Birliği Görmeye Niyet Ettim

 

Sabaha kavuşmayı bekleyen gecenin misâfiriyim yine. Uykum başını alıp gitti ve bedenim yürümekten yorgun fakat uyuyamıyorum. Zihnim dolu, gönlüm âvâre… Penceremin kenarına oturdum, bir boydan bir boya uzanmış şu caddeyi seyrediyorum. İçten içe de bu renkliliğin hikmetini, çokluktaki birliği, zıtlıkların birbirini nasıl tamamladığını idrak edebilmek istiyorum.  

Dünya, âdetâ ezel ile ebed arasına köprü olmuş bir bahçe… Kendimize güvenip yerin, göğün yüklenmekten edep ettiği emânete biz sahip çıkmışız. İsim ve sıfatlarımızı kuşanıp gönderilmişiz bu cenk meydanına. Her birimiz başka bir sûrette; herkes kendi mânâsının kokusunu yayıyor. Kimi sümbül kimi menekşe kimi kaktüs kimi ot… Hepsi Gül’ün yüzü suyu hürmetine yaratılmış ve her farklılık birbirini tamamlıyor. Denge kurulmuş; her şey yerli yerinde bu meydanda. Ancak kimse farkında değil.

İnsan, emânetten bîhaber, isyan içinde! Eline imkân verilse meydandaki bütün düzeni değiştirir, çünkü hiçbir şey yolunda değildir ona göre. Arzu ettiği yahut hayal ettiği ona verilmiyordur. Cezalandırılması gereken, mutlu mesut yaşıyordur; mükâfatlandırılması gereken ise dertlerle meşguldür. Ne yaşanılanlarda ne de insanlar arasında adâlet vardır. Bu gafletin teşhisi de belli; sûretleri ve hâdiseleri kendimize perde yapınca bütünü görmekten, yani yapan ve yaptıranın kim olduğunu idrak etmekten âciz kalıyoruz. Benim sadece şu pencerenin çerçevesinden görünenleri seyre dalmam, ötesinden habersiz olmam gibi… Meselâ şu cadde, hakikatin bize yansıyan aynalarından biri ve bu yolda herkes âlemdeki rolü icabı hareket ediyor; kimi sağa sola sapıyor kimi düz gidiyor kimi geri dönüyor kimi de sadece duruyor… Aslında kendi kokusunu nerede duyarsa oraya meylediyor.

Bu cümleler neden şimdi zihnimde deverân ediyor, bilmiyorum. Uzun süredir çokluğa takılıp her şeyi sorguladığım için belki de… Halbuki farkında olmadan pek çok bahçede gezerek yetiştim. Türlü türlü çiçekler koklamak nasip oldu. Hem sevdim hem sevildim. Sonra büyüdüm ve bir gün nefis dikenlerine rastlayınca meydanın orta yerinde kalakaldım. Yaram var ey bahçedekiler, son günlerde çok kanıyor! Sizler birbirinizden uzaklaşıp birliği görmezden geldiğiniz için değil. Sizleri örnek alırken hayal kırıklığına uğradığım için de değil. Benlikten kurtulamadığımdan, O’nunla (c.c) râbıta kuramadığımdan! Önce kendime anlatabilsem aslında Gül’ün bahçesinde olduğumuzu… Gönlümü, gözlerimi, dilimi nefsime âlet etmesem ve kimsede kusur görmeyip darılmasam… Hani O’nun rızâsı olmadan bir yaprak dahi kıpırdamazdı? Dinleyip ne çabuk unutuyorum!

Şu dünya sahnesinde yeterince yükümüz varken kendimize ve birbirimize ettiğimiz zulüm neden? Cennet O’nun (c.c) olduğu yerken, O’nun olmadığı hiçbir yer de yokken bahçeyi yağmalamak neden? Emâneti hatırlasak, biraz durulup baksak… Aynı ağacın farklı dalları misâli, hakikatte sûretlerin hepsi vazifesini yerine getiriyor. İyi de kötü de kökten, yani O’ndan (c.c) beslenip hayat buluyor. Ve Cemâl’i sırlayan bu çokluk, aslında bir ağaç gibi Birlik’te yeşerip vuslata eriyor. Sonra aşk doğuyor! Gül’ün râyihası âlemi sarıp sarmalıyor. Belki de yaratılışın hikmeti burada aşikâr oluyor vesselâm…

 

 

The following two tabs change content below.

Mehveş

Son Yazıları: Mehveş (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın