Sohbetler (Ekim 2016)

Söz dinlememesiyle yanlış yolda gidip servetini, malını ve mülkünü kaybetmiş birisinden bahsediliyordu. Sabîha Hanımefendi bu kimse hakkında duâ ricasında bulununca:

– “Ateş düştüğü yeri yakar. Hakkı ne ise onu bulur. Çünkü Allah Rabbül-âlemîndir. Allah îmânını kurtarsın. Lûtuf odur işte!”

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, 2000, s. 242)

*****

Güneş doğunca idâre kandiline lüzum kalmaz, buyrulmuştu. Evet, hakîkat meydanda. Güneş doğmuş. İdâre kandilini de söndürdük. Lâkin o hakîkata yaklaşmaya, hatâlarımız mâni oluyor. İşte o yaklaşma lutfunu sizden bekliyoruz:
– “Kulun hatâ işlememesi kābil değildir. Mücevheri yontarak nasıl pırlanta hâline getiriyorlarsa, mürşitler de o pürüzleri, mânevî illetleri tedaviye, düzeltmeye memurdurlar. Hekimler hastalıkları nasıl tedâvîediyorlarsa, ruh tabîbi olan mürşitler de mânevî illetleri öylece şifâlandırırlar. Lâkin söz dinlemek şarttır.
Mektebe gittiğim vakit hiçbir şey bilmiyordum. Hocamın sözünü dinlemek, cümle arzûlarımı hocamın arzûsunda fânî etmekle birçok şeyler öğrendim. Meselâ benim arzum sabahleyin geç kalkmaktı; hocamın emri üzere erken kalktım. Benim arzum bütün gün oyun oynamaktı, oyunlarımı terkedip mektebe devam ettim. Yâni kendi istek ve heveslerimden geçip hocamın çizdiği yolda yürümek sûretiyle talebelik hayâtımı düzenlemiş oldum.
İrfan mektebi olan tarîkat de böyledir. Muvaffak olabilmek için, kendisine gösterilen yolda yürümek lâzımdır.”

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, 2000, s. 627)
*****
Sâmiha Hanım:
— Bir kere idi, dervişliğin buyruk dinlemek olduğunu söylemiştiniz.
— “Tabiî, tabiî… Dervişlik buyruk dinlemektir. Çünkü her olan, Allah’ın buyruğudur. Bütün kitaplar bu dört kelime içindedir. Bunu hâl eden, lâ ilâhe illallah demiş olur.”
(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, 2000, s. 352)
*****

Bendelik mefhûmunun izahı rica olunması üzerine:
– “Eğer sen nefsinin bendesi olursan, efendinin değil, o eşek nefsinin bendesi olmuş olursun. Efendinin dediği başka, senin dediğin başka oldu- mu ona bendeliğin nerede kalır? Çünkü sen nefsinin emirlerini dinlemekle mürşidinin emirlerini kırmış, binâenaleyh onun dediği başka, senin dediğin yine başka olmuş olur.
İşte Pisagor’un dediği gibi, her gece nefsini hesaba çekmeden gözünü kapama! Meselâ “ben bu gün ne iş işledim? Mürşidimin rızâsı dâhilinde ne yaptım?” diye düşün. Elbet onun rızâsının nelerde olduğunu bilirsin. Çünkü bunları senelerden beri türlü türlü suret ve şekillerde, kâh sohbetler kâh manzumeler, kâh vaaz ve nasihatler ile îlân ettik. Meselâ, mürşidin “kimseye bâr olmayasın!” diyor; “ben kime bâr oldum?” diye düşün. “Kimseyi kırmayın!” diyor, “acaba kimi kırdım?” de. “Dünyâya meyil ve muhabbet etmeyin, gıybet, arabozuculuk etmeyin, kimseyi ayıplamayın, her yerde Hakk’ı seyredin, böyle yapmazsanız ben rencide olurum. Elinizden, gözünüzden dâima hayır zuhur etsin” diyor. “Acaba ne dereceye kadar onun arzusu dâhilinde hareket edebildim?” diye düşünmelisin. Mürşidinin rızâsı dâhilinde gerek kalben gerek bedenen kaç saatini sarfettiğini ara! İşte Efendin, senin böylece çalıştığını görürse hep seninledir. Fakat sen, gafletinle bu refakati reddedersen, o ne yapsın? Senin, onun rızâsı hâricinde hareket etmen, onun beraberliğini reddetmen, istememen gibi olur.
Nasıl ki bir kimsenin ayıbını söylemek, “yâ Rabbî benim de ayıbımı sen fâş et” demek gibi olursa…”

(Ken’an Rifâî, Sohbetler, Kubbealtı Neşriyâtı, 2000, s. 201)

The following two tabs change content below.

Ken'an Rifâî

Son Yazıları: Ken'an Rifâî (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın