Ölüm Güzeldir

Eskilerin dediği gibi kara kupkuru toprağın altına girmek midir ölüm? Yoksa Mevlânâ’nın dediği gibi bir vuslat mıdır? Herşey gibi ölüm de bakış açısına göre farklılaşıyor, ya korkutucu bir son ya da Allah’la kavuşma ânı olarak görülüyor. Ölümün iki zıt şekilde görülmesinin nedeni bizim hangi gözlükten baktığımızla ilgili…

 

Maddî gözlükle bakınca ölümden korkarız. Acaba cennete mi cehenneme mi gideceğiz? Cennete gidiyorsak iyi; evler, hûriler, gılmanlar ve her türlü yiyecek-içecek var çünkü. Cehenneme gideceksek yandık; günahlarımız bitene kadar cayır cayır yanacağız. Çok şükür ki ilâhî adalet bu kadar yüzeysel değil. Elbette kuluz ve kusurluyuz ve birçok günahımız var. Yaptığımız herşeyin karşılığını burada görüyoruz. Günahımızın farkına varıp pişman olarak bir daha yapmama çabamız cehennemde cayır cayır yanmaya eş değer olabilir. Veyahut yaptığımız kötü şeyi düzeltme gayreti de affedilmemize sebep olabilir…

 

Mânevî gözlükle bakanlarda ne cennet isteği ne de cehennem korkusu vardır. Râbiatü’l Adevviye Hazretleri elinde meşale, “ben cenneti de cehennemi de yakmaya gidiyorum, onlarla meşgul olanlar yansın kül olsun diye” diyor. Biz cennet ve cehennemle değil Allah’la meşgul olursak işte o zaman cennette oluruz. Çünkü Allah her yerde yani her yer cennet; aslında hayatımızı karartan ve cehenneme sokan biziz.

 

Sâmiha Ayverdi’nin son zamanlarında üzülen ihvânına “Niye üzülüyorsunuz? Bu odadan çıkıp başka bir odaya gideceğim” sözü, ölümü bir cümle ile ne kadar güzel anlatıyor. Tabiî Allah âşıkları ölümü ayrılık olarak görmeyip Allah’la birleşme olarak görüyorlar. Onlar direkt Allah’ın cemâlini görme şerefine nâil olanlardandır. Dünyada hep Allah’la bir ve beraber olmanın karşılığı da cemâline mazhar olmak olsa gerek. Onlar ne cenneti ne de cehennemi isterler. Onların derdi Allah’a kavuşmak, onunla  birleşmek ve onda yok olmaktır.

 

Hz. Mevlânâ da ölümü miraç hâdisesine benzetmiştir. Hz. Pîr, Allah’ın mânâsından dünyaya yani mülk âlemine düşüp çeşitli sınavlarla nefsin mertebelerinden geçerek ölüm ile tekrar yükselip Allah’ın mânâsına geri dönmeyi anlatır. Hz. İsa ise “iki kere ölmeyen melekûta giremez” demiştir. Birinci ölüm, dünyada nefsin arzu ve isteklerinin ölmesidir. İkinci ölüm ise bedenin ölmesidir. Biz de inşaallah düştüğümüz bu mülk âleminde nefsimizin arzu ve isteklerini öldürebiliriz. Böylece önce nefsimiz ölür. Sonra ise  miracımıza devam ederek nasibimizce yükselip biz de ölümü düğün gecesi idrakinde yaşarız inşaallah.

 

Âmin.

 

 

 

The following two tabs change content below.

Banu Büyükcıngıl

Kendimi tanımak sevdasıyla yola çıktım. Sonra bu yolculukta parça parça olduğumu hissettim. Aramak, önce kendimi parçalara ayırmak mı demekti bilmiyordum. Sanki karanlıkta bir balçık çamurunun içinde yol almaya çalışıyor ve üşüyordum. Bir zaman sonra karşımda bir ışık gördüm, gayrı ihtiyari ışığa doğru yürüdüm. Işığın içinden geçerek cennet tasvirlerine benzeyen bir bahçenin içine aktığımı hissettim. Bu bahçenin içinden de cennette olduğu gibi dört nehir akıyordu; bal nehri, şarap nehri, süt nehri ve su nehri. Bu cennet bahçesi İnsan-ı Kamil'di. Onu farkettiğim günden beri, yaşadıklarımı ve hissettiklerimi Her Nefes Dergisi'nde paylaşmaya çalışıyorum.

Son Yazıları: Banu Büyükcıngıl (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın