“Bekle yâ Muhammed, Rabbin salâtta!”

Birçoğumuzun bildiği üzere, Miraçta Cebrâil Aleyhisselâm bir yere kadar peygamberimize refakat ettikten sonra, oradan daha ileri gitmesine izin olmadığını ve ondan sonra yalnız gitmek zorunda olduğunu söyleyerek kendisini yalnız bırakmıştır. Fakat, Hazret aşkın kapısına vardığında kendisine “bekle yâ Muhammed, Rabbin salâtta” buyrulmuştur.

Peki koca Cebrâil neden yola devam edememiştir? Cemâlnur Öğretmenim der ki: “Cebrâil, aklın mümessili olduğu için, kendi hududunda, sidre-i müntehâda kalmıştır. Hz. Muhammed’in bundan sonraki ilerleyişini sağlayan Refref, yani Aşk beygiridir.” Bilindiği üzere “salât” kelimesi, insanlar için duâ ve kulluk, Allah için rahmet ifade eder. Buna göre, Hazret bir kul olarak, bir vücud içinde, mirâcın zirvesine kadar gelebilmiş ama belirli bir noktanın ötesine devam etmesi uygun görülmemiştir. Asıl güzel olan odur ki, peygamberimize bu hadis ile Allah’ın kullarına tenezzül ettiği müjdesi verilmiştir. Allah, Peygamber’e tenezzül edip O’nun mânâsının kendisine yaklaşmasına izin verirken, aynı zamanda Hazret’in ve akabinde biz yaratılmışların kendi hakikatimizi görebilmemiz için gerekli koşulu sağlamıştır. Allah, o yüce ruhu önce kendine yaklaştırmış, sonra yeniden alçaltmıştır. Peki neden böyle yapmıştır? Benim anlayışımca, Allah bizlere kendimizi öğrenmemiz için bütün isimlerini ayna kılmak istemiştir. Yani bizlere bütün yaratılışın insan için bir nevi öğretici olduğu müjdesini vermiştir. Bu sebepten Peygamber’in mânâsını kendine yakın tutup mânâsını vücud içinde bize bahşetmiştir.

Bizler günlük hayatımız içinde zaman zaman yaratılmış her şeyin hak olduğunu unutup karşımızdaki insanları kolayca yargılayabiliyor, beğenmiyor veyahut insanlara kırılabiliyoruz. Oysa Hz. Muhammed’e bile âyet inmiştir “âmâya surat asmayacaksın” diye… Yani kalbi kör olana surat asmamamız emredilmiştir. Çünkü o kalbi kör olan kimse de bir Hakk’ın bir yüzüdür ve ondan da öğreneceğimiz bir şey vardır. Aslına bakılırsa, bizlerin şu hayatta ‘zorluk’ diye addettiğimiz şeyler pişmemiz ve insan olmamız için bir ‘lûtuf’tur. Böyle düşünebildiğimiz vakit, hayat gerçekten çok büyük mânâlar kazanıyor ve insan olabilme çabası âdetâ bir sanata dönüşüyor.

Peki nasıl kendimizi ‘âmâya surat asmamaya’ ve/ya insan olma sanatında birer rol model olmaya teşvik edeceğiz? Nefsimizi yenerek inşaallah… Şunu yaşayarak deneyimliyoruz ki ancak ve ancak nefsimizi bir kenara bırakıp bütün mânâsı ile kul olmaya, yani yaratılmış her şeyde Allah’ı görmeye ve bu idrak ile yaratılmışa hizmet etmeye kendimizi adadığımız vakit, Allah’ın ilmi bizde zuhur etmeye başlıyor. Diğer bir deyişle, içimizde ‘ben biliyorum, doğru yapıyorum, o bilmiyor’ düşüncesini yendiğimiz ve başkalarına herhangi birşey ‘öğretme’ iddiamız olmadığı zaman… Bu düşüncelerin yerini Allah aşkı ile ümit kandilleri olma isteği, benlikten geçebilme, birleştirici özelliğe kavuşabilme arzusu ile doldurduğumuz zaman gerçek insan olma yolunda rol modellere dönüşebiliyoruz.

Kenan Rifâî Efendimizin söylemiş olduğu gibi:

“Dünyaya gelmekten maksat, kişi Rabbini bilmektir.
Rabbini bilmeye sebeb evliyâyı bulmaktır.
Bulmak değilmiş bilmek, bilmek değilmiş bulmak,
Evliyâya gönül vermek, rengine boyanmaktır.”

Öyle ki, bu hayattan maksat, bizi o bahsi geçen “terbiye halkası”na sokacak bir veli bulmak ve onun eteklerine yapışmaktır. Ki… O Allah sevgilileri bizlere yaşayış ve öğretileri ile kendi içimizdeki Rabbiyet’i, yani güzel sıfatları, imanı, irfanı ve aşkı keşifte yol gösterici olabilsinler. Hakkikat-i Muhammediye rengine boyanma çabamızda bize destek olabilsinler.

The following two tabs change content below.

Sesil Pir

İstanbul Türkiye doğumlu. İnsan Kaynakları ve Endüstriyel Psikoloji uzmanı. İnsan Kaynakları bölüm yöneticiliği ve kendi kurduğu danışmanlık şirketinin ortaklığını yaparken aktif olarak organizasyonların, bireyler, takımlar ve liderler üzerinden gelişimine çalışmakta. Aşk'a aşık, lütuf bildiği her nefesin borcunu ödeme derdinde. Yirmi senedir uzak yaşadığı ülkesine dair en çok ezan sesini ve pastane kokusunu özlemekte. Ara ara, deniz kenarında bir yerlerde, en sevdiği hayvanlar olan fillere yakın, bol bol bezelye yiyerek yaşamayı hayal etmekte. İsviçre'nin Basel şehrinde ikamet etmekte. Evli, henüz çocuk sahibi değil.

Son Yazıları: Sesil Pir (Profiline git)

1 cevap
  1. erdincozturk
    erdincozturk says:

    Hakkikat-i Muhammediye rengine boyanma çabamızda bize destek olabilsinler.
    insan sevdiğini aşık olduğunu iddia edip, kendisini başkalarına sevdirir mi?
    tezat olmaz mı? seni seviyorum deyip, başkalarının istediği gibi olmaya çalışmak …

    Cevapla

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın