Açılış Konuşmalarından…
Kerim Vakfı ile Türk Kadınları Kültür Derneği’nin girişimleriyle Kyoto Üniversitesi çatısı altında açılan Ken’ân Rifâî Tasavvuf Araştırmaları Merkezi’nin 6 Mart 2016 tarihindeki açılış töreninde yapılan konuşmalardan bir kısmını sizler için deşifre ederek burada paylaşıyoruz. Açılış töreninin kaydı ve diğer görsel mateyaller Kerim Vakfı’nın internet sitesinde bulunmaktadır.
***
“Bugün Akademilerde Öğretilecek Tasavvuf, Aslında Ahlâk Eğitimidir”
Cemâlnur Sargut
Tahmin edersiniz ki çok heyecanlıyım bugün. Tekrar, ahlâkın dili olan İslâm tasavvufunun dünyanın bir başka Doğu ülkesinde, peygamberimin söylediği gibi, ilmin arandığı Doğu ülkelerinden birinde tekrar bir araya getirici şekilde yaşamak, başlatmak zevkini Allah bana nasip ettiği için Allah’ıma şükürler olsun.
[Az önce gösterilen] filmde de gördüğünüz gibi 1920’li yıllarda Hocam Ken’ân er-Rifâî bir tarîkat şeyhi iken “Bir gün tekkeler kapatılabilir ama tasavvuf enstitülerde öğretilecektir.” diyerek bize muazzam bir yol açtı. Bugün akademilerde öğretilecek tasavvuf, aslında ahlâk eğitimidir. Çünkü Peygamber’e sorulduğunda “İslâm nedir?” diye, “Güzel ahlâktır.” diyor. Öyleyse bugün eğer evrensel bir lisan bulacaksak ve tevhitte birleşeceksek bunun lisanı tasavvuf olmalıdır, İslâm tasavvufu olmalıdır. Buradan anlaşılıyor ki güzel tārifiyle tasavvuf, tevhitten bakıp kesrete göre hareket etmektir. O zaman insanlık âleminin ortak nokta bulması, birleşmesi, yaratıcıyı sevmek ve yaratılanı sevmekle mümkündür. Yaratılanı, yaratıcıdan ötürü sevmekle mümkündür. Yaratıcıyı sevmek ancak ilimle mümkün olur. Tevhit ilimle anlaşılır. İlim ise Yunus Emre’nin dediği gibi “İlim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir.” demektir. O hâlde kendini bilen yaratıcısını bilir, yaratıcısını bilen yaratılmış herkesi değil, yaratılmış her şeyi sever.
İki gündür Japonya’yı geziyoruz. İlk gelişimiz bizim Japonya’ya ve ben İslâm tasavvufunun burada yaşandığını gördüm. Her şeye çok değer veriliyordu, “her şeye” çok değer veriliyordu. O zaman işte bizim birlikte yapabileceğimiz çok şey var demektir. Bizim sizden öğreneceğimiz çok şey var. Belki de bizim de öğreteceğimiz çok şey var. Ben kendi adıma bu konudaki hizmetçilikten çok memnunum.
******
“Türkiye, İslâm’ın Güzel Yüzünü Temsil Ediyor”
Ahmet Bülent Meriç
Türkiye Cumhuriyeti Tokyo Büyükelçisi
Değerli hocalar, değerli misafirler,
Türkiye ve Japonya din açısından da değişik inançlara sahip olmalarına rağmen kendi ülkelerinde dinsel hoşgörüyü yaratabilmiş iki millettir. İslâm’da sufizmin beşiği denilince Anadolu’nun akla gelmesi gerekiyor. Türkiye’de dinsel hoşgörünün oluşmasında da sufizmin çok büyük rolü olmuştur. On üçüncü yüzyılda yaşamış olan Mevlânâ Celâleddîn Rûmî “Gel, ne olursan yine gel.” deyişiyle özetleyebileceğimiz mâneviyatı Türkiye’de herkesin kalbine nakşetmiştir. Zaten Türkiye’deki sufizm sayesinde Türkiye bugün İslâm’ın gerçek anlamını, İslâm’ın güzel yüzünü temsil etmektedir. Türkiye sadece coğrafî açıdan değil medeniyetler arasında da bir köprü rolü oynamaktadır. Türkiye’deki sufizmi, Japonya’da Kyoto Üniversitesi gibi önde gelen bir üniversitede yaşatacak bir merkezin kurulmuş olması kanaatimce Japon düşünce dünyasına büyük bir zenginlik kazandıracaktır. Bugün açılışını yapacağımız Ken’an Rifâî Tasavvuf Araştırmaları Merkezi’nin başarılı çalışmalara kaynaklık edeceğinden eminim. Biz Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği olarak bu merkezin çalışmalarına elimizden gelen yardımı göstereceğiz. Bu merkezin kurulmasında emeği geçen, bu girişimi destekleyen herkese teşekkürlerimi sunuyor, sizleri saygıyla, sevgiyle selâmlıyorum.
******
“İslâm Dünyasındaki Gidişat, Tasavvufî Araştırmaların Bir İhtiyaç Olduğunu Gösteriyor”
Mahmut Erol Kılıç
Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi
Değerli arkadaşlar,
Hepiniz hoşgeldiniz. Geçen sene Çin’de Pekin Üniversitesi’nde bir güzel çalışma başlattık Cemâlnur Hanım sayesinde. Daha sonra burada, şimdi Kyoto Üniversitesi’nde böyle bir program başlıyor. Bunun şöyle bir önemi de var aynı zamanda: Hem İslâm dünyası olarak hem de dünya genelinde çok enteresan bir dönemden geçiyoruz. Bu geçmekte olduğumuz dönemde bütün gidişat (…), -özellikle İslâm dünyasındaki gidişat- tasavvufî araştırmaların bir ihtiyaç olduğunu bittecrübe bize göstermekte. O kadar ki artık Müslüman dünyası bile İslâm’ın günümüzdeki kötü temsilinden bîzar olmuşlardır, hepimiz “yeter artık” demekteyiz. Tasavvufî İslâm, akademide ihmâl edilen bir İslâm. Dolayısıyla inşaallah burada ben Profesör Tonaga’ya ki benim uzun yıllardır arkadaşımdır, bir kere daha teşekkür ediyorum. Sebebi de şu: Ondan öncesinde hep Japonya’daki İslâm çalışmaları yapan profesörler, tasavvuf üzerine Arap dili ve Edebiyatıyla ilgili çalışmalar yaparlardı veya Fars Dili ve Edebiyatıyla ilintili çalışmalar yaparlardı. İlk defa Tonaga’yla beraber Osmanlı yani Osmanlı Türkçesi’nin de dâhil olduğu bir üçüncü dönem tasavvufî çalışmalar yapılıyor olması aslında çok çok önemli bir teşebbüs. Bu açıdan ben bir kere daha kendisini ve sizleri de tebrik ediyorum.
İnşaallah hayırlara vesile olur. Teşekkür ederim, sağolun.
******
“Farklı Kültürlerin Birbirini Tanıması İnsanlığın Gelişimine Katkılar Sunacaktır”
Osman Nuri Küçük
Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü
Saygıdeğer Büyükelçim, saygıdeğer hocalarım, saygıdeğer meslektaşlarım ve değerli dostlar,
Bugün önemli bir güne tanıklık ediyoruz. 1920’lerde tekke ve zaviyelerin kapatıldığı bir ortamda “Günün birinde tasavvuf akademik ortamlarda öğretilecektir.” sözü bir vizyonun göstergesidir. Bugün o vizyonun müşahhas bir hâle dönüştüğü, somutlaştığı bir dönem yaşıyoruz. Farklı kültürler arasında kurulacak kanallar, farklı kültürlerin hem birbirini tanımasına hem de dünyanın, insanlığın gelişimine olumlu katkılar sunacaktır. Sanırım tarihte ve günümüzde farklı kültürler arasındaki çatışmanın temel nedenlerinden birisi kültürlerin birbirini tanımaması, önce bir kavram kargaşası, ardından gelen kültürel çatışma ve ardından maalesef birtakım savaşların, çatışmaların yaşanması. Tasavvuf, mistisizm, dinlerin, bütün dinlerin vahiy kutsal geleneğine dayanan yönü itibâriyle aralarında bütün insânî değerlerin ortak bir harmanda, ortak bir vizyon çerçevesinde bütün insanlığın gelişimine ve medeniyetinin gelişmesine büyük bir katkı sunacağı bu tür çalışmalarla desteklenecektir.
Japonya’nın bizim millî geleneğimizde şöyle önemli bir yeri var: Millî şâirimiz, istiklâl şâirimiz Mehmet kif Ersoy’un yaşadığı dönemde bir Japonya seyahati vardır. Japonya seyahatinden döndükten sonra Mehmet kif Ersoy şunu söylüyor: “Onlar Şintoizm ve Budizmi yaşıyorlar biz İslâm’ı yaşıyoruz, farklı kelimelerle aslında aynı hakikatin tezâhürlerini yaşıyoruz.”
Sözlerimi bir Kur’ân âyetiyle noktalamak istiyorum. “Allah sizleri farklı farklı milletler hâlinde yaratmıştır ki birbirinizle tanışasınız.”
Teşekkür ederim, saygılar sunarım.
******
“Bu Merkez, Kültürün İçindeki Sûfî Temaların İncelenmesi İçin Büyük Bir Fırsat”
Ahmet Murat Özel
Yalova Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi
Hanımefendiler, beyefendiler,
Târihî bir hâdisenin hakikaten şâhitleriyiz. Japonya’da çok önemli bir üniversitede çok güzel bir merkez açılıyor. Profesör Yasushi’nin başkanlığında burada (…) tanıştığımız bu süre boyunca gözlemlediğimiz çok güzel bir ekip var. Türkçe biliyor olmaları bizi heyecanlandırıyor.
Profesörün sunumunda birkaç kere atıfta bulunulduğu gibi merkezin odaklanacağı konulardan bir tanesinin İbn-i Arabî okulu olacağını söylemişti. Çünkü İbn-i Arabî okulunun Anadolu’daki varlığı birçok önemli eseri ortaya çıkardığı gibi Anadolu’da popüler kültürün, halk kültürünün birçok önemli parçasını da oluşturmuştur. Böylece aslında Profesör Tonaga’nın işâret ettiği tasavvufun popüler kültür tarafı, doktrinel tarafı, ahlâk tarafı, bütün bunların aslında tezâhürlerini incelemek için de sadece bir akademik doktrinel “sufi studies” meselesinden daha büyük olarak, Türk toplumunu daha yakından tanımak için de önemli bir fırsat ele geçmiş bulunuyor.
Kitap merkezli akademik çalışmalar zaten yapılıyor, daha da güzelleri yapılacak inşaallah. Ama ben özellikle burada açılan bu merkezimizi özellikle popüler kültür içindeki sûfî temalara, sûfî bağlantılara yönelik bir ilgiye davet ediyorum. Böylece “studies”in başlığı altında yer alan bu merkez, böylece hakkıyla ASAFAS adlı o üst çatısıyla çok uyumlu bir çalışma yapmış olacak. Yani antropolojiden halk bilimine, müzikbilimden tasavvuf doktrinine kadar çok geniş bir yelpazede çalışma imkânı bulacaktır diye tahmin ediyorum. Buradaki ekibin bunu hakikaten başarabileceğine dâir bir güçlü kanaatim var. Çünkü beraber olduğumuz arkadaşlarımızdan birinin, hapşırınca “elhamdülillah” dediğine şâhit oldum. Bu hakikaten toplumun kılcallarına nüfuz etmekle mümkün olan bir şey.
Ben tekrar hayırlı olsun, hayırlı mübârek olsun diyorum, teşekkür ediyorum. Hepinize hayırlı günler diliyorum.