Emin

Bazen hayatın öyle bir yerinde duruyor ki insan, kendisine bahşedilen ile kalbinden geçen istekler farklı olabiliyor. Üstelik kişi, durumun böyle bir farklılık içerisinde olduğunu keşfetse bile kalbinin isteklerine tutunup kendine hayır görüleni kabullenmekte zorlanabiliyor. Bu ayın konusu, benimle beraber bir zamandır böyle ikilemlerde olan ve kendine işaret arayan herkese yol gösterici olsun inşaallah.

 

Hicret, hepimizin bildiği gibi kelime anlamı ile bir yerden bir yere göç etmek demektir. Lâkin bizler madde ile olduğu kadar, maneviyat ile de meşgul olmaya çalışmamızdan dolayı hicretin bir hayat tarzı olduğunu biliriz. Öyle ya… Ruhlar âleminden ana karnına, oradan bebekliğe, bebeklikten çocukluğa, ergenliğe, sonra yetişkinliğe, yaşlılığa ve ölüme geçişimiz hep hicrettir. Hattâ ölümden sonra bile berzah, haşr, mizan ve sırata devam edecektir seyrü seferimiz.

 

Ne var ki, insan olmanın psikolojisi içerisinde bizler, çoğu zaman yukarıda bahsi geçen kaçınılmaz geçiş evrelerinde dahi korku, telâş ve endişe duyabiliyoruz. Bunun yanısıra, bir ev değişikliği, bir iş değişikliği, yahut bir gereç yeniliği sözkonusu olduğunda da kolaylıkla strese girebiliyoruz.

 

Ben meselâ gurbette olduğum süre boyunca en az sekiz defa coğrafya ve üçünde kıta değiştirmiş olmama rağmen, her yeni “göç” vakti geldiğinde taze bir tedirginlik içinde buluyorum kendimi. Bu zamanlarda aklım hemen devreye girip “Şşşt… Bana bak: Hicret edeceksin ama gideceğin yer tanımadığın, yabancısı olduğun bir yer: Nasıl alışacak, nasıl tutunacaksın?” diye bana vesvese dolu sinyaller göndermeye başlıyor.

Bugün örneğin, kendi şirketimde, kendi işimi yaparken bir yandan kurumsal bir şirkette uzun zamanlı bir iş arayışından olmamdan dolayı aklım ara ara devreye girip “Acaba önümüzdeki aylarda geçimini sağlayabilecek misin? Acaba ailen hala seninle gurur duyuyor mu? Acaba piyasada ismin unutulmaya mı başladı? Acaba eşin seni hâlâ başarılı (ve bu yüzden çekici) buluyor mu?” vs. gibi bir sürü soru ile beni sınamaya devam ediyor.

 

Böyle zamanlarda kendimi yakalayıp aklıma diyorum ki: “Ey akıl, biz bilmiyor muyuz ki, bize bu aklı, bu gönlü, bu aşkı lâyık gören Hak, bizi asla yarı yolda bırakmaz? Senin bitmez tükenmez bir sabır ile sorduğu sualler, sadece benlik hevesinden. Var git, ötelere, ben Allah’ımdan eminim.” Zîra Nîsâ Sûresi’nde söylenildiği gibi “Kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde gidecek, barınacak birçok yerler bulur, genişlik de bulur (En-Nîsâ 4/100)”, öğrenmişiz bir kere.

 

Demek ki hicret, sadece fiziken bir yerden bir yere göç etmek değil, aynı zamanda, aklen ve kalben, her fırsatta daha iyinin, daha güzelin arayışı içinde olmaktır. Belki de daha ötesi, benlikten, günahkâr ve kalp kıran davranışlardan, zulümden ve zulümkârlardan arınarak hayra, iyiliklere, rahmet dolu söz ve davranışlara, Hak dostu kimselere doğru göç etmeyi de temsil etmektedir.

 

Rabbim hepimize idrak etmeyi nasip etsin inşaallah.

 

The following two tabs change content below.

Sesil Pir

İstanbul Türkiye doğumlu. İnsan Kaynakları ve Endüstriyel Psikoloji uzmanı. İnsan Kaynakları bölüm yöneticiliği ve kendi kurduğu danışmanlık şirketinin ortaklığını yaparken aktif olarak organizasyonların, bireyler, takımlar ve liderler üzerinden gelişimine çalışmakta. Aşk'a aşık, lütuf bildiği her nefesin borcunu ödeme derdinde. Yirmi senedir uzak yaşadığı ülkesine dair en çok ezan sesini ve pastane kokusunu özlemekte. Ara ara, deniz kenarında bir yerlerde, en sevdiği hayvanlar olan fillere yakın, bol bol bezelye yiyerek yaşamayı hayal etmekte. İsviçre'nin Basel şehrinde ikamet etmekte. Evli, henüz çocuk sahibi değil.

Son Yazıları: Sesil Pir (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın