Taşsın Rahmet Deryası!

Recep ve Şaban aylarından sonra salına salına gelir Ramazan… Onbir ayın sultânı, içinde binbir güzellik ve zenginlik ile gelir. Ancak Ramazan’ı yaşamayana mânâsını göstermez. Neden geldiğini bilemezsin. Tıpkı bir gelin gibi yüzgörümlüğü ister. Gayretini oruç tutarak göstermeni ister.

Ramazan ayı, dışarıdan bakan için aç kalmaktır. Hiç yadırgamıyorum, çünkü ben de eskiden öyle olduğunu düşünürdüm.  Ama Ramazan’ın tadını alınca sanki bal yiyor gibi hissediyor insan. Yeter ki Ramazan’ın rahmetine ve bereketine açık olsun kul… Ramazan’ın dışı ile değil, mânâsını öğrenince bir anda rahmet yağmaya başlıyor insanın gönlüne.

Allah’a O’nu sevdiğimizi göstermenin bir yoludur oruç tutmak. O’nun için tutmuyoruz aslında, kendi nefsimiz adam olsun diye Allah’a tutuyoruz oruçlarımızı.  Yüceler yücesinin bizim orucumuza hiç ihtiyacı yok ki. O, ihtiyaçsız ve mükemmel olan… Biz kullar ise eksik ve kusurluyuz. Ramazan’ın  güzelliklerinden biri de bu şekilde aczimizi idrâk etmek olsa gerek. Âciziz çünkü biz mâşuka âşığız, gülün etrafında dönen bülbül gibi sevgilimizin bizden memnun ve râzı olduğunu bilmek için çırpınıyoruz. Ama hep hatâdayız ve günahtayız. Kusurumuz çok…

Allah’ım, sen bizi affet! Ramazan’ın rahmetiyle yıka gönlümüzü. Çek çıkar bizi günaha bulanmış bataklıklardan. Kuluz, gene gireceğiz günaha, ama sen yine de temizle!

Allah’ım, ben bu ay nefsime uyup istediğimi istediğim zaman yiyip içmeyeceğim, senin için nefsime kısa bir süre de olsa uymayacağım ve senin ihtiyaçsızlık sıfatın olan samet sıfatını giyinmeye kalkacağım. Boynum kıldan incedir. Ama  illâ ve illâ senin tenezzülün gerek Allah’ım. Yoksa  ben kim, oruç tutmak kim… Zaten sadece  yemek yememek değil ki mesele; kulağım dedikodu işitmeyecek, dilim kötü söz söylemeyecek, elim  harama değmeyecek…

Allah’ım sen lûtfet, dilimden hayırlı söz çıkar. Ellerimi, kulaklarımı hayırlı işlere âlet et. Sultânım Ken’an Rifâî Hazretleri’nin buyurduğu gibi “lâtifeyi lâtif söylet.” Bu ramazan ve her gün inşallah… Ramazan’ın rahmet ve bereketinden bizi ayırma. 365 güne sirâyet etsin nûru inşaallah.

Âmin.

 

The following two tabs change content below.

Banu Büyükcıngıl

Kendimi tanımak sevdasıyla yola çıktım. Sonra bu yolculukta parça parça olduğumu hissettim. Aramak, önce kendimi parçalara ayırmak mı demekti bilmiyordum. Sanki karanlıkta bir balçık çamurunun içinde yol almaya çalışıyor ve üşüyordum. Bir zaman sonra karşımda bir ışık gördüm, gayrı ihtiyari ışığa doğru yürüdüm. Işığın içinden geçerek cennet tasvirlerine benzeyen bir bahçenin içine aktığımı hissettim. Bu bahçenin içinden de cennette olduğu gibi dört nehir akıyordu; bal nehri, şarap nehri, süt nehri ve su nehri. Bu cennet bahçesi İnsan-ı Kamil'di. Onu farkettiğim günden beri, yaşadıklarımı ve hissettiklerimi Her Nefes Dergisi'nde paylaşmaya çalışıyorum.

Son Yazıları: Banu Büyükcıngıl (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın