Tekkelerden Üniversitelere

Eskiden tasavvuf tekkelerde öğretilirmiş. Tekkeler kapatıldıktan sonra, sohbet meclisleri çeşitli yerlerde sürdürülmüş. Mürşid, her olanı Allah’dan bilen kişidir. Buna istinâden kâmiller, tekkelerin kapatılmasını da Allah’dan bilip irşada sohbet ve kitapları ile devam etmişler. Bu mürşidlerden biri de, Ken’an Rifâî Hazretleri’dir.

***

Allah her an yeni bir şanla dirilir ve bize düşen de değişen koşullara ayak uydurmaktır. Bugün iyi dediğimiz ve çok güvendiğimiz kişi bile bir anda değişip hiç ummadığımız kötülükleri yapabilir. Ya da tam tersi, bugün kötü dediğimiz biri bize çok  büyük bir iyilik yapabilir. Bu tarz olayları hayatlarımızın çeşitli dönemlerinde hepimiz yaşamışızdır. Bizim kâmil insandan farkımız, biz takılırız, üzülürüz, bu benim başıma gelmemeliydi gibi serzenişlerle hayatımızı cehenneme çeviririz. Oysa mürşid üzülür belki, ama acının içinde Allah’la beraber olmanın zevkini yaşar ve yoluna devam eder. Tıpkı tekkelerin kapatılmasından sonra yollarına kitap ve konferanslarla devam eden büyükler gibi…

Tasavvuf, dün tekkelerde, bugün ise Ken’an Rifâî Hazretleri’nin de söylediği gibi akademilerde öğretilecek inşaallah. Bu gelişmenin ilk tohumlarını 2009 yılında North Carolina Üniversitesi’nde, 2011 yılında da Pekin  Üniversitesi’nde açılan Ken’an Rifâî İslâm Araştırmaları kürsüleri attı. Bu yıl ise  Üsküdar Üniversitesi bünyesinde Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü açılıyor.

Peki bu kurumlar ne katacak hayatımıza? Bunlar tekkelerde olduğu gibi musıkî, edep ve Peygamber ahlâkını görüp öğrenebileceğimiz yerler olacaklar. Bu akademiler, hayatımızı edep üzerine tekrar inşâ etmemize yardımcı olacaklar.

Tasavvuf dinin yaşayan hâlidir der büyüklerimiz. Biz bu hâli mürşidimize bakarak hâl etmeye gayret ederiz. Bu kurumlar bunu daha da derinleştirip tıp, mühendislik, mimarlık, öğretmenlik gibi her meslek dalından kişilerin tasavvuf konusunda araştırma yapacağı, araştırırken de kendilerinin de öğrenip değişeceği bir platform olmuş olacaklar.

“Neyle uğraşırsak biz de ona benzeriz sözünden yola çıkarak şunu söyleyebiliriz ki, ilim ve ilâhî aşkla uğraşanın içinde de güzellik ve aşk çoğalır. İçi güzel olan insan, çevresine de örnek olur ve etrafını etkiler. Tıpkı bir mumun diğer mumları da tek tek yakması gibi, ilim ve aşk artık akademilerden gönüllerimize akmaya başlıyor.

Geçmişe ve nedenlere takılıp ah vah etmeyelim. Allah’ın yeni bir şanla dirilmesini seyredelim.

 

 

 

The following two tabs change content below.

Banu Büyükcıngıl

Kendimi tanımak sevdasıyla yola çıktım. Sonra bu yolculukta parça parça olduğumu hissettim. Aramak, önce kendimi parçalara ayırmak mı demekti bilmiyordum. Sanki karanlıkta bir balçık çamurunun içinde yol almaya çalışıyor ve üşüyordum. Bir zaman sonra karşımda bir ışık gördüm, gayrı ihtiyari ışığa doğru yürüdüm. Işığın içinden geçerek cennet tasvirlerine benzeyen bir bahçenin içine aktığımı hissettim. Bu bahçenin içinden de cennette olduğu gibi dört nehir akıyordu; bal nehri, şarap nehri, süt nehri ve su nehri. Bu cennet bahçesi İnsan-ı Kamil'di. Onu farkettiğim günden beri, yaşadıklarımı ve hissettiklerimi Her Nefes Dergisi'nde paylaşmaya çalışıyorum.

Son Yazıları: Banu Büyükcıngıl (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın