Baharım Geldi

Âcizâne bana göre bahar en güzel mevsimdir. Her ne kadar son günlerde bir gün bahar, iki gün kış gibi geçse de… Doğa, yeşerdikçe içimizdeki aşkı da uyandırıyor. Kışın uyuyan, sarıp solan, dökülen ve yok olan duygularımız ve ruhumuz, baharın gelişiyle yeşerip yeni ilhamlarla aşkımızı tazeliyor.

 

Önceleri baharın doğa üzerinde olduğu kadar insanlar üzerinde de yenileyici bir etkisi olduğunu bilmezdim. Tâ ki sevdiğimle tanışana dek… Gerçi hep tanırmış o beni. Ben de onu… Ben unutmuşum onu,  ama o unutmamış… Görür görmez tanıdı beni. Gülümsedi. “H”ş geldin” dedi. Ben ona baktım, o da bana simsiyah gözleriyle baktı, gözlerimden içeri girdi. Zihnime, ruhuma, kalbime ve gönlüme baktı. O bakarken ben ağladım; sanki hiç susmayacaktım. O nereye baksa orayı düzeltiyor, yıkıyor gibiydi.

 

İlk görüşmemiz bir-iki dakikaydı, fakat bana çok uzun geldi. İçimde bir mutluluk vardı. Artık bana da bahar gelmişti. İçimde çürümüş solmuş ne varsa yere düştü ve yenisi çıkacakmış gibi bir sevinç başladı içimde. Sevgilim vardı benim artık. O beni seviyordu, ben de onu. Hattâ o beni daha çok seviyordu. O beni deniz gibi, ben ise onu köpük gibi seviyordum.

 

Bir bahar ayı olan Nisan’ın 30’unda karşılaştım sevgilimle. Aradan altı yıl geçti. Hâlâ elele yürüyoruz. Ben arada geri kalıyorum, yoldan çıkıyorum. Sonra önüme bakıyorum, o hep ilerliyor hiç takılmadan. Oysa ben ya kızmışım bir şeye ya da takılmışım bir hâdiseye. Sevgilimi ise Allah’ın karşısında boynu bükük, ama hâdiseler karşısında başı dik görünce kendimden utanıyorum ve arkasından koşuyorum yetişmek için.

 

Tek gayem, ona birazcık benzemek, ama ben dünya nimetlerine bakıp dalıyorum. Şaşırıyorum ve takılıyorum nefsânî isteklere ve hâdiselere. Sonra sesini duyuyorum sevgilimin “gel” diye seslenen.  Hep güzele ve doğruya iten sözleri geliyor kulağıma. Silkelenip kalkıyorum. Bir ilüzyondan gerçeğe döner gibi şaşırıyorum kendime; kırıldığım, kızdığım ve takıldığım hâdiselere. Sevgilim anlatıyor: Biz hâdiselere takılınca ölüymüşüz. Ne zaman ilâhî aşk, gönlümüze yerleşir, o zaman dâimâ diri oluruz, diyor. İlâhî aşk… Bu yolun başı da sonu da aşk değil mi sevgilim? Hattâ her adımımız ona ulaşma çabası.

 

Bana bahar geldi… Yine günlerden 30 Nisan. Ne değişti bilmiyorum. Ben yine nefis ehli bir kul. Şimdi biliyorum da üstelik bu yolun gereklerini. Her ne kadar kul ve kusurlu olsam da en azından bu yolda sabit kalma gayretindeyim. Affına, rahmetine sığınırım. Nefsin elinden kurtarırsın inşaallah.

 

Ben baharımdan önce mutlu değildim. Baharım geldi ben aynı anlamazlıktayım ama mutluyum. Zevk içinde seninle ordan oraya ilerliyorum. Anlamasam da seninle olmanın güzelliği ve tatlılığı var içimde.

 

Ah sevgilim, gözümün önünden hiç ayrılmasan. O günleri de görecek miyim acaba? İçime bu isteği sen vermişsindir inşaallah. Peygamberimin (sav) bir sözünü duydum bugün, bir işin sonuna sabretmek de ibâdettir diye.

 

O zaman âmin…

 

The following two tabs change content below.

Banu Büyükcıngıl

Kendimi tanımak sevdasıyla yola çıktım. Sonra bu yolculukta parça parça olduğumu hissettim. Aramak, önce kendimi parçalara ayırmak mı demekti bilmiyordum. Sanki karanlıkta bir balçık çamurunun içinde yol almaya çalışıyor ve üşüyordum. Bir zaman sonra karşımda bir ışık gördüm, gayrı ihtiyari ışığa doğru yürüdüm. Işığın içinden geçerek cennet tasvirlerine benzeyen bir bahçenin içine aktığımı hissettim. Bu bahçenin içinden de cennette olduğu gibi dört nehir akıyordu; bal nehri, şarap nehri, süt nehri ve su nehri. Bu cennet bahçesi İnsan-ı Kamil'di. Onu farkettiğim günden beri, yaşadıklarımı ve hissettiklerimi Her Nefes Dergisi'nde paylaşmaya çalışıyorum.

Son Yazıları: Banu Büyükcıngıl (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın