Hizmet
Cemâlnur Sargut Öğretmenimin bütün güzel öğretilerinin yanında, biz öğrencilerine sık sık hatırlattığı bir öğretisi vardır ki ne zaman duysam, baştan aşağıya yeniden ümit dolarım. İslâm’ın bir denge ve ılımlılık dini olmasına karşın, şöyle der öğretmenimiz: “İslâm’da iki şeye sınırsız izin verilmiştir: 1. Allah’a karşı duyulan sevgi, 2. Verici olmak.”
Bu ayki konumuzun ‘infak’ olmasından dolayı, ben sizinle geçen ay iş seyahatim esnâsında yaşadıklarımı ve hissettiklerimi paylaşmak isterim.
Şubat ayı ortasında, danışmanlık servisi verdiğimiz bir müşterimizin yüksek yönetim kurulunun yıllık planlama toplantısına katılmak üzere Honduras’a gitme imkânı buldum.
Müşterimiz, Güney Amerika ve Karayipler’de devletin güvence altına almayı reddettiği ve/veya anne babası tarafından bakımı reddedilmiş çocuklara bakım ve eğitim imkânı sunan bir vakıftı. Operasyonları 9 ülke ve 12 bölgede yer alan bu vakıf, yaklaşık 4000 çocuktan sorumluydu. Honduras, Haiti ve El Salvador’dan sonra en fakir üçüncü ülke olması sebebiyle en çok yatırım yapılan ülkelerden biriydi.
Biz danışmanlık şirketi olarak vakıfa daha fazla masraf çıkarmamak adına vakfın sahip olduğu yetimhanelerde kalıp 10 gün boyunca çocuk yemekhanelerinde yemeyi tercih ettik. İyi ki etmişiz. On gün içerisinde gördüklerimden, hissettiklerimden o kadar memnun ayrıldım ki, dilerim Allah herkese böyle bir ziyaret nasip etsin.
Honduras, tahmin edebileceğiniz üzere oldukça yoksul. Biz başkenti Tegucigalpa’da olmamıza rağmen, insanların şehir içinde gecekondularda yaşadıklarına şâhit olduk. Neredeyse hiç apartman veya yeni inşâ edilmiş bina yok. İnsanlar kendi emekleriyle yaptıkları tek katlı barakalarda, çatıları teneke evlerde oturuyorlar. Yollar tamamıyla toprak, çukur, ve çakıl taşı. Yol kenarlarında insanların kendi evlerinin bahçelerinde yetiştirdikleri meyveleri satmaya çalıştıklarına şâhit oluyorsunuz ve çoğunun ayağında ayakkabı bile olmadığına… Devlet, maalesef hiçbir sosyal destek sağlamıyor ve daha önemlisi sosyal güvenlik de sağlamıyor. Bu şu demek oluyor: Devlete bağlı hastane yok, eczane yok, okul yok. Birçok mahalleye, uyuşturucu satıcıları yüzünden yerliler bile giremiyor. Özel arabaların hepsi zırhlı. İnsanlar her an bir saldırıya uğrama korkusu içinde hayatlarına devam ediyorlar. Aynı zamanda devlet öksüz ve yetim kalmış, fakat sorunlu bir geçmişe sahip olan ve/veya hasta çocuklara bakmayı reddediyor. Bu yüzden sokaklarda yatan, üstü başı kir pas içinde, aç ve hasta bir sürü genç insan görüyorsunuz. Genel durum, benim gibi varlıklı olmayan bir aileden gelen biri için bile gerçekten çok kötü.
Haliyle bu koşullar altında vakıfların yapmaya çalıştıkları aktiviteler çok değer kazanıyor. Bu ülkelere direktörlük yapan arkadaşlarla uzun sohbetler yaptık. Öğrendik ki birçoğu dünyanın sayılı üniversitelerinden mezun, meslek sahibi ve gelişmiş ülkelerde yetişmiş kimseler. Aynı zamanda vakıflarda altı ay ile iki sene süresince gönüllü çalışan arkadaşların çoğu da üniversite mezunu. Birçoğu ufuklarını genişletmek ve/veya halka hizmet amacı ile ziyaretçi olmuş kimseler. Bu denetim ve yönetim kadrolarının kendilerinden ne kadar vazgeçerek nasıl hayatları geride bıraktıklarını ve sonrasında ne şartlarda yaşamayı kabul ettiklerini görmek, beni gerçekten hayattaki önceliklerimi düşünmeye ve hizmet anlayışımı gözden geçirmeye itti.
Bunun yanı sıra, beni asıl derinden etkilen bambaşka bir grup oldu. Şöyle ki, bu tarz vakıfların eğitim köylerinde sadece yetimhane ve yemekhaneler bulunmamakta. Vakıflar aynı zamanda, ilk, orta ve lise dereceli okullara, meslek kürsülerine, tarım alanlarına ve kliniklere de sahipler. Hattâ Honduras gibi gerçekten çok fakir olan ülkelerde hem iç hem dış klinik bulunmakta. Yani hem bakımını üstlendikleri çocuklara bakacak bir klinikleri bulunmakta, hem de vakfın dışındaki mahallelerde yaşayan halka bakacak klinikler bulunmakta.
Bizim Honduras’a vardığımız günün akşamı bir otobüs dolusu insan geldi. Ertesi gün öğrendik ki ABD’nin farklı eyâletlerinden on iki cerrah, 10’u aileleri ve çocukları ile birlikte tatillerini geçirmek üzere gelmişlerdi. Sonraki günlerde öğrenmeye devam ettik ki, bu cerrahlar, zaman zaman hiç para talep etmeden iki hafta boyunca aileleri ile bu ülkelere gelip kalmakta ve orada bulundukları süre içinde kliniklerde gönüllü olarak hizmet vermekteler. Bizim Honduras’ta kaldığımız 10 gün boyunca, bu grup, toplam 74 ameliyat yapmış, 250’ye yakın hasta görmüş. Cerrahların eşleri, vakfın mutfağında, tarlalarında, bahçelerinde, küçük el işleri veya çocuk bakımı ile uğraşmış, çocukları ise yetimhanelerdeki arkadaşlarına günlük işlerinde yardım etmişlerdi.
Arkadaşlar, sizi bilmiyorum ama ben mesleğinde uzmanlığa erişmiş, belirli bir gelir düzeyinin üstünde gönüllü çalışan bir sürü arkadaşa sahip olmama rağmen, kendinden bu kadar vazgeçebilen, bu kadar kalabalık bir grup ile hiçbir arada olmamıştım. Oradaki ‘hizmet’ enerjisini, o kardeşlik duygusunu size ifade etmem mümkün değil. Şimdi sorabilirsiniz ki bu insanlar hangi dine sahipler? Açıkçası, sormadım, bilmiyorum. Fakat benim için bu kimseler Hakikat-i Muhammediye’yi okumadan yaşamlarına geçirebilmiş, şeklen olmasa da mânen müslüman kimselerdir.
Geri dönüşümde kendi ailem ve bütün yaratılmış için aynı duâyı ettim: Dilerim her birimiz, hayatımızın er veya geç bir noktasında kendimizden bu kadar vazgeçebilecek seviyeye ulaşabilir ve inşallah kendi çocuklarımıza yaşam şeklimiz ve davranışlarımız ile örnek olabiliriz.
Allah hepimize nasip etsin inşaallah.
Sesil Pir
Son Yazıları: Sesil Pir (Profiline git)
- Değişen Ben, Değişen Kıta! - 25 Ağustos 2017
- İsviçre’de Ramazan - 30 Haziran 2017
- Her Nefeste Şükür - 6 Mayıs 2017
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!