Ölüm Korkusu

Bu yazıyı yazmaya oturmadan önce, gördüğüm bir kişi ölümden korktuğundan bahsediyordu. Ben de konumum icabı onu dinlemek ve bazı şeyler söylemek zorundaydım.

Öncelikle şunu düşündüm: İnsan ölümden neden korkar? Varoluş teorileri dünya hayatına doymamış olanların ölümden korktuğunu söylemektedir ki ben de buna katılıyorum. Peki dünya hayatına nasıl doyulur? Dünyadaki maddî-mânevî her zevki tatmış olmak bu tatmini sağlar mı? Bence maalesef hayır. Zaten bu bahsettiğim kişi son derece zengin, son derece ünlü, dünyada sadece birkaç kişiye nasip olacak bir başarı yakalamış, aile hayatı son derece düzgün olan bir insan. Fakat hâlâ ölümden korkuyor. Demek ki dünyaya doymak “dünyevî şeyler”e sahip olmak ile doğru orantılı gitmiyor. Tasavvuf ise bence tam bu noktada işin içine giriyor.

Ölümü incelemek için öncelikle neden bu dünyaya geldiğimizi sorgulamak gerektiğine inanıyorum. Tasavvuf ise bu sorunun cevabını “isimlerimizi açığa çıkarmak” olarak veriyor.

Hatice Cenan Sultan “insanları o kadar seveceksin ki doğumları ile çoğalıp ölümleri ile azalacak kadar onlarla bir ve beraber olacaksın” demiş. Buradaki doğum ve ölümün ne olduğunu çok düşündüm. Ve sonunda şöyle bir sonuca vardım: Eğer bende olan bir isme uygun olarak hareket ediyor ve o ismi ortaya çıkarabiliyorsam, doğmuş oluyorum. Yani eğer bende merhamet ismi varsa ve bu ismi Allah’ta olduğu gibi ortaya çıkarabiliyorsam bu doğumu hem yaşıyorum hem de hissediyorum. Yani “Hayy” oluyorum. Bendeki isme aksi bir hareket yaptığımda ise bir huzursuzluk hissediyorum ve bunun akabinde mânevî olarak ölmüş oluyorum. Örneğin eğer bende sabır ismi varsa ve ona buna kızıp bağırıyorsam içimde bir huzursuzluk ve bir sıkıntı ortaya çıkıyor. Bu sıkıntıdan dolayı da Allah’ın her an yeni bir şanla dirilişini idrak edemiyorum. Bu idraksizlik da beni ölü kılıyor. Ölü olduğum zaman da hayattan almam gerekenleri alamıyorum ve hep bir alacaklı durumunda kalıyorum. Alacaklı durumda kaldığım için de ölüm korkusu yaşıyorum, çünkü alacaklı durumda olduğum bir yeri terk etmek istemiyorum.

Eğer ismime uygun yaşadıysam her an Allah’ı ve onun güzelliklerini idrak edebiliyorum. Bu da bende mânevî bir tatmin sağlıyor. Hem bir doyuma ulaşıyorum hem de gerçek anlamda “Hayy” oluyorum. Böylelikle ölüp bu dünyadan gitme konusunda bir sıkıntı yaşamıyorum. Çünkü “Hayy”, yani diri olduğum için bedenimin ölmesinin bende bir değişiklik meydana getirmeyeceğini biliyorum. Bununla beraber eğer dünyayı bir yemek sofrasına benzetirsek, doyduğumdan dolayı tatmin olduğum için o sofradan kalkmak bende bir sıkıntı yaratmıyor ve ölüm korkusu ortaya çıkmıyor.

Yaşadığımız deneyimler de gerçekten “Hayy” olmuş olanların bu dünyadan gitmekle ölmediklerini, bilhassa varlıklarını daha da kuvvetli hissettirdiklerini ortaya koyuyor. Örneğin Sâmiha Anne’nin “Altın Öğütler” yazısını girdiği bir dükkânda okuyan adamın, birisini öldürmeye giderken bundan nasıl vazgeçtiğini ve dükkân sahibine “hiç kimse beni bu kararımdan vazgeçiremezdi fakat bu yazı geçirdi” deyişini, Hocam sıklıkla anlatır. Hz. Ali bu hakikati anlatmak için ölümü kastederek “Siz bir de beni kınımdan çıkınca görün” diyor. Yani gerçek Hayy olan için bu dünyada olmak, ölümden daha kısıtlayıcı bile olabiliyor.

Allah hepimizi dâimî Hayy kılsın inşaallah.

Âmin!

The following two tabs change content below.

Ayça

Son Yazıları: Ayça (Profiline git)

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir Yorum Yazın