Semiha Cemâl Hanım’dan Hz. Kenan’ın Meşreb-i Şerifleri

En sevdiği şeylerden biri bilmek ya da bildiğini öğretmektir. Veya “istifâde etmeliyim ya da ettirmeliyim” der. “Güzellik ve iyilikleri kimde ve nerede görürseniz tereddüt etme, al” der ve yine “Etrafımdakilerin öğrenmek için gösterdikleri tehâlük, benim öğretmek için duyduğum hırs kadar kuvvetli değildir” der.

Noksanlığı aşkta dahî çekemez. “Kendi hakkında istediğin hayrı, her bir güzelliği, zevki, derûnî aşk ve nûru başkaları için de iste ki tam âşık olasın” der.

Kendisi güzel bir söz söylediği vakit yahut hoşa gidecek bir şey işittiği vakit, bütün sevdiklerine koşarak söylemek ister veya söylenmesini ister.

O, sözünde durur. Birkaç sene evvel söylediği sözün, kendi sözü olup olmadığını tanır. Nerede ve ne zaman söylediğini hiç unutmaz.

Hiçbir şeyi unutmaz yalnız kötülükleri unutur. İyilikleri hatırlamaya daha ziyade meyyaldir.

Ahdinde durmak onun şânıdır. Yapılan en küçük iyiliği unutmaz, nankörlük ve tecessüsü hiç sevmez.

Saatle hareketi sever. Kimsenin kendisi için zahmete girmesini istemez. Etrafındakileri dâimâ eziyet vermemeleri konusunda ikaz eder.

Riyâyı sevmez, yalanı sevmez. Etrafındakilerin ızdırâbına tahammül edemez. İntizâmı sever.

Son derece teşyi kuvveti vardır. Daha bir meseleyi konuşurken tatbiki cihetini (uygulanması yolunu) arar. Bir mesele etrafındaki uzun hayallerden sıkılır.

Kimsenin sözünü kırmaz, birisi küçük bir söz söylese de meclistekiler onu işitmese yahut ehemmiyet vermese, kim olursa olsun hemen alâkadar olur. Onu anlamak için sorar. İstihzâyı (alayı) sevmez, bir vakaya gülse bile hoşuna gittiği için güler. Hiçbir şeye istihzâ ederek güldüğünü kimse görmemiştir.

Sebatkârdır. Mesela bir kitabı tercüme için başlayınca onun üzerine düşer ve meydana getirinceye kadar aynı arzu ile devam eder. Bir şeye başladığı zamanki arzusu az zaman sonra asla geçmez.

Kabalığı sevmez; nezâketten, incelikten hoşlanır.

Şahsına karşı yapılan nankörlükleri unutur. Kini sevmez; kendine ihânet edenlere bile merhamet eder.

Kimsenin ayıbını yüzüne söylemez. Âdetâ o yapan kimseden daha fazla kaçınır.

Mâlâyânîden hiç hoşlanmaz. Eğer lüzumsuz, mâlâyânî bir söz konuşulursa hemen başını pencereye doğru çevirir. Kendilerine bir şey sorulup da cevabını verdikten sonra ikinci defa aynı mesele hakkındaki suale verdiği rey, artık o kimsenin gönlüne göre olur ve o söz artık kendilerinin sözü değil o gönül sahibinindir. Arzusunun aksidir.

Söz hak olduğu için büyük bir ehemmiyet verilmesi ve sözle oynanmamasını ister.

Dâimâ “ya hayır söyle ya sus” ihtârında bulunur.

O, yakınlarının küçük bir ihmâline bile tahammül edemez. Hatâlardan müteessir olması yakınlık derecesi ile mütenasiptir. Yakınlık derecesi ne kadar artarsa mes’uliyet o kadar çoğalır.

The following two tabs change content below.

Nefes Arşiv

Nefes Akademi; tasavvufî bilginin güvenilir kaynağı...
0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın