Öğretmenle Seyahat

“Dünya okuyabilen için bir kitaptır” derler. Nasıl okunur dünya, her yerde bu kadar acı ve karmaşa varken? Bunca sıkıntıya rağmen, nasıl zevk alır dünyadan. Sıkıntıyı çeken biz olmasak bile, başkalarının çığlıkları gelir kulaklarımıza… İçimizi acıtır ve öfkelendirir bizi…
Hem kendi yaşadıklarımız ve hem de başkalarının acıları, karanlığa iter bizi. “Bu bana yapılmalı mıydı” veya “haksızlık bu!” diye çığlıklar kopar içimizden… Fakat bilmeyiz ki hayatta her şey yerli yerindedir. Diyelim ki biraz Mevlânâ okuduk ve her şeyin Allah’tan olduğunu öğrendik. Keşke bilgiyi öğrenmekle her şey bitseydi… Ama ne zaman sıkıntılı bir hâdise başımıza gelse yine karanlık kör kuyulara düşeriz. Çünkü bilgiyi bilsek bile onu uygulamak için hem bilgiyi sık sık tazelemek ve onu bir modelden görmemiz gerekir. Hâdiselerin iç manasını anlatan ve kendi de haliyle bunu gösteren bize bir öğretmen lâzımdır. Öğretmen kendi içinde barışı sağlamış kişidir. Bizi cehennemden cennete çeke çeke götürür. Tek bir amacı vardır öğretmenin; o da Allah’ın kendi gözetimine verdiği bizleri sağ sâlim yine Allah’a götürmektir.
Bir ilkokul öğrencisi okuma yazmayı tek başına öğrenemez, mutlaka bir öğretmene gereksinim duyar. Aynı şey diğer dersler için de geçerlidir. Kendi yaşadığım bir hâdise vardı: 19. yüzyıl müziği ile ilgilenen bir arkadaşım vardı. Bir gün bana bu dönemin müziğinden bazı örnekler dinletti. Ben sıkıntıdan patladım, içim bayıldı. Ne var ki arkadaşım dinlerken zevkten zevke giriyor, parçanın bazı yerlerinde “bak, işte burası hârika” diye beni uyarıyordu. Oysa ben klasik müzikten hiç anlamam ve ona neyin bu kadar keyif verdiğini çözemedim. Aynı mekânda fakat farklı duygular içindeydik. Bilmeyince ya da anlamayınca zevk alan kişi de size tuhaf geliyor. Arkadaşım parça bittikten sonra benden kusura bakmamamı istedi, klasik müziğin öğrenildikçe sevilen bir müzik olduğunu anlattı.
Şimdi anlıyorum, aslında herşey böyle değil mi? Bir öğretmen ile beraber içimizdeki sokaklarda yürürken keşfederiz içimizdeki güzellikleri ve nefsaniyeti. Bilmeyince geçtiğimiz yollar yavan ve ham gelir. Oysa yavan ve ham olan da bizlerizdir. Öğretmen hep güzellikleri gösterir. Târumâr olmuş içimizde yeni açan bir çiçeği meselâ… Güzellikleri gösterir, bizi oraya odaklayıp onu içimizde büyütmemizi ister. Öğrendikçe zevk alır ve huzurlu oluruz. Dışarıda kıyametler bile kopsa içimizde huzur ve emniyet vardır.
Dışarıda hep bir savaş var olmuş ve olacak. Bizi dışarıdaki savaş değil, asıl içimizdeki nefis mücadelesi ilgilendirir. Hâricî sıkıntılara rağmen içimizde huzur kandillerini tutuşturana şükür…

The following two tabs change content below.

Banu Büyükcıngıl

Kendimi tanımak sevdasıyla yola çıktım. Sonra bu yolculukta parça parça olduğumu hissettim. Aramak, önce kendimi parçalara ayırmak mı demekti bilmiyordum. Sanki karanlıkta bir balçık çamurunun içinde yol almaya çalışıyor ve üşüyordum. Bir zaman sonra karşımda bir ışık gördüm, gayrı ihtiyari ışığa doğru yürüdüm. Işığın içinden geçerek cennet tasvirlerine benzeyen bir bahçenin içine aktığımı hissettim. Bu bahçenin içinden de cennette olduğu gibi dört nehir akıyordu; bal nehri, şarap nehri, süt nehri ve su nehri. Bu cennet bahçesi İnsan-ı Kamil'di. Onu farkettiğim günden beri, yaşadıklarımı ve hissettiklerimi Her Nefes Dergisi'nde paylaşmaya çalışıyorum.

Son Yazıları: Banu Büyükcıngıl (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın