Ceviz Ağacı

Önce bir tohumdum.

Kabuğumdan çatladım, bir fide oldum. Ve sonra da bir fidan…

Bahçıvanım beni suyu ile, sevgisi ile besledi.

Büyüdüm…

Dallarım uzadı. Gövdem gelişti. Güçlendim.

Bir ağaç oldum.

Diriliği bütün vücudumda hissettim.

Allah’ın topraktan gövdeme ve dallarıma yolladığı suyun hücrelerime işleyişini hissettim.

Güneş, ışıklarını yollarken yüzümü ona çevirdim.

Büyümek için, hakikatim için…

 

Ben bir ceviz ağacıyım…

Yerlerin ve göklerin rabbi, beni, meyve vermem için yarattı.

Köklerimi toprağa bağladı sımsıkı; meyvelerimi dallarımdan sarkıttı ve onları murâd ettiklerine yollamak için benden ayırdı.

Vazifem, onun kullarını beslemekti. Kuşlar ve kurtlar da faydalandılar meyvelerimden…

Ama bütün hasretim, insanların hakikatine, insanın hakikatine erebilmekti.

Ve O’nu gördüm; O’nu gözlerinden gördüm, gözlerinden bildim.

O gözler ki, bana değdi; meyvalarım süt doldu. Ve birden anladım ki daha küçücükken, büyüdüğümde nasıl olacak, kimleri nasıl besleyeceğim, vazifemi nasıl yapacağım diye düşünürken rüyâlarıma girip “endişelenme” diyen O idi.

O gözler bana değdi, ben kendimden taştım ve kimse sallamadan dallarımı, kimse merdiven kurup çıkmadan üstüme, ben onun önüne, varlık sebebimin ayaklarının dibine serdim meyvalarımı.

Tenezzül etti, yere eğildi ve yerden, yeşil ve kınalı kabuklarından onun cemâli önünde kendi kendine sıyrılmış olarak yatan henüz tazecik meyvamı alarak ısırdı.

 

O anda Peygamber’imi gördüm!

Bütün vücûdum titredi!

Vücûdum, vücud olmaktan çıktı. Bir titreşim hâlinde köklerimden kurtuldum ve O’nunla O’nun çıktığı göklerin katına çıktım.

O, beni hakikatime ulaştıran O, gözleri gözlerime mıhlı, bütün seyahatime şâhitlik etti.

Ben bir ceviz ağacıydım.

Ama artık ben, ben değilim…

İstemem cennetleri, seni isterim ben… Senin ayaklarının bastığı bu yerde seninle birlikte olmak isterim ben…

***

Bir kış günü, O’nun hayâliyle yapayalnızken karların altında, kuzeyden esen rüzgâr O’nu fısıldadı, “geliyor!” dedi…

Ben de O’nun geldiği yöne koşmak ve önünde secde etmek istedim.

O, geldi, yaklaştı, eldiveninin elinden o güzel elini çıkarıp gövdeme koydu, bana değdi…

“Süt anam..” diye fısıldadı… “Süt anam…”

Ben O’na “sen de benim her şeyimsin” dedim.

“Sen, beni sendeki hakikate ulaştıransın… Ben bir kuru kabuk ve çıplak bir dal değilim seninle…”

Soğuğa aldırmadan elini üzerimde tuttu, tuttu…

Hasret ve vuslat, bu aşk ve vefâ elinin altında birlikte var oldular.

O, hep; O, hiç…

O, ezel ve O, ebed…

 

The following two tabs change content below.

Melike Türkan Bağlı

Son Yazıları: Melike Türkan Bağlı (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın