‘Biz’ Baharı

Bu sene kış pek bir hafif geçti. Özellikle İsviçre’de Alpler hariç, hiçbir yere kar yağmadı. Karsız olduğu kadar, kuru da bir kış geçirdik. Yağmur da çok az yağdı. Geçen gün okudum ki 1970 yılından beri en ılıman kış sezonunu bu sene yaşamışız.

 

Ben Kasım ayından beri neredeyse her sabah perdeyi aralayıp, ‘Acaba bu gece kar yağdı mı?’ diye dışarı bakarken, hava gün ve gün bahara döndü yüzünü. Mart ayından beri hiç alışılmamış bir sıcaklıkta palto bile giymeden gezebiliyor, piknik yapabiliyoruz nehir kenarında.

 

Bahar erken geldi… Hattâ belki hiç gitmedi bu sene…

 

Kendime soruyordum ‘Niye bahar böyle erken geldi? Çiçekler niye böyle erken açtı?’ diye. İçimden ‘Kesinlikle küresel ısınmanın etkisi’ diye geçiriyordum.

 

Dün tekrar başına döndüğüm Mesnevî’de şu sözler ile karşılaştım: “Ey Can! Evvelâ farenin şerrini def et, sonra buğday toplamaya çalış!”

 

Kitabın şerhinde ve sözlü ders açıklamasında şöyle diyordu öğretmenim bu hikaye için: “Ambardan murat, insan vücudu, buğdaydan murat, ruhun başardığı iş ve fareden murat nefistir. Yahudi veziri nasıl bir şeytan vazifesi görerek, hristiyanları kandırıyorsa insan vücudundaki nefis de aynı şeytanlıkla ruhun iyi hareketlerini kötüye götürüp iyilikleri yok ediyor.” Demek ki herşeyden evvel ‘fare’den, yani insanın kendi nefsinden korunmayı öğrenmesi gerekiyor.

 

***

 

“Bu hikâyenin ne alâkası var bahar ile?” diyebilirsiniz. Haklısınızdır da… Bu hikâye beni, işin özüne götürdü. İşin özü… Yani edep; yani nefsimize sahip çıkmak. Birçoğumuz genelde ancak yaşadığımız zorluklardan, başımıza gelen sıkıcı olaylardan sonra sınandığımızı fark eder, belki de ‘pişmemiz’ , yani kendi seyahatimizde olgunlaşmamız gerektiğini anlarız.

 

Benim uzun zamandır aklımda hep ülkem var, milletim var. Uykularımda bile insanımızı görüyorum, o derece bir hassasiyet, bir duâ var içimde. Dolayısıyla, ben şöyle yorumladım baharın erken gelişini, Mesnevî’deki hikâye üstünden…

 

Bahar tasavvufta yeniden doğuşu simgeler. Bahar, doğanın yeniden can bulmasıyla, insanın kendisine, hayatına dışarıdan bakabilmesi, belki de kötü düşüncelerinden, davranış ve alışkanlıklarından kurtulması için bir fırsattır. Tıpkı evlerimizde bahar temizliği yaptığımız gibi, içimizde de bahar temizliği yapmamız beklenir bu güzel mevsimde. Peki biz ne yapıyoruz?

 

Biraz evvel “aklımda hep ülkem var” dedim. Mâlûmunuz dünyada ve özellikle ülkemizde çok sancılı bir süreçten geçiyoruz yaklaşık bir senedir. Direnişler, isyanlar, isyancılar, söylevler… Daha neler neler… Neredeyse her gün yeni bir manşet ile başlıyoruz güne.

 

Ben baharın erken gelişini ve belki de hiç gitmeyişini Rabbimin bizlere yeniden doğuş için zevk vermesi ve hattâ yaşanan olaylar karşısında bizi tefekküre yöneltmesi için olduğuna yordum. Sanki biz inatla nefsimize tutunurken, inatla herşeyi bildiğimizi sanıp herkese hükmettiğimizi düşünürken, yaratıcımız inatla kendimizi sorgulamamız gerektiğini söylüyordu bize. Bu yüzden bütün güzellikleri ile baharın belirtilerini sundu önümüze. ‘Bak’ dedi âdetâ, ‘bak, yenilenme vakti geldi’. ‘Dur’ dedi sanki, ‘dur ve düşün, nereye gidiyorsun.’ ‘Birleştir’ dedi belki de, ‘ayırma, birleştirici ol’.

 

Gel gör ki insan nefsine yenik düşmeyegörsün. O fare ambara girdi mi bir defa, maalesef ne göz görüyor, ne kulak duyuyor, ne gönül hissediyor…

 

Ne yapacağız peki? Uyanacağız Allah’ın izniyle. Bir bir, bireysel olarak uyanacağız uyuduğumuz uykulardan. Ki zaman içinde toplumsal bir değişime uğrayabilelim.

Ben bu kadar şiddetli bir bahar haykırışı sonrası, yeniden uyandım resmen. Bugüne kadar biraz bir yola baş koyduğumdan, biraz başka şeylere konsantre olduğumdan, hiç yapmadığım şeyleri yapmaya başladım. Örneğin, ülke dışında yaşasam da ülkem adına gönüllü projelere katılmaya başladım. Türkiye’ye daha sık gidip gelir oldum. Örneğin, Türk aileleri daha çok evime dâvet etmeye başladım. Dâvetlerde bilerek sohbetler açtım. İsteyerek ‘biz kardeşiz’ demeye çalıştım. Kısaca, çuvaldızı kendime batırdım.

 

Bilmem doğru mudur yaptıklarım ama baharın habercisine ‘Yenilenmeye çalışıyorum’ diyebilmek istedim sesim çıktığı kadar.

 

İnancım odur ki hepimizin yenilenmeye ihtiyacı var bu bahar mevsimi ile. Dilerim hepimiz benzer uyanışlardan geçer, tez zamana huzura doğru adım atarız inşaallah. Zira bir el girmeli ki duvarın altına, başka bir el için umut doğsun taşın oynayışından.

 

Bedenen yaşamaya devam ederken insan olmanın çok ağır olduğu bu dönemde, gönüllerimizin hep bahar kalması dileğimle…

 

The following two tabs change content below.

Sesil Pir

İstanbul Türkiye doğumlu. İnsan Kaynakları ve Endüstriyel Psikoloji uzmanı. İnsan Kaynakları bölüm yöneticiliği ve kendi kurduğu danışmanlık şirketinin ortaklığını yaparken aktif olarak organizasyonların, bireyler, takımlar ve liderler üzerinden gelişimine çalışmakta. Aşk'a aşık, lütuf bildiği her nefesin borcunu ödeme derdinde. Yirmi senedir uzak yaşadığı ülkesine dair en çok ezan sesini ve pastane kokusunu özlemekte. Ara ara, deniz kenarında bir yerlerde, en sevdiği hayvanlar olan fillere yakın, bol bol bezelye yiyerek yaşamayı hayal etmekte. İsviçre'nin Basel şehrinde ikamet etmekte. Evli, henüz çocuk sahibi değil.

Son Yazıları: Sesil Pir (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın