Çok şükür ki bir Ramazan ayına daha eriştik… Her Nefes’in bu sayısında Cemâlnur Sargut Hocamızla, yeni basılan “Ruhu Allah’a Yükselten Oruç” kitabı dolayısıyla Ramazan ayının mânâsını, orucun hakikatini, nefisle mücadeledeki yerini, açlığın maddî-mânevî yararlarını ve Kur’an’ın Ramazan ayında inmesinin arkasındaki hikmeti konuştuk.
Müge Doğan: Hocam, Oruç adlı kitabınızda Ramazan lâfzının mânâsıyla ilgili “Ramaza kızgın taşlar mânâsına gelir” şeklinde bir ifade var. Bir yerde de “Ramazan lâfzı ‘ramaz’ kökünden gelir, bu da güz yağmuruna verilen isimdir” denmiş. Bu her iki anlamı Ramazan ayının bize öğretmen istediği mânâ ile nasıl ilişkilendirirsiniz?
Cemâlnur Sargut: Ramazan bir kere kesinlikle sizin kullandığınız gibi tek başına kullanılmaz. Çünkü Allah’ın ismidir. Dolayısıyla kızgınlık günahların erimesini sağladığı için, sabrın zor bir şey olduğunu ama bu sabrın sonucunda da o kızgınlıkla günahların erimesini sağladığı için kızgınlık ile Ramazan birleştirilmiştir. Dolayısıyla Allah indinde bizim nefsimizle yaptığımız mücadele, direkt Allah tarafından değerlendirilip mükâfatlandırılır. Ramazan’ın hakikati budur. Güz yağmuru gibi olması da eriyen günahların yağmurla beraber vücudumuzdan çıkarılıp atılmasını gösterir ki vücut tamamen temizlenir ve Ramazan bittiği zaman insan vücudunda ne alışkanlıkların eserleri ne de günahların eserleri kalır. Dolayısıyla insan Allah’ı ile irtibat kurar, Allah’ına doğru yükselir, yücelir. Kendi nefsinden uzaklaşır, hakikati olan ruhuna yönelir. Vicdanı çalışmaya başlar ve basiret gözü açılır. İşte bütün bunlar, orucun insan sağladığı bir güzellik. Bunun yanında da Ramazan ayının mübârekliğini anlatır.
Müge Doğan: Oruç tuttuğumuz bu ayı kendi ismiyle şereflendirmiş; bu durumu “Oruç benim içindir” hadisiyle nasıl ilişkilendiririz?
Cemâlnur Sargut: Şimdi aslına bakarsan Recep-Şaban-Ramazan üç önemli aydır. Mutasavvıflar Recep ayının Allah’ın ayı olduğunu ve dolayısıyla kendi hakikatini ortaya koyduğunu, Şaban ayının Peygamber’in ayı olduğunu ve Peygamber’de tecelli ettiğini, onun için bet bereket ayı olduğunu, Ramazan ayının ise kulun ayı olduğunu ve Allah’ın kulda tecelli ederek kendinden kendine ihtiyaçsızlığını gösterdiğini anlatır. Dolayısıyla Allah’ın kulundan tecellisi dünyanın yaradılış sebebidir. Bu bakımdan da oruç, sanki dünyanın yaradılış sebebinin açığa çıktığı aydır. Ve Allah kulundan kendi ihtiyaçsızlığını âşikâr ederse -Samed sıfatını –kul Allah’ın bir ismine benzemeye çalışır. İhtiyaçsız olmaya gayret eder. Hiç olmazsa belli saatler içerisinde… Bir de edebi hâl edinirse –ihtiyaçsızlığının yanısıra- yani öfkelenmez, kızmaz, içinden kötü şeyler geçirmez, kin tutmaz, nefret etmez, kimse aleyhine konuşmaz, kimseyi küçük görmezse o zaman Allah’ın kulda tam tecelli ettiği ortaya çıkar. Bu da kul için en büyük mükâfattır.
Müge Doğan: Yani bu ancak onun tenezzülüyle olan bir şey…
Cemâlnur Sargut: Ancak onun tenezzülü … Ama işte aşk o tenezzülü sağlar. Yani Allah aşkı o tenezzüle davetiye çıkarır adeta… O şekilde onu sağlar.
Müge Doğan: Peygamber Efendimiz “Bu, öyle bir aydır ki evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem azabından kurtulmaktır” diyor. Bu mânâyı açar mısınız?
Cemâlnur Sargut: Şimdi bir kere rahmet demek, Allah’ın tekrar insanı var etmesi demek… Tekrar tekrar her nefeste yeniden var eden Allah, rahmetiyle tecelli ettiği için biz her nefes yeniden diriliriz. “Evveli rahmet” demek, bizi Allah’ın affa, mağfirete, kendi hakikatinin ortaya çıkışına hazırlaması demektir. Recep ile Şaban aylarının hazırlayışı böyle bir hazırlayıştır. Sonra insan büyük bir zevkle Ramazan ayına girer ve Ramazan ayının ortasına doğru, gösterdiği edep, terbiye ve sabırla mağfirete ulaşır. Her yerde Allah’ı görme zevkine ulaşır. Ve sonunda da kendi varlığından arınıp temizlendiği için insanın içinde cehennemler kurulmaz. Bu dünyada cehennemde olmayan da öbür âlemde cehenneme gitmez.
Son on gün zaten Allah’ın kalplere indiği on gündür. Kur’an’ın tecelli ettiği zamandır. Bu şekilde de insan tamamen Allah’ına yönelir.
Müge Doğan: İtikâf zamanı mı deniyor buna?
Cemâlnur Sargut: Bazı insanlar Peygamber Efendimiz yaptığı için bu devreyi tamamen tefekkürle geçirirler. Buna itikâf denir. Genellikle camilerde yapılır. Kimseyle konuşmadan kendi içlerine dönerek tefekkür ederler. “Gecenin son üçte birinde ben gönüllere tecelli ederim” lâfının gerçekleştiği düşünülürse son on gün Kur’an’ın hakikati ve mânâsı bu şekilde gönüllere daha kuvvetle tesir eder.
Müge Doğan: Bu susma orucu ile birlikte…
Cemâlnur Sargut: Susma orucuyla birlikte artar… Evet.
Müge Doğan: Açlığın bedenimizdeki olumlu etkileri artık bilimsel olarak da kanıtlandı. Vücudumuza faydasının ruhumuza yansıması nasıl olur? Sadece Ramazan’da yaşadığımız bu etkiyi ne şekilde tüm aylara yayarak hayat şekli hâline getirmeliyiz?
Cemâlnur Sargut: Şimdi insanın aslında kâfir olan kısmı vücududur. Vücut olması itibariyle insan kendi vücudunu bir varlık zannettiği için küfre sürüklenir. Dolayısıyla açlık, insana ihtiyaçlarını ve varlığını unutturan bir şeydir. Bu bakımdan kendi vücudundan geçme zevkini yaşar insan… Yani yemek ihtiyacı kalkar, içmek ihtiyacı kalkar ve Allah’a odaklanır. Mutasavvıflar diyor ki, açlıkla vücudun damarları daralır ve tamamen mânâya açılır. Şunu görür ki insan, her şeyi veren yemek değil, mânevî zevklerdir; bunu idrak eder. Allah aşkıdır ve mânevî zevklerdir. Bu şekilde insan maddî hayattan ve mânevî ağırlıktan ve hayvânî tarafı olan sadece maddî varlığını, egosunu beslemekten uzaklaştığı zaman mânevî tarafı olan ruhu beslenir ve beşerlikten insanlığa doğru geçiş yapar. O bakımdan çok önemlidir.
Müge Doğan: “Oruç bir emanettir. Sizden biri emanetini muhafaza etsin” hadis-i şerifi ne demektir?
Cemâlnur Sargut: Oruç, Allah’ın insana lûtfudur. Bir emanet olarak verir yani kendi isimlerinden birini emanet olarak kulunda tecelli ettirir. Bu emanete riayet eder ve doğru kullanırsak büyük lûtfa uğrarız. Bunun için İbn Arabî Hazretleri “Oruç tuttum demek günahtır. Çünkü oruç tuttum demek ihtiyaçsızlık belirtir ki biz ihtiyaç sahibiyiz. Ancak Allah bizden tutabilir” diyor. Sadece bir tek yerde “oruç uttum” demek sevaptır. Meselâ öfkesini yendiği zaman insan “ben oruçluyum, öfkelenemem” demesi, o sevaptır, diyor. Onun haricinde günahtır diyor. Buradan anlaşılıyor ki işte oruç ihtiyaçsızlık dönemidir.
Müge Doğan: “Sahura kalkınız, çünkü sahurda bereket vardır” diyor hadiste. Ve diğer dinlerdeki oruçlardan da farkının sahur olduğunu söylüyor Peygamber Efendimiz. Neden sahur bu kadar önemli?
Cemâlnur Sargut: Bir kere sahur, birlik-beraberlik ve toplu ibâdeti gerektirir. İkincisi sahurda bereketin dağıtıldığı söylenir. Yani hemen sabah namazından önce, o sahur saatlerinde Allah’ın insanın kalbine tecelli ettiği zamandır. İbadetlerin en kıymetli olduğu, duanın kabul edildiği zamandır. Ve meselâ normal zamanda zorlanan insan sahura çok büyük bir zevkle kalkar. Bir de bütün ailenin birlikte olduğu en güzel zamandır sahur. O zaman da üç kişi Allah’ı düşünür ve Allah için bir şeyler yaparsa Allah oradadır diyor mutasavvıflar… Demek ki tam beraberlik ve birlik oluşturur. Bu bakımdan bereket saatidir.
Müge Doğan: Orucun diğer farz olan ibadetlerden farkı ne? Namazdan, hacdan ve zekâttan farkı ne olabilir?
Cemâlnur Sargut: Namaz gözüken bir ibadettir. Zekât öyle… Hac öyle… İnsanın oruç tutup tutmadığını yalnızca insanın kendi bilir. Orada Allah’la tamamen başbaşa kaldığı ve samimiyetinin yalnız Allah tarafından bilindiği bir ibadet olduğu için orucun mükâfatı bendendir diyor Allah. O yüzden de çok önemli bir ibadettir. Hakiki bir ibadettir. İnsan halkı kandırabilir ama Hakk’ı kandıramaz. Oruç, Hakk’la arasında bir ibadettir.
Müge Doğan: Kur’an-ı Kerim’in Ramazan ayında indirilmesindeki hikmet nedir?
Cemâlnur Sargut: Kur’an’ın mânâsı insanın en kendi nefsiyle mücadele ettiği zamanın zirveye ulaştığı anda insanın kalbine iner. Kur’an’ın şekli zamanla insana yavaş yavaş iner. Fakat mânâsı yani insanın âyetleri anlaması için nefsiyle mücadele edip maddî varlığından geçip mânevî varlğını ayakta tutması lâzım ki Allah’ın ilmi olan Kur’an’ı hakikatine ulaşabilsin. O bakımdan bu on gün içerisinde –on gün içinde hangi gün olduğu da bilinmez, her sene de değişir Kadir Gecesi; fakat Peygamber Efendimiz ibadetin birlik ve beraberlikte olmasının gerekliliğinin Allah tarafından emredildiğini bildikleri için ortak bir gece bulmuştur; 27. Gecesi gibi… – Aslında son on geceden herhangi biri Kadir Gecesidir.
Müge Doğan: Teşekkür ederiz hocam…