Teslimiyetin Yakınlığı

Kurb kelimesi sözlükte yakınlık anlamına gelmektedir.  Teslim ise selâm kökünden gelmektedir.  Selâm barış, güven ve emniyet  mânâsındadır. Teslim ise karşı taraftan emin olmak demektir. Bu iki terim, iç içe geçmiş, birbirine bağlı kavramlardır. Adeta birinin varlığı diğerini de var kılmaktadır. Allah’a yakın olan, O’na teslimdir. Allah’a teslim olan da O’na yakınlaşır. Sufilere göre, teslimiyet  insanı ihtiraslardan korur ve Allah’a yaklaşmasını sağlar. Bu ikisi  vücuttaki iki   ayak gididir. Farklı görünmesine rağmen bir birlik içindelerdir. Yani yürümek için önce sağ adım  atılır, sonra sol adım onu takip eder. İlk adım teslimiyettir, sonrasındaki adım ise kurbiyettir. Bunlar, Allah yolunda yürüyen sâlik için en gerekli iki vasıtadır.  

Kenan Rifâî, Mesnevi şerhinde şöyle der: “Bilirsin ki henüz yürümesini ve konuşup, istemesini bilmeyen çocukları kucaklarında, büyükler taşır. Çocuk kendisini o büyüğe teslim eden, onun verdiği yiyecekle yetinen bir masumdur. Eğer bizler de Hakk’ın katında çocuklar gibi masum kalır, kendimizi ona teslim eder ve onun vereceği nîmetle yetinirsek Hakk’ın kucağında olmanın saadetini ve emniyetini tadarız.” İşte bu saadet Hakka yakınlıktır. Nasıl ki bir bebek annesinin kucağında ona yakın ve mutludur,  kul da Hakk’a teslim olunca kendini güven ve emniyet içinde hissederek, ona yakın olma mutluluğuna erişir. Öte yandan bebek, annesinin verdiği her şeyden razıdır, annesini sorgulamaz. Onun kucağında sevgi ve şefkat içinde büyür. Sâlik de tıpkı bir bebek gibi Allah’ın verdiklerine tevekkül eder ve teslim olursa, bu saadete ulaşır. Bu saadet ve yakınlığa ulaşmanın yolu, varlık elbisesinden sıyrılmaktır. Nefsinin arzu ve isteklerinden geçen sâlik, artık Allah’ın istediği gibi yaşar. Kendi cüz’î aklını küllî akla rabt eder. Bu sürecin sonunda da tıpkı yeni doğmuş bir bebek gibi temizlenir ve masumlaşır. Hz İsa’nın “İki kere doğmayan melekûta giremez” sözündeki gibi varlık defterini dürmeden Allah’a yakınlaşılmaz. Burada ilk doğum dünyaya geliştir. İkinci doğum ise ölmeden önce ölme makamıdır. Yani kulun nefsini alt edip nefsinin ruhun emri altına girmesidir. İşte bu ikinci doğum kişinin Hakk’a kurbiyetinin delilidir.

Sâlikin Allah’a yakınlaşması için O’nun istediklerini yapması, istemediklerinden kaçınması gerekir. Ne var ki nefsin ihtiraslarından korunmak ve nefsi dizginlemek için öncelikle Allah’ın istemediklerinden kaçınmak ve O’nun istediklerini yapma gayretinde olmak gerekir. Bu da taklit ile olur der sufiler. Yani O’nun verdiği ve vermediği her şeye içten rıza göstermek mümkün olmasa bile, dışarıdan razı olmuş gibi görünmek, tıpkı bir alıştırma gibi yapa yapa yerleşecek bir davranış olabilir.  

Her ne kadar bilgi olarak bilmek kolay olsa da nefis ve ruh  mücadelesi gerçek bir cenk meydanı  gibidir. Bu hususta vazgeçmeden gayret etmek kulu ezelî nasibine ulaştırır. Hak’tan gelene teslim olarak yakınlığı arttırma ümidi ve bu mücadeleyi son nefese kadar sürdürme  gayreti, diğer mânâda istikamet üzere olmak kulu varacağı  yakınlığa eriştirir.

The following two tabs change content below.

Banu Büyükcıngıl

Kendimi tanımak sevdasıyla yola çıktım. Sonra bu yolculukta parça parça olduğumu hissettim. Aramak, önce kendimi parçalara ayırmak mı demekti bilmiyordum. Sanki karanlıkta bir balçık çamurunun içinde yol almaya çalışıyor ve üşüyordum. Bir zaman sonra karşımda bir ışık gördüm, gayrı ihtiyari ışığa doğru yürüdüm. Işığın içinden geçerek cennet tasvirlerine benzeyen bir bahçenin içine aktığımı hissettim. Bu bahçenin içinden de cennette olduğu gibi dört nehir akıyordu; bal nehri, şarap nehri, süt nehri ve su nehri. Bu cennet bahçesi İnsan-ı Kamil'di. Onu farkettiğim günden beri, yaşadıklarımı ve hissettiklerimi Her Nefes Dergisi'nde paylaşmaya çalışıyorum.

Son Yazıları: Banu Büyükcıngıl (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın