En Güzelin Sanatı

İbnü’l Arabî Hazretleri’nin Mânevî Seferler kitabı incecik bir kitap. Onu bir hevesle okumaya başlamaya çalışmıştım. Kitap, bildiğimiz Türkçe… Hadi bilmediğim kelimelere de sözlükten baksam, aslında anlayabileceğim cümlelerdi hepsi. Bense o kitabı sayfa sayfa değil, paragraf paragraf okumaya çalışmıştım. Bazen ise cümle cümle… İncecik bir kitabı okuyabilmem çok, çok uzun zaman sürmüştü.

Belki İbnü’l Arabî için terimlerden, özel başka şeylerden bahsederek bu durumu hafifletici sebepler bulunabilir. Sâmiha Ayverdi’nin romanları ise dışarıdan bakılınca aslında bu tarz eserler gibi de değildir. Bu romanları ele aldığımızda, bildiğimiz edebiyat çalışması, bildiğimiz roman işte, denilebilir, öylece de okunabilir. Tıpkı Mesnevî-i Şerif’e de, beyitlerden, hikâyelerden oluşan bir edebî çalışma gözüyle bakılabileceği gibi.

Sâmiha Ayverdi’nin romanlarını okumak da, İbnü’l Arabî’yi, Mesnevî’yi okumak gibi. Kolay iş değil. Ben ilk olarak Yaşayan Ölü’yü okurken sanırım dört kez kadar tekrar başa dönmüş ve yeniden okumaya başlamıştım. Oturmayan bir şeyler olduğunu hissediyordum, mânâsı açılmıyordu, ne kadar okusam da söylenenleri anlamıyordum. En sonunda Yaşayan Ölü’yü bırakıp Batmayan Gün’ü okumaya başladım. Galiba benim için Sâmiha Ayverdi külliyatı kapısının anahtarı Batmayan Gün’dü. Onu okuyup bitirdikten sonra diğer kitaplara geçebildim. Bu durumu “kitabın ağır bir dili var” gibi sebeplere dayandırmaya çalışmanın, böyle izah etmenin doğru olmayacağını düşünüyorum. Dilinden ziyâde içerdiği mânânın ağırlığı var. O mânâ da onu alacak müşterisine ve doğru zamanlamaya göre tartıp veriyor kendisini.

Sâmiha Ayverdi’nin Türkçesine, belki Türkçe’nin kendini kanıtlaması adına bir örnek gözüyle bakılabilir. Dilimizin enginliğini ve zenginliğini kendisinin eserlerinde seyretmek ayrı bir tattır. Türkçenin kemâlini onun kaleminde görebiliriz. Üstelik Sâmiha Ayverdi’nin kaleminde anlatım biçimleri, cümle yapıları, kelimelerin âhengi öyle bir şekle girer ki, onları her okuyan kendi anlaması gereken şeyi anlayabilmektedir. Bazen de aynı cümlelerini, aynı kitaplarını tekrar okuduğumuzda bambaşka şeyler anlayabiliriz. Sanki o cümleyi, o kitabı ilk kez okuyormuşuz, daha önce orayı hiç okumamışız gibi gelebilir. Sâmiha Ayverdi’nin anlatımındaki katman katman derinlik, biz değiştikçe örtülerini bize birer birer açmaya başlar. Hangi gün ve zamanda olursak, o günün, o zamanın şartlarına ve o günkü bize hitap edebilmektedir.

İbnü’l Arabî’nin ciltlerce eseriyle anlattıklarını, koca Mesnevî’nin anlattıklarını ve verilmesi gerekli her ne varsa hepsini Ken’ân er-Rifâî süzgecinden geçtikten sonra bize romanlarının içinde, bir hâli anlatışıyla, bir soruyla, bir cevapla verebilmektedir. Okuyucusuna Kur’ân-ı Kerim’deki mânâdan başka bir şey vermeyen ama bunu da edebiyat romanıyla kimseye fark ettirmeden verebilen bir yazardır o. Hiç bilmeyen biri, dinli, dinsiz, kim olursa olsun onun romanlarını okuyup kendine lâzım olanı oradan alabilir.

Sâmiha Ayverdi’nin sanatı, irşâdının sanatından başka nedir? İbnü’l Arabî’nin bütün yazdıklarını Hz. Peygamber’den bir kerede alıp sadece onları aktararak emredilen vazifemi yerine getirdim, deyişi gibi; Hz. Mevlânâ’nın, ben şiir yazmam, şiirde şuur vardır, deyişi gibi o da “keşke kalemime hükmüm geçseydi” diyerek aslında eserlerinden hiçbirini kendine mahsus bir şuur ve iradeyle yazmadığını da bize açık etmiştir.

The following two tabs change content below.

Elif Hilal Doğan

1987'nin Temmuz'unda, Elazığ’da dünyaya geldim. Çocukluğum babamın görevi nedeniyle farklı yerlerde geçti. Halkla İlişkiler ve İşletme eğitimi görürken 2007’de e-ticaret sorumlusu olarak çalışmaya başladım. Bununla birlikte çeşitli kuruluşların iletişim faaliyetlerini yürüttüm. Şu anda kitap editörlüğü ve yazar danışmanlığı yaparken, eğitimime Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü'nde Tasavvuf Kültürü ve Edebiyatı yüksek lisansı ile devam etmekteyim...

Son Yazıları: Elif Hilal Doğan (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın