Hicret İçinde Hicret

Bir umre ziyaretim sırasında seyahatimize rehberlik eden hocalardan biri “aslında hicret, bir yerden bir yere tekrar dönmek niyetiyle göç etmektir” demişti.  Beni bu anlatım çok etkilemişti. Mekke’den, yani zulüm gördüğü, ama bir yandan da doğduğu şehirden ve çok sevdiği Kâbe’den, yabancı bir şehre, Yesrib’e göç etmişti Efendimiz. Yesripliler O’na kucak aşmış ve sevgiyle karşılamışlardı. Yesrip, Peygamberimiz gelince Medine yani “Medenî” olmuştu. Bunun içindir Medine, Mekke’ye göre daha cemâlli bir şehirdir; onlar Allah’ın halifesine kucak açmışlar, Peygamber de nuru ile şenlendirmiş Medine’yi. Efendiler Efendisi Peygamberimiz Mekke’ye tekrar dönmüş, haccını edâ etmiş ve Medine’ye dönmüştür; yani hicretinden sonra niyetlendiği gibi Mekke’ye, Allah’ın evine tekrar dönmüştür.

***

Hicret  hâdisesi sadece  mekânsal değildir; içimizde de zuhur edebilir, âcizâne fikrime göre… Eğer hayvaniyetten kurtulup insan makamına erişmek istiyorsak, nefisten ruha göç etmek gerek. Bir başka deyişle, akıl denen karmaşık ve kısıtlı yerden gönle doğru,  yani Allah’ın nurunun parladığı yere doğru sefere çıkmak lâzımdır.

Nefis, cüz’î akıl ile kardeş gibidir. Akıl, nefsi beslemek için bahâneler uydurur. Vesvese ve kendince kurduğu mantık ile kandırır nefsi… Nefis ise kanmak için kendini haklı çıkarmak için hazırdır zaten. Buradaki cüz’î akıl ve nefis  “BEN haklıyım, BEN biliyorum” diyen egomuzdur. Akıl vesveseleriyle kafamızı daha çok  karıştırır, oysa biz huzurlu olma  arzusundayızdır. Nefsimiz ve aklımız ise kolkola vermiş, kendilerini yüceltme derdindelerdir.

İşte bu kısırdöngü içindeyken, hayatımız istediğimiz gibi gitse de huzursuzuzdur. Gönle doğru adımlar atarken, ışığı taşıyan bir kâmil insanın peşine takılmalı ve çetrefilli yollara dalmamalıdır. O bizi kendi içimizde yolculuğa çıkartıp maksadımıza erdirecektir. Akıldan gönle doğru yolculukta insanın içinde bir tedirginlik olabiliyor, ama her adımda aydınlığa biraz daha yaklaştığını hissediyor insan.  Tedirginlik, yerini huzura bırakıyor. Gönlün içine girince orada Allah aşkından başka bir şey olmadığını görüyorsun. Aklın ise bu işe akıl erdiremez, ama sesi kısılmıştır artık. Eskisi kadar rahatsız etmez seni, çünkü sen artık gönlünde cennetinde huzurlusundur.

Ama tekrar akla geri dönmek ve onu Allah’ın aklına yani küllî akla katmak istersin. Yoksa eksik kalır bir parçan. Gönülden akla doğru tekrar sefere çıkarsın, artık değişmişsindir ve  gönlün nuru ile gidersin aklına, aklın akıllı ise itiraz etmez boyun eğer küllüne. Akıl gönle bir secde etti mi, katar kendini Allah’ın aklına. Böylece insan makamına erişir beşer. Tabiî burada anlattığımız gibi kolay değil bu, aslında belki de zor da değil… Kimileri için bu bir öncelikle nasip, sonra da gayret işi.

Allah hepimize hicret yolllarını açsın. Vesvese ve nefsâniyeti bırakıp göç yollarımızı Allah hep açık tutsun. İnşaallah biz de nasipliyizdir gönlümüze gidip oradan da cüz’î aklımızı külle rapt etmeye…

Allah zorlaştırmasın, kolaylaştırsın inşaallah.

Âmin.

The following two tabs change content below.

Banu Büyükcıngıl

Kendimi tanımak sevdasıyla yola çıktım. Sonra bu yolculukta parça parça olduğumu hissettim. Aramak, önce kendimi parçalara ayırmak mı demekti bilmiyordum. Sanki karanlıkta bir balçık çamurunun içinde yol almaya çalışıyor ve üşüyordum. Bir zaman sonra karşımda bir ışık gördüm, gayrı ihtiyari ışığa doğru yürüdüm. Işığın içinden geçerek cennet tasvirlerine benzeyen bir bahçenin içine aktığımı hissettim. Bu bahçenin içinden de cennette olduğu gibi dört nehir akıyordu; bal nehri, şarap nehri, süt nehri ve su nehri. Bu cennet bahçesi İnsan-ı Kamil'di. Onu farkettiğim günden beri, yaşadıklarımı ve hissettiklerimi Her Nefes Dergisi'nde paylaşmaya çalışıyorum.

Son Yazıları: Banu Büyükcıngıl (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın