Nokta-i Şems-i Hakîkat

İleride biz onlara hem dış âlemde hem de kendi içlerinde delillerimizi öyle göstereceğiz ki sonunda onun gerçek olduğu kendilerine açık seçik belli olacak. Rabbinin her şeye şâhit olması yeterli değil mi? (Fussilet, 53)

Parçanın bütüne olan karşı konulmaz çekilişi gibi, ilmin de kemâline ermesinin kaçınılmazlığının idrâkinde bir bilincin şehâdeti olan, Ken’an Rifâî Hazretleri’nin “Bir gün gelecek, tasavvuf akademilerde okutulacak” sözünün, Kuzey Carolina ve Pekin’den sonra şimdi de İstanbul’da bir tasavvuf enstitüsü olarak dirilişine tanıklık ediyoruz.

İlmi, kendini ve Allah’ı bilmek olarak tarif eden Ken’an Rifâî Hazretleri, bütün ilimlerin gayesinin ise tevhid olduğunu belirterek bir kişinin tüm dünyevî ilimleri bilse de ona insan denebilmesi için kendini ve Allah’ı bilme ilmine vâkıf olması gerektiğini vurgular.

Çokluk gibi görünen varlıktan murâd olan birliği, tüm şekillerin ve ilimlerin aslı olan noktayı müşâhede ve idrâk edebilen kişiye insan denebileceğini belirten Sâmiha Ayverdi, bunu “Batmayan Gün” adlı eserinde şu muazzam örnekle anlatır:

“Birlik bu dünya patırdısı içinde nasıl görülür, deme. Bir dalı alıp ucunu ateşle yaktıktan sonra süratle çevirirsen, onu yuvarlak görürsün. Çubuğun çabuk hareketinden, şeklin nokta olduğunu, göz fark edemeyerek aldanır. Binaenaleyh biri iki gören şaşı da, yaratılmış olan sûret dâiresinde çeşit çeşit görünüşlerle tezâhür eden birlik noktasının ayrı ayrı vücutlar olduğunu zanneder. Hâlbuki bütün görülen çokluk, doğru görücü göz için mevhum ateş dairesi gibidir. Gördüğünüz sûretler ise hakîkatte itîbârîdir, hayâlidir.”

Ayverdi, yine “Batmayan Gün”de aklî bilgi ile aşkî bilişin farklarına şu şekilde değinir:

“Feylesofun akıldan başka meş’alesi yoktur. Hâlbuki akıl, kendinin fevkinde olan şeyler için kıymetsizdir, zîra ne olsa mahlûkiyet derecesini geçemez ve kendinden üst kademeleri sezemez. Hâlbuki bilgilerine aşk zevki katmış, yâhut bilgilerini aşktan almış kimselerin sözlerinde nihâyetsiz bir kemâl vardır. Zira aşk, insanı aslî safvetine ulaştırır.”

Hz. Mevlâna bu bağlamda “Benim vücûdum kabından hakîkat denizine yol vardır; benim o deryâ ile alış verişim vardır. Gerçi bir katreyim; fakat bende umman gizlidir. Bir zerreyim; fakat bende güneşler gizlidir” der.

İşte maddî ve mânevî âlemleri birbirine bağlayan bu kâmil bilinç ve Allah aşkıyla farklı ilimleri İslâm kubbesi altında toplayacak olan bu enstitü ile umulur ki Fâtiha Sûresi’nin hakîkati İstanbul’da âşikar olur ve maddî olarak fethedilen İstanbul’un mânevî fethi de tez vakitte gerçekleşmiş olur.

Âmin.

 

The following two tabs change content below.

Sezin Özdemir

N’ola tacım gibi başımda götürsem daim Kadem-i nakşını ol Hazret-i Şâh-ı Rusûl’ün Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sahibidir Bahtiyâ durma yüz sür kademine o gülün

Son Yazıları: Sezin Özdemir (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın