Dâvâ Adamı

“Dâvâ adamı olun.”
Sâmiha Anne’nin gençliğe tavsiyesiydi, okuduğum kitaplarından birinde böyle buyurmuşlardı. Ben o cümleyi okurken kendisini bu fânî gözlerle görmeden âşık olmuştum. İçimde hissetmiş, bağlanmıştım. Kimseyi kırmadan, incitmeden, içinde hedefine doğru kararlı bir şekilde yürümek, sırât-ı müstakim kadar şaşmaz olmak, “doğru” olmanın horlandığı, ayıplandığı günümüzde “doğru” olmak…
Nereden geldiğimizi ve ne olduğumuzu sonradan uydurulmuş âyet gibi görülen tabulardan, kitaplardan değil, esas olandan öğrenmek… Bugünü yaratmada geçmişte kurulan o müthiş medeniyetin evlâtları olduğumuz duygusunun yerleştirilmesi… İşte bunlar hep onun güzel eserlerinde hâlen yaşıyor. İrşad, sır olunca daha mı güzel oluyor?
Yüz sene önce bütün toprakları istilâ edilmiş, muâsır medeniyetlere uyma bahânesiyle dili yok edilmiş, kendi dedelerinin ninelerine yazdığı aşk mektuplarını okuyamayacak duruma gelmiş, müthiş medeniyetinin kafası giyotinde kurban edilmiş, her köşe başında bulunan ve insanını harmanlayan mânevî kurumlarına balyoz indirilmiş, ümmeti birleyen kurumu yok edilmiş, senelerce uyumuş- uyutulmuş bir milletin çocuğu olarak ben Gazze’yi unutmadım, Bosna’yı unutmadığım kadar. Senelerce Peygamber Efendimiz (s.a.v) Arap ırkının mensubu olmasına rağmen, planlı-programlı bir şekilde bilinçaltımıza işlenen “pis Araplar” sloganını unutmadım, “kardeşim” Arapları unutmadığım kadar. Balkanları da unutmadım… 1915 diye bağırırken tek dişi kalmış canavar, milyonlarca Türk’ün Anadolu’ya kaçarken katledilişini unutmadım. Unutmamalarıma karşı ümmetini unutanları da unutmadım, unutamıyorum, unutmayacağım.
Bosna’da 90’ların ortasında, -ironiktir, adına Zeus’un metresinin ismini verdikleri o “iffetsiz” kızın kıtası olan “medeniyet beşiğinde”- milyonlarca insanın sırf Müslüman diye katledilişini unutmadım. “Şimdi Türk’ten intikam zamanıdır” diyip Srebrenica’ya giren o komutanı unutmadım.
İşte Gazze seni de unutmuyorum.
Peygamberi gözlerinin önünde denizleri yaran, sayısız mûcize gösteren, halvete çekildiğinde de kendi elleriyle buzağı yapıp tapanı unutmadığım gibi unutmuyorum seni Gazze.
Kudret helvaları, bıldırcınlar Rabbin izniyle göklerden inerken, yetinmeyip nimet beğenmeyen, nefsinin kurbanı o kavmi unutmadığım gibi unutmuyorum seni Gazze.
Gazze sokaklarında bir umudun yansıması olan, gençliğimize belki de kim olduğunu en güzel öğretebilecek, hangi mirasın sahibi olduğunu, sorumluluğunun ne kadar büyük olduğunu hatırlatabilecek o duvar yazısını da unutmuyorum. Düşmanın ellerinin kirlettiği, kurşun yaralarının hasar verdiği ama öldürmediği ecdad duvarlarındaki “Ottoman will come back” haykırışını.
Seni unutmuyorum Gazze.
Aklımdasın, memleketimin tevhid çekilen tekkelerinde…
Gül gibi geçinip gittiğimiz taşlı, bakımsız ama mutlu kaldırımlarında…
Stüdyo dairelerinde değil, hep beraber anamla, babamla, zevcemle, Allah’ın emâneti güzel yavrularla yaşadığım o rutûbetli konaklarda…
Boğaz’da, Rumeli’de, selâ sesleriyle Hicaz’da, Kızıl Sakal’ın diyarı Kuzey Afrika’da…
İşte biz böyle unutmaya unutmaya, gün olur belki sana döneriz Gazze.
Selâm ve muhabbetler ile…

 

The following two tabs change content below.

Mehmet Can Taşçı

Son Yazıları: Mehmet Can Taşçı (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın