Aşk-ı Hırs
Metrobüs meydan savaşlarını bilirsiniz; eğer mesai saatlerinin başlangıç ve bitiş zamanlarında metrobüse binmeyi göze aldıysanız başınıza ne geleceğini umursamadan zorlu bir mücadeleye girişmeyi de göze almışsınız demektir. Siz dilediğiniz kadar nezaketle sıraya girip kimseye dokunmadan o kapıdan içeri girmeye çalışsanız da muhakkak birileri, o eşsiz koltuklardan birine oturabilme aşkıyla sizi adeta ezip geçecektir. Sonuçta herkesin tek istediği şey rahat bir yolculuk yapmaktır. Bunun tek yolu ise “boş bir koltuğa sahip olmak için başkalarını ezmek ve geçmektir.”
Kâbe’nin tam yanında, metrobüs meydan savaşları misâli, hatta ondan daha da zorlu bir itişip kakışma içine girdiğinizi düşünün. Ayıp, günah ve edepsizce mi dersiniz? Asla değil!
Eğer Kâbe’de Hacer’ul Esved’e dokunmak istiyorsanız, aman sıraya gireyim, itişip kakışmayayım, kimseye zarar vermeyeyim gibi düşünceler içinde olamazsınız. Gidenler bilirler; Hacer’ul Esved’e dokunmak ve ona yüz sürmek için herkes müthiş bir mücadele içindedir. İnsanlar birbirlerini iterek, önündeki kişiyi çekip onun yerine geçmeye çalışarak, adeta savaşarak ilerler. İnsan o hengâmede arada belki birilerine vurur, zarar verir. Ve elbette kendisi de başkalarından zarar görür. Bu uğurda kaburgaları çatlayan, ayak parmakları ezilen çok kişi bilirim. Ama dönüp de kimseye sen niye bana zarar veriyorsun denilmez. Her türlü bedensel darbeye rağmen kimse kimseye kızmaz, darbelere kimin sebep olduğuna bakılmaz. Herkes hedefe kilitlenip devam eder.
Sebep? Aşk.
Herkes aynı aşkla aynı hedefe doğru ilerler. Evet, herkesin aşkının şiddeti, aşkı tanımlaması başkadır, ama temel aşka dayanır. Aşk bir olunca herkes birbirini anlar, birbirinin aşkına hürmet eder. Alınan darbeler bir aşkın eseridir. Zarar veren kişinin tek maksadı aşkına ulaşmaktır, kimseye ne yaptığının farkında bile olmaz. Zarar gören kişinin maksadı da aynıdır, kimden ne boyutta zarar gördüğüyle ilgilenmez.
Peki, kâinatta kaç türlü aşk vardır diye sorsak bir tane mi cevap alırız? Herkesin aşkı, aşk tanımı başkadır. O halde dünya aşkı da bir aşk değil midir? Çoluk çocuk, mal mülk, eş dost, makam mevki aşkları da birer aşk değil midir? Sosyal hayatın içinde bir şekilde birlikte yol almak zorunda olduğumuz hırslı ve egolu insanların hırsları da birer aşk değil midir? Ve dahası, sırf hırsları yüzünden bize zarar veren, ezmeye çalışan bu insanların bize verdiği zarar da bir aşk uğruna değil midir?
Evet, kabul etmek gerçekten çok zor. Ama gerçek bu.
Eğer Hacer’ul Esved’i öperken kaburganı kıran kişiye sırf aşkı yüzünden hürmet edip yoluna devam edebiliyorsan, para, makam hırsı yüzünden sana zarar vermeye çalışan kişinin bu aşkına da hürmet edip yoluna devam etmeyi öğrenebilmelisin. Herkes bir aşk uğruna sağına soluna bakmadan yoluna devam etmeye çalışıyorsa sen de kendi aşkının ne olduğuna karar verip, başkalarına aşkları sebebiyle hürmet edip, kendi hedefine kilitlenmeyi öğrenmelisin. Etrafa takılıp kimseyle meşgul olmamayı artık öğrenmelisin. Aksi halde uygulamaya çalıştığın din şuursuz bir mecburiyetten, tasavvuf bir moda akımı olmaktan öteye gitmez.
Benden kendime söylemesi.
Yavuz
Son Yazıları: Yavuz (Profiline git)
- Kadir ve Gece - 30 Haziran 2017
- İstidâdın “Karanlık” Yüzü - 28 Mayıs 2017
- Şükrân-ı Nimet - 6 Mayıs 2017
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!