Kâbe’nin üç sütunu dört köşesi vardır. Yani Fâtiha’nın yedi âyeti insanın cemâlinde olan yedi işaret demektir ki ateş, hava, su ve topraktan ibaret dört unsur ile akıl, ruh ve nefse işarettir. Bu üç sütun, Peygamberimiz’in üç özelliği üzere yapılmıştır: “Müctebâ”, “Murtazâ”, “Mustafâ!” Bir kimse ki şerîat, tarîkat, hakîkat ve mârifet derecelerinden geçerek temizlenirse, bu makamları idrak eder. Yani bakın, gönül Kâbe’si böyle inşa edilir.
Peygamber nefsi ile beğenilmiştir. Allah onun nefsini beğenmiş, onun nefsini tekâmül ettirmiş sâfiye makamına çıkarmış, içinde Allah’tan başka bir şey barındırmayan nefsini ve aklını seçmiştir. O akıl çok güzel bir akıldır. O akıl, idrak makamında bir akıldır. Ve onunla Peygamber’i kendine yakınlaşmıştır. Mustafa yakîn, en yakın olan, onunla arasında mesâfesiz olan demek.
Şimdi bu üç sütun ile başlayan ve Hamd ismiyle tamamlanan Kâbe’nin o köşesinde Hacerü’l-Esved denen mânâ taşı var. Aslında görüyoruz ki Peygamber’in mânâsı etrafında tavaf ediyoruz. Onun gönlü ve gönlünün mânâsı etrafında tavaf ediyoruz. Bunun için önce ihram giyiyoruz.
İhram giymek, “tüm nefsi arzu ve isteklerden temizledim Allah’ım, bende bana ait bir şey kalmadı, artık huzuruna çıkmaya hazırım” demektir. Bunu yapmazsak huzura çıkamayız. Abdest alıp, ihram giyip, huzura çıkarız.
İhram, beyaz, iki parça, dikişsiz bir örtüdür. Âdetâ kefen giymiş ve geçici hayatın bütün sıkıntılarından kurtulmuş, Allah’a yönelmiş, bir nevi “ölmeden önce ölme” makamına yükselmiş kişinin kıyafetidir. Bunun iki parça olması, Allah’ın azamet ve kibriyâsının o kişinin üzerinde tecellî ettiğine delildir. Mânevî anlamda ise, kulu görmekten vazgeçip Allah’a odaklanmak demektir. İhram giyerek niyetlenilir ve tavafa başlanır. Hacerü’l Esved’den izin alınır.
Hacerü’l-Esved ruha işarettir. Ebû Kubeys Dağı’nın sarsılıp yarılmasıyla ortaya çıkmıştır. Sanki ruhun sıkıntı ve belâlar sonucunda vücutta ortaya çıkışı gibi. Nefsânî kuvvetlerin kalbe galip gelip istilâ etmesiyle beyaz iken karardığı söylenir. Bu yüzden Hacerü’l-Esved’den izin almak, ruh makamındaki Peygamber’den veya Allah’ın Hayy isminden izin almaya benzer. Hacerü’l-Esved’e bakınca akla Tîn Sûresi gelebilir. “Biz insanı en güzel sûrette yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.”
İhram giyip ya da hanım olduğumuz için ihram mecburiyeti olmadan huzura çıktığımızda, niyetlenip izin alınca birinci şavta başlarız. Bu Allah’ın Hayy isminin vücudumuzda tecellî etmesi için yapılan bir dönüştür. Yani hayatımızı Allah’ın hayatına bağlarız.
İkinci şavt, ilmimizi Allah’ın ilmine, üçüncü şavt irademizi Allah’ın iradesine, dördüncüde kudretimizi Allah’ın kudretine, beşincide işitmemizi onun işitmesine, altıncıda görmemizi onun görmesine, yedincide ise konuşmamızı onun konuşmasına bağlarız ve şu hadis zuhur eder: “Ben onun işiten kulağı ve gören gözü olurum.”
Böylece bir tavaf tamamlanmış olur. Bu durumda şu hâller ortaya çıkar:
“Allah’ım Hayy sıfatı ile beni dirilt! Senin Hayy sıfatın ile beni dirilt ki, Kâbe’ye gelmekten maksadımı hâsıl edeyim. Neyin etrafında döndüğümü bileyim, her şeyi idrak edeyim.”
İkinci dönüşte, “Allah’ım kuvveti kudretini bana nasip et ki, ben senin kuvveti kudretin ile dirileyim”, üçüncü dönüşte “Allah’ım bana ilminle tecellî et. Yani bende isminle ortaya çık! Sana ait bir şeyle ben ortaya çıkayım”, dördüncü dönüşte “Bu kadar güzelleştim bana nefsimi idare gücü ver! Nefsim çıksın aradan!”, beşinci, altıncı ve yedinci dönüşlerde, “Allah’ım benden gören sen ol, Allah’ım benden işiten sen ol, Allah’ım benden konuşan sen ol” diye niyaz edilir.
Sonuçta o hâle geliriz ki artık tavaf bittiğinde ortada ben diye bir şey kalmaz. Allah irade etmiştir, kul Allah’a tam teslim olmuştur kurbanlık koyun gibi! Sonra namaz kılar, şükrederiz. Namaz şükürdür, secde yokluktur, hiçliktir! Kâbe’ye bakarak o hakîkate bakarak şükrederiz!
Kılınan namazın mânâsı vücudumuzda Allah’a ait olan ismimizin ortaya çıkmasıdır. Sonrasında Zemzem içeriz. Zemzem kelime anlamıyla “Sus” demektir. Nefis susar, ruh baştan aşağı ilim kesilir. Zemzem hakîkat ilmine ulaşmak demektir.
Sonra sa’y yaparız! Safâ ve Merve arasında yedi kere gidip geliriz. Safâ halka ait sıfatlardan soyunmak, Merve ilâhî sıfatları giyinmek demektir. Yedi kere gidiş gelişin sonucunda Allah’ın sıfatıyla sıfatlanmış olarak saçımızı kestiririz ki, iddia ve benlikten kurtulduğumuzu anlayalım diye.
Bazı sembollerin mânâları şudur:
Umre veya hac sırasınca güzel koku sürmeyi terk; isim ve sıfatlardan soyunup zâta yönelmek demektir. Sürme çekmeyi terk; mucize görse de onu anlatmayı terk demektir. Cinsî münasebeti terk; vücutta tasarrufu terk etmek demektir. Mikat, kalp demektir. Arafat, mârifet makamı, ârif olmak demektir. Müzdelife, makamın yükselmesi; Mina, mânevî isteklerimize kavuşmak; üç kere şeytan taşlamak, vücudumuzdaki nefs, tabiat ve âdetleri taşlamak demektir. Vedâ tavafı, hidâyete ermek demektir.
Umrenin bittiği anki zevki anlatmam mümkün değil. Allah nasip etti, ben çok umre yaptım, o zevk için umre yaptım. O vazifeyi yapmış olmanın, o temizlenmeyi ummuş olmanın, Allah’ın mânâsını giyinmeye hazırlanmanın zevki ile, genelde gece yarısı umre bittiğinde duyduğun mutluluğu, huzuru, zevki hiçbir şekilde anlatmak mümkün değil. Artık sen yoksun. O öyle bir zevk.
(Yukarıdaki metin şu kaynaktan alınmıştır: Cemâlnur Sargut, Kur’an ile Var Olmak, Nefes Yayınevi, İstanbul, 2014, s. 149-153.)