerini tavsiye ederdi. Ancak giyen olursa her hangi bir şey söylemezdi. Sırtına geçirdiği elbiseyi parça parça oluncaya dek çıkarmazdı. Bir elbisesini kırk beş sene giydiği bilinmektedir. Onu da, ısıtmadığı için çıkarmak zorunda kalmıştır.

Hasan Ünsî, genellikle seccâde üzerine, nâdiren de minder üzerine oturur ve yastığa dayanmazdı. Sürekli abdestli dolaşır, her abdest aldığında ayaklarını yıkar, mest giyip üzerine mesh etmezdi. Ömründe soyunup yatmamış, gece veya gündüz kimse uyurken görmemiştir. Vakitli vakitsiz yanına ne zaman gidilse, “Hû ” diyene kapısını açardı.

Hasan Ünsî irşâd ile görevlendirilip İstanbul’a gönderildikten sonra, 1664’ten 1683 senesine kadar yani on dokuz seneden fazla Acem Ağa Camii’nde oturmuş, bu tarihten sonra da Saçlı Emir veya Aydınoğlu Tekkesi diye anılan tekkede bulunmuştur.

Tarihî seyri içinde çok önemli bir konuma sahip olan Aydınoğlu Tekkesi, 1509 yılında Tebriz’li Muhyiddîn Mehmet Efendi tarafından yaptırılmıştır. Evveliyatında Halvetî tekkesi olan mekân, bir dönem Kadirî, Hasan Ünsî’nin nakliyle Şa’bânî, daha sonra Cerrâhî, en nihayet de Enverî Tekkesi olarak görev îfâ etmiştir. Tekkenin son şeyhi olan İzzî Efendi’nin postta olduğu sıralar tekke ve zâviyeler ilgâ edilince, Aydınoğlu Tekkesi de kapanmıştır. Tekke hakkında İslâm Ansiklopedisi’nin “Aydınoğlu Dergâhı ve Mescidi” maddesinde Baha Tanman tarafında detaylı bilgi verilmektedir.

Şeyh Hasan Ünsî’nin bilinen dört eseri bulunmaktadır:

Dîvân:
Şiirlerinde “Ünsî” mahlâsını kullanan Hasan Ünsî’nin bizzat telif ettiği tek eseri Dîvân’ıdır. Divan’da hece ve aruzla yazılmış dört yüzden fazla şiiri bulunmaktadır. Ömrünün son günlerinde dervişi İbrahim Hâs’a, dağınık haldeki şiirlerinin, vefatından sonra yazılış sırasına göre tertibini vasiyet etmiştir. Dîvân’ın bilinen iki nüshası bulunmaktadır. Bu eser, “Ünsî Hasan Şa’bânî – Dîvân-ı İlâhiyat” adıyla yayınlanmıştır.

Kelâm-ı Azîz:
Bu eser Ünsî’nin sohbetleri sırasında tutulan notlardan meydana gelmiştir. Eserin başında İbrahim Hâs tarafından kaleme alınmış olan Karabâş-ı Velî ve Ünsî’nin biyografileri bulunmaktadır. Bazı sohbetlerden Ünsî’nin erkânı ile ilgili bilgiler de elde edilmektedir.

Sırr-ı Ahadiyyet:
Kaynaklarda Ünsî’nin Sırr-ı Ahadiyyet isimli bir eserinden söz edilmektedir. Arapça olan bu risâlede ahadiyyet, vâhidiyyet ve yaradılış sırrı açıklanmaktadır.

Etvâr-ı Seb’a:
Bu risale de tıpkı Sırr-ı Ahadiyyet’teki gibi Hasan Ünsî’nin bir sohbetinden Arapça olarak derlenmiştir, nefsin yedi tavrı ele alınmaktadır.

Halvetî–Şa’bânî yolunun zirve şahsiyetlerinden Pîr-i Sânî Karabâş-ı Velî’nin terbiyesinde yetişmiş olan Ünsî Hasan Efendi, aynı yolun müstesna, ancak bir o kadar da meknuz bir mürşididir. Gayretini tasavvufî eserden çok insan yetiştirmeye teksîf eden hazret, yerini halifesi İbrahim Hâs’a bırakarak Hakk’a yürümüştür. Himmetleri üzerimizde hâzır olsun.

 

 

Kaynakça

Cemal Kurnaz ve Mustafa Tatcı, Şeyh Hasan Ünsî (ö.1136/1723), www.tasavvufdergisi.net
(10 Aralık 2016).

İbrahim Hâs, İnsan-ı Kâmil Sözleri, Haz. Mustafa Tatcı ve İbrahim Özay, H Yayınları, 2004, İstanbul.

İbrahim Hâs, Tasavvufî Mektuplar, Haz. Mustafa Tatcı, H Yayınları, 2005, İstanbul.

İbrahim Hâs, Tasavvufî Konuşmalar (Risâle-i Mükâleme-i Hâs), Haz. Mustafa Tatcı, H Yayınları, 2016, İstanbul.

İbrahim Hâs Şa’bânî, Hasan Ünsî Halvetî ve Menâkıbnamesi, Haz. Mustafa Tatcı, H Yayınları, s. 89, 2016, İstanbul.

M. Baha Tanman, Aydınoğlu Tekkesi, DİA, C: 4, s. 238-239, 1991, İstanbul.

Muhammed Bâkır Köse, www.dünyabizim.com (Erişim Tarihi 16 Ocak 2017).

Ünsî Hasan Şa’bânî, Dîvân-ı İlâhiyat, Haz. Mustafa Tatcı, Sahhaflar Kitap Sarayı, 2004, İstanbul.

Ünsî Efendi Hazretleri, www.evliyalarımız.com (10 Aralık 2016).

Ünsî Hasan Şa’bânî, Kelâm-ı Azîz (Bir Erenin Söyledikleri), Der. İbrahim Hâs, Çev. ve Sad. Mustafa Tatcı ve Cemal Kurnaz, Sûfî Yayınları, 2011, İstanbul.

 

 

Ercan Tanrıtanır’ın 1. Uluslararası Tasavvuf Araştırmaları Lisansüstü Öğrenci Sempozyumu’nda sunduğu bildirisinin özet versiyonudur. 

The following two tabs change content below.

Nefes Arşiv

Nefes Akademi; tasavvufî bilginin güvenilir kaynağı...
0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın